Osmanlı Devleti şer güçlerin yani Yahudi, İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerin işbirliğiyle parçalandı. Bu parçaların her birine kendileriyle uyum içinde olan krallar getirdiler. Bu krallar on yıllar bölge halkını zulüm ve baskı ile güttüler. Zamanla İngiltere yoruldu, onun yerine Amerika geçti. İpleri eline geçirdi. Atanan krallar deforme oldu, kimi ipin ucunu kaçırdı, kimi çizginin dışına çıktı. Saddam gibi bunların bir kısmını kendileri bizzat savaşarak devre dışı bıraktı. Bunda zarar da gördü. Hem yıprandı hem de beklenmedik kayıplarla karşı karşıya kaldı.

Medya, Hollywood gibi iletişim ağlarını ellerinde bulunduranlar bu güçlerini kullanarak durdukları yerde başlattıkları dalgalarla ülke krallarını o bölgenin halkları eliyle alaşağı ettiler. Kafkasyada turuncu devrimler bir dönem bir kasırga gibiydi. Rusya direnci bunu bir ölçüde durdurdu.

Epey bir süredir Orta Doğu üzerinde yürütülen kampanyalar zaman zaman şekil ve üslup değişiklikleriyle devam ediyor. Buna "yeşil" kuşak dendi, ardından BOP, BİP, Medeniyetler Eşbaşkanlığı, Ilımlı İslâm, İslâmsız İslâm gibi deneyimlerin ardından "Arap Baharı" dalgası bir kasırga hâlinde bir çizgi üzerinde devam ediyor. Henüz sarsıntıları bitmiş değil. Şu sıralar Suriye üzerinde odaklanan, aylardır süren iç çatışmalar, ölen binlerce insan, evinden barkından olanlar, tam bir karmaşa. Abede seçimleri sürecin daha da uzamasına neden oldu.

Fakat bu sürecin en ilginç yanı radikal Müslümanların kendilerine biçilmiş olan dolaylı rolden haz almaları ve cihada koşmalarıydı. Amerika bu süreçte ayak sürterek sürecin bugüne kadar özellikle Türkiye üzerinden yürümesini sağladı, bu ağır sorumluluk altında yalnız da bıraktı. Türkiyenin sızlanmaları, kimi çaba ve çırpınmaları hiç de karşılık bulmadı. Türkiyenin desteklediği gruplardan hem Abede hem İsrail rahatsız.

Türkiye kamuoyunda hükümeti her alanda destekleyenler, Saddam karşıtlığından Amerikan ve AB sempatisinden alttan alta haz almaya başladılar. Demokrasi adına verilen bu büyük cihadın kutsallığı dorukta. Suriyeye şeriat gelecek beklentisi müthiş bir heyecan.

Bu kalkışmayı ve savaşı kutsamak adına Saddam-İsrail işbirliği, desteği ileri sürülmekte.

İsrail ise Suriyedeki tesisleri bombaladıktan ve Suriyeyi büyük ölçüde etkisiz kıldıktan, Suriyenin parçalanmasını keyifle izleyedurmakta. Bu süreçte İsrail ne yıprandı ne de yoruldu. Artık işin sonuna doğru gelinmeye başlandıktan sonra Suriye içlerine doğru saldırılara başladı. Bu süreçte Gazzeye Filistin topraklarını işgale ve saldırıya devam etti. Gazzeye giden yardımlar yoldan çevrildi ve denetime alındı. İsrail, uluslararası göstermelik baskılara aldırmıyor. Şu Arap Baharı dalgasından hiç de tedirgin olmuşa benzemiyor.

Türkiyenin görevi bitti ya da azaltıldı. Türkiye kendi iç sorunları ve mevcut mültecilerle ilgilensin yeter. Zaten başında yeterince bir meşgalesi var, biraz dinlensin isteniyor!

Şimdilik Katar üzerinde yeni bir oluşuma gidildi. Müslüman Kardeşleri el-Kaide merkezli bir ayaklanmanın dışına taşırdı. Katarda Suriye muhalefetinin başına, Suriye Ulusal Konseyinin (SUK) başına Hıristiyan ve solcu lider George Sabra getirildi. Bir gün sonra da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Konseyin [SMDK] başına Şeyh Ahmed Muaz el-Hatip getirildi. Ardından Kahirede Arap Birliği ve AB toplantısı yapıldı. Bu toplantıya AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Asthon da katıldı. Catherine Asthon, "Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Konsey oluşumundan son derece mutlu ve memnun olduğunu" belirtti. Toplantıya el-Hatip ile Sabra da katıldı. Arap Birliği SMDKyı tanıdı. Ve Artık Suriye cihadı şimdi başlayabilir!..

Suriye artık emin ellerde. Demokrasi adına devrim yapılabilir. İstenirse şeriat da getirilebilir. Türkiyenin ateşli eski İslamcıları şimdilerin dolaylı Amerikancıları Amerikaya mihnet duygusu içinde olabilirler. Birlikte Amerikan güdümlü bir şeri Suriye devletine sevinç çığlıkları atabilirler.