YENİ ANAYASA hem de Yerli ve Millî ANAYASA deyip
nerelere geldik İlerlemeye devam edelim 1876 da ilan edilen Kânun-i Esasî yi
bir kere daha hatırlayalım Çünkü 1908 de II. Meşrutiyet in ilanı ile askıdaki
Kânun-i Esasî tekrar yürürlüğe girdi ve 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu na kadar
geçen sürede, 1908 den sonraki Kânun-i Esasî de pek çok değişiklik yapıldı
1921 de yürürlüğe giren Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, üye sayısı 261 e kadar çıkan
1. Meclis tarafından hazırlandı. Üyelerin %20 sinden fazlası İSLÂMÎ ilmi,
fikriyatı ve çevresi geniş etkili İslâmcılardan oluşmaktaydı. Geri kalanı
asker, sosyalist, komünist, liberal, muhafazakâr, Türkçü, Alevî, Bektaşî,
Nakşî, Mevlevî, Kadirî vs lerden oluşan demokratik ve katılımcı bir Meclis
idi. YENİ ANAYASA, Kurtuluş Savaşı nın devam ettiği bir ortamda 23+1 madde
olarak hazırlanmıştı. Maddeler az, kısa ve son derece anlaşılabilir hükümlerden
oluşmaktaydı. Üzerinde anlaşılamayan maddelere yer verilmemişti. Bu nedenle
Yeni Anayasa Kânun-i Esasî yi yürürlükten kaldırmıyordu, Teşkilât-ı Esasîye
Kanunu ndaki eksiklikler, Kânun-i Esasî ile giderilecekti.
1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu nun özellikleri
şöyleydi: -Sadece Müslümanlardan oluşan bir meclis tarafından ve savaş
koşullarında hazırlanmıştı. -En önemli ilkesi egemenliğin kayıtsız şartsız
milletin olmasıydı. -Anayasa milletin ve Meclis in görüşlerini tam olarak
yansıtıyordu, milletvekilleri bir partinin üyesi ve baskısı altında değildi.
Anlaşma sağlanamayan konulara yer verilmedi. -Bütün yetkiler Büyük Millet
Meclisi nde toplandı. Hükümet de Meclis Hükümeti ydi. Bakanların atanması ve
görevden alınması yetkisi Meclis e aitti. -Devlet başkanı yoktu ama Meclis
üyeleri arasından seçilen bir MECLİS BAŞKANI vardı. -Anayasa bireysel haklara
ve özgürlüklere yer verilmemişti ama bireysel özgürlüklerin en geniş anlamda
yaşanabileceği il, kaza ve özellikle NAHİYE YÖNETİMİ konusunda ayrıntılı
hükümler içeriyordu...
1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu / ANAYASASI, adından da
anlaşılabileceği gibi DEVLETİN İDARE ŞEKLİNİ belirleyen bir metindi.
İSLÂMCILARIN KATKISI ise ileri düzeydeydi. Bugün bile Batılı hiçbir demokratik
anayasa, Teşkilât-ı Esasîye Kanunu kadar net, anlaşılabilir ve özgürlükçü
değildir. Buraya kadar yazılanları neden hatırlattım
Şunu bilmekte yarar var: TÜRKİYE, Osmanlı dan 2016 ya
kadar Teşkilât-ı Esasîye Kanunu kadar, milletin iradesini yansıtan ve rızasına
uygun bir metin hazırlayamadı! Devlet başkanı kavramının yer almadığı
Anayasa da en üst makam Meclis Başkanı idi ve Mustafa Kemal Paşa da
milletvekillerinin seçtiği Meclis Başkanı idi
ADİL DÜZEN E GÖRE İNSANLIK ANAYASASI çalışmamıza
benzerlikler içerdiği için 1921 ANAYASASI nda yer aldığı şekliyle NAHİYE
YÖNETİMİ ile ilgili bazı detayları da çok önemsiyorum. Şöyle ki: a) NAHİYE
kendi içinde özerkti. b) NAHİYE halkı tarafından seçilmiş üyelerden oluşan bir
meclisi, meclisin seçtiği yönetimi, bir de müdürü vardı. c) NAHİYE müdürü ve
yönetimi, nahiye meclisi tarafından seçilen; d) NAHİYE meclisi ve yönetiminin
kazaî, iktisadî ve malî yetkileri özel kanunlarla düzenlenen özgün bir yerel
yönetim birimidir. e) NAHİYE bir veya birkaç köyden oluşabileceği gibi bir
kasaba da bir nahiye olabilirdi. SONUÇ olarak; bireysel hakların ve kamu düzeninin
her NAHİYE de farklı olabileceği görüşü, KUR AN ın merkeziyetçi ve despot
idarelere karşı insanlığa sunduğu bir ikram olmalı. NAHİYE YÖNETİMİ, bugün
dünyanın her ülkesinde iç savaş sorunu yaşayan bütün devletlerin örnek
alabileceği bir yerel yönetim modelidir.
Not: NAHİYE kelimesinin yerine BUCAK kelimesi konup
tekrar okunabilir!
Teşekkür: 1921 Anayasası na İslâmcıların katkısı
başlıklı çalışması ile bu bilgileri derleyen Harun Özdemir çalışma arkadaşımıza
teşekkür ediyorum...