Eş Şarkul Avsat gazetesinde Zeynelabidin Rikabi* isimli yazar

Obamanın ikinci ve son kez seçilmesiyle alakalı olarak yeni dönem

ışığında muhtemel İslam dünyası ile ABD arasındaki ilişkileri

değerlendirmiş. Müslümanların duygusal Amerikalıların da

pragmatik/çıkarcı olduklarını hatırlatarak Bushun ateşinden Obamanın

serinliğine sığınan Müslümanların en azından birinci döneminde

beklediklerine veya umut ettiklerine nail olamadıklarını ve

kavuşamadıklarını hatırlatıyor. Makalesinde Obamanın arkaik Arap

istibdat rejimlerinin yıkılışına seyirci kaldığını belki de bir biçimde

onayladığını lakin İsrailin istibdadı karşısında sessiz kaldığını ifade

ediyor. Bu önemli bir tespit. Rikabinin İsrail için müstebit rejim

tabirini kullanması bana manidar geldi. Zira birkaç gün önce yeni bir

istibdat tanımıyla daha karşılaşmıştım. Hatem Hafız isimli Eş Şark

yazarı Adonis üzerinden modernizmin istibdadını yani zorbalığını kaleme

almıştı. Suriye rejimiyle aynı inanç manzumesinden gelen yazar Adonis

cami çıkışlı devrimlere itibar etmeyeceğini söylemişti. Farklı

fundamentalizm çeşitleri olduğu gibi aynı zamanda farklı istibdat ve

zorbalık çeşitleri de bulunuyor. Eski tabirle elvan elvan. Batılı bir

yazar daha önce kamuoyu istibdadından bahsetmişti. Kemikleşen kamuoyu

bazen yanlış algıları tabulaştırabilir ve bunları söküp atmak zorlaşır.

Kamuoyu istibdadına mümasil olarak bir de ilmi istibdat ve karizmadan

bahsedilir. Bu tabiri de Bediüzzaman kullanır. Karizma kolaylıkla

istibdata dönüşebilir. Sözgelimi, Eflatunun kırılamayan otoritesi ve

karizması insanlık için talihsizlik olmuştur. Hatta insanlığın bin

yılına mal olmuştur. Bazı ilimler tarihi üstatları Eflatunun otorite ve

karizmasıyla ilmi inkişafı durdurduğunu, tecrübi ilimlerin (deneysel

bilimler/experimental sciences) inkişafını en aşağı bin yıl geri

attığını ve geciktirdiğini iddia etmektedirler. Dolayısıyla esnek bakış

istibdadı öteler.

Gerçekten de Obama ikinci döneminde İsrailin sistematik istibdadına

ve zorbalığına karşı birinci defa tutmadığı sözünü tutar Müslümanlarla

birlikte olur mu Rikabi bu soruya pek olumlu cevap veremiyor. El elin

eşeğini ıslık çalarak ararmış. Dolayısıyla görev veya davalarına sahip

çıkmak birinci mertebede Müslümanların görevidir. Müslümanlar harekete

geçmedikçe kimse onlar adına harekete geçmez. Bu görevi dunu himmet bir

şekilde başkalarından beklemek kolaycılık olur. Bu gibi çetrefil

meseleler de kolay olarak çözülemez. Dolayısıyla Müslümanlar

zorlanmadıkça ve zorlamadıkça kimse kılını kıpırdatmaz. Müslümanlar

davalarına sahip çıkınca uluslar arası düzeni de zorlayacaklardır.

Müslümanların Obamadan bekledikleri hususlardan birisi elbette ki

Filistin meselesi gibi adilane meselelerde Müslümanların yanında

durmaktır. İkinci olarak, ABDnin İslam dünyasına yönelik zalimane

savaşlarına son vermektir. Zira bu savaşlar İslam dünyasıyla birlikte

ABDyi de zayıf ve bitap düşürmekte ve Rusya ve Çin eksenini

güçlendirmektedir. Obama tutuk olmanın ötesinde savaş taraftarı da

değildir. Romney ise Bush gibi akıllı olmayıp sadece kurnaz bir kişiliğe

sahipti. Obama ise entelektüel bir kişiliğe sahiptir ve akıl daha

ihatalı ve muhakemelidir. Obama zeki Romney ise kurnaz. Romney bundan

dolayı kesesini doldurmuş bir işadamıydı ve belki de bu yüzden Rahmi

Koçun hayallerini gıdıklıyordu. Afganistan ve Irak savaşının ABDye

maddi kayıp olarak maliyeti 4 trilyon dolardır. Manevi maliyeti ise

hesap edilemez. 2000 öncesi ile 2000 sonrası ABD, tamamen farklıdır.

Bushun aptal gururu Amerikan gururunu yerle bir etmiştir.

Netice olarak; Filistin konusunda Obamadan bir şey beklemek saflık

olur. Müslümanlar ABDyi zorlamadıkça bir şey değişmez. Zaten hariciyede

son anlarını yaşayan Hillary Clinton bu konuda Obamanın sözlerini

çiğneyen açıklamalar yapmış ve Batı Şeriadaki yeni yerleşim birimlerini

eşsiz ve benzeri yok diye tanımlamış ve AIPAC gibi Yahudi lobileri

de bunu harika manasında anlamışlardı. Robert Fıskin yazdığı gibi

zaten Batı Şeriada mantar gibi biten yeni yerleşim birimleri

çerçevesinde buraya ikinci bir devlet sığdırmak muhali taleptir. Bu

fiziki şartları zorlamaktır. İsrail oldu bittilerle işgali geri dönülmez

bir safhaya getirmek istiyor. Her şeyin geri dönülür bir safhası

muhakkak vardır. Müzakerelerle geri dönmek mümkün değilse güçle geri

dönmek mümkündür. O zaman İsrail, Batı Şeriayı koruyayım derken Kudüsü

ve bütün Filistini kaybedebilir. İslam dünyası zati dinamiklerini

harekete geçirebilirse İsrail değil bütün dünya bir araya gelse önünde

duramaz.

* http://www.aawsat.com//leader.asp section=3