Zorbalık belli bir kesimle sınırlı değildir, iş

ortamında, aile içi ilişkilerde, sokakta, okulda ve hayatın her alanında

karşımıza çıkan bir sorundur. Gücü elinde tutanların zayıflara reva gördükleri

bir yıldırma politikasıdır.

Baskı ve zorbalık erişkin insanın içindeki çocukla

savaşıdır. Öyle anlar oluyor ki, bir iş yerinde, okulda, evde ya da sokakta

karşılaştığınız erişkin kişi, birden çocuklaşıyor ve karşısındakini sindirmeye

başlıyor. Koskoca adam gidiyor yerine on iki on üç yaşlarında bir çocuk

geliyor. Ve siz bu çocuğa nasıl davranması gerektiğini bir türlü

anlatamıyorsunuz. Biliyorsunuz, çocuklar, küçük bir sorunu büyütür, hemen

kavgaya tutuşurlar. Güçlü olan çocuk zayıf olan üzerinde baskı kurar, ona

istediğini yaptırmaya çalışır. Kontrolü kaybederim endişesiyle sağa sola

saldırır. Siz çocuğa bunun yanlış olduğunu ne kadar anlatsanız da başarılı

olamazsınız. Çocuktur büyüyünce anlar der geçersiniz. Fakat büyüyememiş

erişkinlerin çocukça tavırları karşısında nutkunuz tutulur ve ne yapacağınızı

bilemezsiniz. Yaramaz bir çocuk gibi etrafına saldıran bu insanların

çocuklukları canlanır gözünüzde ve hem öfkelenir hem acırsınız.

Zayıflara şefkatle yaklaşmanın erdemli bir davranış

olduğunu büyümemiş bir erişkine izah edemezsiniz. Çünkü o baskı ve zorbalığı

kendisi için bir imtiyaz olarak görmektedir. Zayıf olanı alt etmeyi zafer

olarak addetmekte ve her seferinde oyunu kazandığına inanmaktadır.

Maddi dünyada güç kavramı maddiyatla ilişkilendiriliyor.

Oysa güçlü insan, hakkı hak sahibine teslim eden, şartlar ne olursa olsun

adaletten yana tavır alan kişidir.

Güçlü insan zayıf gördüğünü alt eden değildir aksine

zayıfların ellerinden tutan kişidir.