Adam sokaklara nasıl düştüğü sorulduğunda "kadın evin direği" diyor

ve eşinden ayrıldıktan sonra kendini alkola verdiğini bir süre sonra da

sokaklara düştüğünü ekliyor...

İlerlemiş yaşına rağmen üç yıldır sokaklarda yaşamaktadır. Ev insanın

doğasına uygun bir mekan... Bu nedenle kişi nerede yaşarsa yaşasın

imkanları ölçüsünde bir ev kuruyor ve bu evi sahipleniyor. Benim evim

benim eşyalarım benim çevrem, benim mahallem diyor.... Eşimiz

çocuklarımız ve yakınlarımız kadar doğup büyüdüğümüz yaşadığımız ve

hatıralarımızın bulaştığı bu mekanlar da önemlidir bizim için. Çünkü

sahiplenme duygusu hepimizde bir miktar var.

Sokakların insanı da bunu yapıyor... Çoğu zaman sahiplendiği,

kendinin bildiği bir köşe başında sabahlıyor ve burayı kendine mekan

seçiyor. Kovuluncaya fark edilinceye kadar burada kalmayı tercih ediyor.

Bildik bir yerde kalmak ona büyük bir güven veriyor benim mekanım,

benim yattığım alan benim çevrem diye tanımladığı bu mekanla arasında

bir bağ kuruyor.

Sokaklarda yaşayan insanların yeme içme ihtiyaçları çevredeki

esnaflar tarafından karşılanıyor... Yardımlaşma ve muhtaçlara el uzatma

kültürel köklerimizin ve inandığımızın değerlerin bizlere kazandırdığı

davranışlardandır. Bizler bu vesile ile karşılık beklemeksizin

muhtaçlara el uzatır ve bunun insani bir görev olduğuna inanırız.

Aynı adama, beslenme ihtiyacını nasıl karşıladığını sorduğumuzda

şaşkın vaziyette bakıyor sonra yaşlı gözlerini yukarı dikiyor ve "dükkan

sahipleri yemek veriyorlar, hal hatır soruyorlar ama sıcak bir yuvanın

yerini tutar mı " diyor... Bu serzenişin ardında bir özlem hasret ve

burukluğun izlerini görüyor ve hüzünleniyoruz... Zira ev sadece dört

duvar arasında kalan bir mekan değildir. Aksine acı tatlı olayların

yaşandığı, sevginin paylaşıldığı bir yuvadır. Yuva boş bir mekan

değildir içinde anne babanın ve çocukların olduğu yaşanmışlıkların hayat

bulduğu bir ortamdır... Yuva aile bireylerini bir arada tutar ve onlara

birliktelik duygusu kazandırır. Eğer yuva yıkılmış aile bireyleri sağa

sola savrulmuşsa, artık ne aileden ne de sağlıklı bir bireyden

bahsedilebilir. Sokaktaki insan için de aynı şey söz konusunu. Zira bu

insanları ruhsal dünyalarında yaşadıkları en büyük sıkıntı kayıplarıdır.

Bunu bakmakla anlayamazsınız, görmeniz ve hissetmeniz gerekir. Zira

boşluğa doğru bakan bu insanlar, aileden, çocuklarından ve kendilerini

bir arada tutan yuvadan kopmuş ve sokaklara terk edilmiştir. Bütün

bunlar artık bu kişi için yitik birer değerdir. Sokaklarda yaşamak

zordur ancak bu kayıpları kabullenmek ve açılan yarayı onarmak bundan

daha zordur.