Batılılar, PKK, Kandil, HDP, CHP “Evet”te konumlandırılsaydı, bu sonuç sağlanabilir miydi? Tunceli’nin “Hayır”ı, Bayburt’un “Evet”ini sağladı.

21/01/2017 tarih ve 6771 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16 Nisan tarihinde yapılan halk oylaması sonucu açıklandı. Değişikliğe, az farkla da olsa “evet” dendi. En yüksek oranda evet, Bayburt’ta, en yüksek oranda “Hayır” da Tunceli’de gerçekleşti. Bu iki ilimizin tercihleri üzerinden referandumu tahlil etmek istiyoruz.

Ülkemiz çok önemli sorunların içindeyken, bunların çözümüyle meşgul olmak gerekirken birden gündemimize sokuldu. Neden? Buna ülkemizin ihtiyacı mı vardı? Hangi sorunumuzu çözecekti..! İdeal anayasa örneği “Medine Sözleşmesi”dir.

Bu süreçte AKP tüm sorunların “evet”le çözüleceğini vurguladı. Şimdi beklemedeyiz… Öyle bir dil, üslup, söylem kullanıldı ki, sanki ülkemizde bir savaş var. Dışardaki düşmanlarla işbirliği yapanlar “hayır”cephesinde toplanmışlar. Neredeyse “vatana ihanet”le suçlanabildiler. Bu yaralayıcı dil daha başlangıçta öyle bir etkisini gösterdi ki MHP ikiye bölündü. Bizim aile de içinde olmak üzere akrabalık, dostluk, kardeşlik ilişkileri önemli yaralar alabildi. Neredeyse 40-50 yıllık kardeşlikler, dostluklar husumete, küskünlüğe dönüşebildi. Bu nasıl bir proje ise halkı, partileri, vakıfları, dernekleri, aileleri bölerek geldi; şimdi sıra neyin bölünmesinde?! İşte asıl konumuz bu bizim. Özetle biz bu değişikliğin içeride ülkemizin bölünebilmesinin örtülü anayasal zeminini görüyoruz. Bu endişeyi taşıyoruz. Bu bir bilgi, sezgi veya vehim de olabilir elbette ki. Vehim olur diye inşallah temenni ediyoruz. İsterseniz 20-30 yıl öncesine bir gidelim. 

SSCB dağılmış, NATO’nun gereği tartışılıyordu. Daha ne gerek var, diye… Bunun üzerine İngiltere Başbakanı Thatcher: “Düşmansız yapamayız, düşmanımızın rengi kırmızıydı bundan sonra rengimiz yeşil oldu” diyerek İslam’ı düşman ilan etmişti. Bu anlayış kabul gördü. Bu arada İran-Irak savaşları Körfez savaşı, Bosna-Hersek katliamları, Afganistan’a müdahaleler derken “Arap Baharı” adında başlatılan süreç… Ve Irak, Libya, Suriye, Yemen, Tunus, Mısır… Tüm Müslüman coğrafyalarda savaş, çatışma, kan , gözyaşı, yıkımlar… Milyonlarca ölüm, sakatlar, dullar, yetimler, muhacirler, terör… 

Bunun işaretini ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice vermişti. Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 ülkenin sınırları değişecekti. Sınırların değişmesi için yönetimlerin, yöneticilerin, rejimlerin değiştirilmesi, nüfus hareketlerinin, terörün tırmandırılması gerekiyordu. Bunlar en ileri seviyede sağlandı. Irak, Libya kaça bölündü? “Şimdi sıra Suriye ve arkasından da Türkiye ve İran’a gelecek” diyen Merhum Erbakan Hocamızı rahmetle anıyoruz. 1992’de TBMM’de demişti ki: “Irak’tan sonra sıra Suriye’ye ondan sonra asıl hedef olan Türkiye ve İran’a gelecektir.” Uyarısında bulunmuştu. Yine Tunus’ta olaylar başladığında “Toprak altımızdan kayıyor”, “Siyonizm gömlek/kadro değiştirecek…” öğüdü ve uyarısında bulunmuştu. Evet, tüm bu operasyonlar Büyük İsrail, BOP’u gerçekleştirebilmek içindi. İsrail’in tam güvenliği adı altında “Arz-ı Mevud” Siyonizm hedefine doğru gidiliyor. Kimse İsrail’e sorun olmasın diye “Ortadoğu” yeniden dizayn ediliyor. Şimdi Suriye kaça bölünecek? Kürdistan çoktan oluşturuldu... Siyonizmin ABD’nin kontrolünde, güdümünde. Öyle ki Irak cumhurbaşkanı bile İngiliz vatandaşıymış. 100 yıl sonra emperyalistler Siyonist-Hıristiyan ittifakı kapımıza dayandı. Siyonizm menfur ideolojisini gerçekleştirmek için sermaye de medya da elinde bulunduğudan tüm uluslararası kurum ve kuruluşları denetleyebiliyor. Hükümetleri etkileyebiliyor. Müthiş bir “ikna gücü” var. Kuruluşları, devletleri, liderleri ikna etmede uzman. Kadın, para, makam, şöhret, korkutma, şantaj… İkna için bütün araçları kullanabiliyor. 

1 Mart tezkeresine “ikna” olmuştuk. Allah yardım etti, aksama oldu. 2003’te “ikiz yasalar” olarak bilinen “özerklik, eyalet, bölünme yolunu açan” yasa için hem iktidarı yani AKP’yi hem milliyetçi MHP’yi hem de ulusalcı CHP’yi ve tabi ki HDP’yi ikna edebilmişti. Nasıl olduysa böylesine hassas, tehlikeli bir konuda mutabakat sağlanabilmişti. Yine ülkemiz aleyhine çıkartılan “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” için de ikna olmuştuk. Bu referandumda da anayasanın 123. Maddesinde değişiklik yapılarak (16/B) Cumhurbaşkanlığına “kamu tüzel kişiliği” ihdas etme yetkisi kararnameyle verilmiştir. Bu yetki çok tehlikelidir. Sayın Cumhurbaşkanını çok zora sokabilecek bir yetkidir. Mavi Marmara katliamında bile bizi ikna etmeyi başardı mı İsrail? Çok sevilen Sayın Cumhurbaşkanı ikna olduktan sonra tüm STK’ların dernek, vakıf, cemaatlerin temsilcilerinin herhangi bir şekilde ikna oldukları da belli oldu. Şunu da belirtmek gerekir; “evet”in sağlaması için hem yurtdışında hem de ülkemizde müthiş bir algı operasyonu gerçekleştirildi. Siyasi temayülleri belli olan halkımızın “evet”e yönlendirilmesi için hem Avrupa hem de partiler bu algıya göre konumlandırıldı. HDP, PKK, CHP “hayır” cephesine yerleştirildi. Oy yüzdesi nasıl olsa belli. Dindar, ulusalcı, muhafazakâr kitleler “evet” e yönlendirildi. PKK’yla, Kandil’le… Aynı safta mısınız? Korkutmasıyla bu sağlandı. Referandum neredeyse Cumhurbaşkanı ile Kılıçdaroğlu mücadelesine indirgendi. Güneydoğu illerimiz de örtülü olarak “evet”e destek verdiler “hayır” göstererek. Son 3 seçimde güneydoğu illerimizde periyodik ve ölçülü bir artışla “evet” yönünde geliştiği tablo incelendiğinde görülecektir. Yani sonuçta Kandil, PKK, HDP ile Avrupa istediği sonuca ulaştı. Ama nasıl olduysa sanki onlar üzülmüş gibi duruyorlar. İşte asıl oyun burada perdeleniyor. Hem iktidar hem de muhtelif partiler öyle konumlandırıldılar ki “evet”i sağladılar, İkiz yasalarda olduğu gibi. Ama yan yana dursalardı halk işkillenir, uyanırdı. Horoz dövüşü yine tuttu. “Evet şampiyonu” Bayburt’ta zafer edasıyla şükür namazı caddelere taştı. İnşallah ilerde bunun için pişman olunmaz. Oyun şuydu: Bölünmemizi istemeyen Bayburt halkı aldatılarak, örtülü bölünmeye “evet” sağlandı. Tunceli bilinçli mi, değil mi? Bilemem ama sonuçta aynı hedefte Bayburt’un “evet”iyle Tunceli’nin “hayır”ı birleştirilmiştir. Eyalet, özerklik yolu daha da açılmış oldu...

Yalan, aldatma, aldanma olmasaydı, ne olurdu? Gerçekler bilinmiş olsaydı, örtüler olmasaydı %80 hayır çıkabilirdi. Hodri Meydan! Sorulsun; bölünmeye “evet”mi “hayır” mı diye.

Rabbim hayırlı eylesin, hayırlara vesile kılsın. Bölünmemizden, parçalanmamızdan bizi korusun ve bu endişelerimizden, vehimlerimlerimizden, kutuplaşmalarımızdan bizi kurtarsın. Onların oyunlarını başlarına geçirsin dileklerimle. 

Ayrıca, bu süreçte uzlaştırıcı, tansiyon düşürücü, düşündürücü, birleştirici güzel üslubundan ve duruşundan dolayı, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na tebriklerimizi ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

Bölücü, çatıştırıcı siyasilerden kurtulup, Milli Görüş’ün birleştirici, barışçı siyasetine bir an önce bizi ulaştırmasını Rabbülaleminden dileriz... Vesselam.