Kutlarım sizi. Altmış yıllık bir aşkın kahramanını doğrusu çok güzel uğurladınız. Kocatepe Camii nden Devlet Mezarlığı na kadar olan yedi kilometrelik yol boyunca elinizi cenaze aracından bırakmadınız. Yürüyüşü ve yürüyenleri hep saygın bulurum. Tıpkı altmış yıl önce Robert Kolej in pikniğine gitmek üzere Kandilli den Polonezköy e gitmek için de yedi kilometre yürümüştünüz. Fakat pikniği Çavuşbaşı nda yapmış ve Bülent Ecevit ilk kez burada elinizi tutmuştu. Bir daha da bırakmamıştı. Katışıksız sevgilere, aldatmasız aşklara hep saygı duydum. Belki birileri sizin eşinizi etkilediğinizi,onu yönlendirdiğinizi söyleyip alenen size kızgınlıklarını belirttiler. Fakat hep erkekler mi kadınları yönetecekti. Biraz da kadınlar etkili olmalıydı. Sizin yuvanızda söz sahibi olmanızı da sevdim.

Fakat yaşam yoldaşınızın cenaze töreninde sizi Sezer in koluna girmiş yürürken gösteren fotoğrafınızı gazetelerde gördüğümde. Ne yalan söyleyeyim çok sarsıldım. Bende saygın izler bırakmış olan altmış yıllık efsane aşkınız birden tuzla buz oldu. Sevimli hikayeniz toz toprağa büründü. Adeta Bülent Bey in o zarif ve içli hatıralarına fazla da önem vermiyormuşsunuz gibi bir okuma gördüm gülümseyişinizde.

Rahşan Hanım, evet çok yadırgadım sizi. İnsan hiç hayatının öteki yarısı olan eşinin kafasına anayasa kitabını atmış, onu üzmüş birinin koluna girip böyle fütursuzca gülümseyebilir mi Hanımefendi siz sadece hayat arkadaşınızın kemiklerini sızlatmakla kalmamış, bir ülkenin başbakanını halkının nezdinde rencide etmiş birinin kolunda idiniz aynı zamanda. Yadırgadım sizi. Çünkü 2001 yılının hepimizin paylaştığı cennet vatanımızın ekonomisini felç etmiş, güzel memleketimizi yirmi otuz yıl geriye götürmüş, mazlum milletimizi fakirleştirmiş birinin kolunda gördüğümde sizi; doğrusu çok yaralandım. Kafaya kitap atan yüzünden hepimiz o kadar çok acı çektik ki. 2001 in ilk ayında aldığım evim için bu kriz yüzünden döviz olarak aldığım borçlara üç kat fazla para ödedim. Benim çektiğim ne ki. Doğmamış çocuklar bile etkilendi bu krizden. Babaları dükkanlarını, tezgahlarını kapadı, çok insanımız işsiz kaldı, öğrenciler okullarına aç gittiler.

İşte o görüntü ile bendeki toz kondurmadığım parlak saygınlığınız bir anda pırıltısını kaybetti. Zira yağ tutmamış zayıf bedeniniz ve dimdik yürüyüşünüzle, sade taranmış saçlarınızla, altın ve mücevher kullanmayarak halkınızın yoksul kadınlarını da düşünüyor olmanızla, liseli kız formasını anımsatan gri ya da lacivert koyu renkli hırkanız ve ekoseli diz altı eteğinizle, gösterişsiz, topuksuz ayakkabılarınızla, gençliğinizde bile dişiliğinizi öne çıkarmayan, makyajsız, süsten azade halinizle ne kadar itibarlı bir yeriniz vardı yüreğimde. Hepsini bir anda darmadağın ettiniz. Hakkınız var mıydı tüm bunlara

Galiba zarafet yarışında rahmetli eşiniz sizi fersah fersah geçmiş. Nermin Erbakan hanımefendinin vefatında Bülent Ecevit bütün duygusallığı ile eski ortağının yanına koşmuştu. Taziyesini ilk sunanlardan olup, "biz birbirimizi hiç kırmadık" demişti. O gün gözlerimiz sizi aramıştı yanı başında. Yoktunuz. Her ölüm acıdır. Nermin hanımın vefatının yüreğinizi yakmadığı düşüncesi aklımızdan bile geçmedi. Mutlaka rahatsızdır yoksa hayat arkadaşını yalnız bırakmazdı diye düşündük. Eşinizi kaybettiğinizde bu kez eski hükümet ortağı olan Kıbrısın onurunu birlikte koruyan o günlerin başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan bu acılı gününüzde yanınızda olmak için evinize koştu. Herkesi kibarca karşıladınız ama nedense bu konuğunuzun yanına çıkmadınız. Kişisel kininizi eşinizin ölüm gününde bile bu acının yanına katık ettiğinizi hep uzak tuttuk kendimizden. Mutlaka çok hastalandı yoksa Rahşan hanım gibi bir hanımefendi evine gelmiş bir misafire asla böyle davranılmayacağını bilir diye düşünmüştük. Fakat sizi kolunda görebileceğim en son kişi olarak tahayyül ettiğim birinin yanı başında gördüğümde çok yadırgadım. Yoksa o büyük sevgiyi bu kadar büyüttüğüme değmezmiş mi diye düşündüm Zira hiçbir kadın kalbi, öyle kolay kolay kocasının kafasına kitap fırlatanı affedemez.

Her ölüm çok acıdır Rahşan Hanım. Bülent Beyin üzerine toprak atılmış kabri de yüreğimi sızlattı. Benim için o her zaman namuslu bir politikacı idi. Başka siyasiler gibi dev servetler edinmedi. Makam arabası olarak yerli marka kullandı. Mavi gömleği ve beyaz güvercinleri ile çevre güzelliğine önem verdi. Şiir yazdı. Gandi ve Tagor çevirileri ile dikkatimizi doğuya çekti. Ailenin kutsallığını size olan bağlılığı ile gösterdi. Kimileri Merve ye haddini bildirdiği için ona çok kızdı. Ama ben normal buldum. Başörtüsünü sevmeyen birinden farklı bir davranış beklenemezdi zaten. Fakat muhafazakar oyların sahibi Süleyman Demirel gibi, başörtülüleri ülkeden kovup Arabistan a yollayacak kadar da duygusuz değildi.

Umarım güzel Rabbimiz yaptığı bütün güzel işlerin karşılığını verip günahlarını da affedecektir. Zira gökyüzü kadar güzel mavi gömlek giymek ve beyaz güvercinlerle insanların yüreğine esenlik vermek, şiir yazmak, bir kadını çok sevmek gibi asil davranışlar; benim için çok önemli. Kendisi sonsuz bağışlayıcı olan Halikimiz de; güzellikleri çok sevdiği için, umarım bütün bunları güzel değerlendirecektir.