Türk siyasetini “kamera ve teyp özellikli” yapısıyla bugüne kadar takip etmiş ve hâlâ da eden gazeteci Yavuz Donat’tan daha çok öğrenecekleri var, kendilerini tarih yazıcısı sanan slogancı insanlarımızın.

Aşağıdaki kupürü 15 Nisan 2014 tarihli Sabah gazetesindeki Yavuz Donat’ın köşesinden aldım. Siz de okuyun.

Önce 1980 öncesi Türkiye günlerine gidelim. Gazete ve dergilerde röportajlar yayınlanırdı. Ve o röportajların, kimle yapılmış olursa olsun, bir ortak özellikleri vardı: Telefon!

Röportaj yapılanın birkaç tane resmini koymak adettendir. Önden ve yandan çekilen pozları olacak... İllâ ki bir resim karesi de telefonlu olacak...

Verdiği röportajların yayınlandığı gazete ve dergi sayfalarında yüzlerce telefonla konuşan Demirel resmi var günlerinden, geldik mi Çankaya’da Demirel var günlerine... Zamanın ortaklığı: Telefon... Demirel, telefonları da iyi kullanan siyasetçilerdendir.

Diyelim ki, yukarıda okuduğunuz olay doğru. Yavuz Donat’a itiraz değildir aklımızdan geçen. Bildiğimiz Demirel’i bir daha anlatmak istiyoruz. Devlet’e saygı meselesi var ya...

Kenan Evren merak ediliyor; saygı gereği olarak. Diyelim ki, inandık buna.

Çankaya’nın telefonlarından Marmaris’i aramak, o salonda bir gazeteci (Yavuz Donat) olmadan yapılamıyor mu

K.Evren orduevinde kalırsa, yeni bir ihtilali organize edebilir, gibi bir korkunun olduğuna inanılmaz. Çünkü Demirel de öğrenmiştir artık, ihtilallerde görev almayı. (Bakınız 28 Şubat’taki Demirel emekleri, kitaplarına.)

Talimat veriyorum!

Yani şu anda talimat verici olan ben’im. Bunu sen de bil, ey K.Evren! Sen de şahit ol gazeteci sınıfından Yavuz Donat!

Yavuz Donat o sırada aynaya bakmış ve yüzündeki hayret ifadesini görmüş olmalı... Ama bu zaten çok normal. Geldi geleli Demirel’in telefon konuşmalarını dinliyor. Vereceği ne kadar çok talimat varmış yahu.

Diğer konuşmalarını Demirel kimlerle yapmıştır Bunu bir başka zaman yine Yavuz Donat sütunlarından öğrendiğimizde, paylaşırız; söz!

Yadırgama, diyor Demirel. Ve kahraman, fedakâr, büyük adam, öylesi bir daha gelmez postunu çekiverip üstüne, bir talimat da davet ettiği gazeteciye veriyor.

Yaz bunları! Benden başka kimse yapmaz ha! Suçlarını sayayım mı Darbeci, iktidar devirici, Meclis kapatıcı...

Duyduğu telefon konuşmalarının verdiği şaşkınlıktan mıdır, o dediklerini senin gözünün önünde, seninle birlikte yapmadı mı, diye sormak gelmiyor gazeteci Yavuz Donat’ın aklına.

Başkalarının yapmayacağını ve kendisinin neden yaptığını anlattığı cümlelerine bir daha bakın, iddia makamındaki Demirel’in.

Benim yaptığım, devlete saygının gereği...

Ama demiyor bu noktada gazeteci sayın Donat. Ama biraz önce kimse yapmaz demiştiniz. Yani bu ülkede sizden başka devlete saygının ne olduğunu bilen, devlete saygının gereğini yapabilecek kimse yok mu Her sabah konuştuğunuz ayna ne yanda

Bunları dememiş Yavuz Donat. Fakat ben, ben, ben deyip dururken Demirel, onun bir tespitini daha, ona hem de çok puan kazandıracak bir tespitini daha duyuyor ve bugün bunu gazetesinde yazarak, bizleri Demirel’e saygıya davet ediyor.

Türkiye devlet gelenekleri oturmuş bir ülke...

Vecize diye ortaokul kitaplarına koyduğunuzda kim itiraz edecek

Biraz önceki darbecilik, seçilmiş iktidarı deviricilik, Meclis’i kapatıcılık ne olacak Onlar da oturmuş geleneklerden midir

Demirel, oturmuş devlet geleneklerini Çankaya’ya çıktığında yerlebir eden adamdır. Bizim içimizi yakan ve hâlâ hazmedemediğimiz o olayı burada bir daha anlatalım. Yavuz Donat bir daha hayret etsin.

TBMM bir seçimden sonra yeni yasama yılı için açıldığında, en yaşlı üyenin başkanlığında toplanır ve başkanını seçer. Bu konuda devletin geleneği şudur: Meclis Başkanı, Meclis’e birinci parti olarak giren partinin üyeleri arasından seçilir.

CHP 1973 ve 77’de birinci parti olmuş ve tek başına seçecek sayısı olmamasına rağmen, bu gelenek gereği, bir üyesi Meclis başkanı olmuştur. Karşısındaki MC’lerin oyları nere, CHP oyları nere...

Devlete saygının gereğini yaptığını iddia eden Demirel, Çankaya’da iken, Meclis’teki birinci parti RP üyesi rahmetli Aydın Menderes’in başkan olmasını engellemiştir.

Dahası, Meclis’in beşinci partisinden başkan yaptırdığı M.K.’nın, sonraki yıllarda adliye koridorlarında ikamet ettiği gerçeğini bugün Demirel hangi oturmuş gelenek sınıfına yazmaktadır acaba (Bakınız M.K.’nın yolsuzluk davaları...)

Halkın sandığa gömdüğü ANAP üyesi M.K. Meclis başkanı seçildiğinde naklen yayın yapmıştı kartel tv’leri, Demirel’in Çankaya’daki odasından.

M.K.’yı elinde telefon kutluyordu Demirel, gözlerinden öperim, diyordu; onu kır bir ata binmiş gibi hayal ederek...

O telefonlu Demirel görüntüsünü bu millet hiç unutmadı sayın Donat. Yani emeklerin boşa gidecek gibi...

İhtilalcisine yatacak yer ayarlamayı devlete saygı sanan Demirel’in, yatacak yeri var mı sorusunu, saydığımız ve sevdiğimiz gazeteci Yavuz Donat’a sormak hakkımızı kullanarak, biraz da onun selefini yazalım; müsaade ederseniz...

Bu günler ölüm yıldönümü günleri imiş T.Özal’ın. Rahmet okuyan okuyana... Biz de o kanalları geçiyoruz mecburen.

Demirel’in “Darbeci, seçilmiş iktidarı devirici, Meclis’i kapatıcı” diye tarif ettiği ve fakat akabinde saygıda kusur etmediği K.Evren günlerinde iktidar yapılmıştı T.Özal ve partisi ANAP. (ANAP ve HP’nin rol aldığı “Satarım-Sattırmam” adlı tv tiyatrosu bir başka yazı konusu.)

Sonra Çankaya’ya çıkan T.Özal ve milletin ANAP’tan kurtuluş arayışı yılları...

Kurtlara vermekle ünlenmiş Demirel’e, “Gurtarıve bizi baba” diye tekrar sarılış günleri...

Bugünlerde T.Özal’a rahmet okuyanlar, o günlerde nerelerde, ne yapıyorlardı Ey sosyoloji nerdesin

T.Özal’ın günleri, bu ülke insanlarının hafızalarının silindiği/sıfırlandığı/boş sayfalara döndürüldüğü yıllardır. T.Özal bunu, bir ekmek bir milyon lira, politikasıyla başarmıştır. Bir milyon liranın içinde bin tane bin lira, bin liranın içinde bin tane bir lira olduğunu unutturarak başaran T.Özal’a kimileri de Demirel’i halef yaptığı için okuyormuş rahmeti. Bu da bilinsin!

Peki, şimdi boşuna mı yazılmıştır devlete saygılı Demirel yazısı gazetelere Hayır! Bu ülkede cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olacağını herkesler bilmiyor mu Öyleyse...

Bir ayağı değil, iki ayağı değil, boğazına kadar çukurda (Anadolu deyimidir) olan Demirel’i bu pazarlama gayreti niye

Horozun gözü nerde kalırmış

Lâkin orası Çankaya’dır ve Demirel’in öyle kullanması gelenekleştirilemez!

BEKLEYENiN BiR YÜZÜ

Geçtiğimiz asrın son çeyreği daha dolmadan Ankara belediye başkanlığına seçilen ve başkanlığını bu asırda da sürdüren Melih Gökçek’le röportaj yapmış gazeteler. Özür dilemesini de başlık yapmışlar.

Seçilme hastalığına tutulmasından ya da başkanlığı bırakamama sendromuna yakalanmasından dolayı mıdır Melih Gökçek’in özrü

Hayır!

Başbakan’ı yalnız bırakmaktanmış...

Lakin, yalnız bırakmışım, demiyor. Yalnız bıraktım, diyor. Yani bilerek, isteyerek ve farkında olarak...

Tarih de önemli. 17 Aralık.

Bir bekleme mi yaptı Ya onlar kazanırsa mı dedi

Bilmiyoruz.

Başbakan’ın, Melih Gökçek özrünü kabul edip etmemesi bizi ilgilendirmez. Fakat söylememiz gereken bir kaç cümlemiz mutlaka vardır.

Bekledim ki, Melih Gökçek’in yalnız bıraktığı başbakan, ertesi günlerde şöyle bir açıklama yapsın: Biz, Melih Gökçek’teki yalnız bırakma alışkanlığını biliyorduk.

Dikkat, alışkanlıktan bahsediliyor.

Ne zaman mı kazanmıştı Melih Gökçek bunu İlk defa Ankara’ya belediye başkanı seçildiği günlerde...

En son kazandığı seçimlerden sonra (30 Mart) CHP’lilerin, başkanlığı kendilerinden almak için neler yaptığını saniye saniye görüntületen Melih Gökçek, neden ilk kez kazandığında CHP’lilerin, “Kanımız aksa da belediyeyi teslim etmeyeceğiz” diye günlerce miting yapmalarını bir kere kamerayla tespit ettirtmedi Görüntülü haber yaptırtmadı hiç.

O günler de bekleme günleri idi, o günler de yalnız bırakma günleri idi.

RP birinci pati oldu ama... Bekleyelim hele...

Erbakan rahmetlinin o olaylardan sonra, “Kanlı mı olacak, kansız mı” demesinin kullanılması ise hem yalnız bırakıcı Melih Gökçek’e, hem de yalnız bırakılan günümüzün başbakanına yaramıştı.

Tarihçiler böyle yazıyorlar!

 

YENİ CHP Mİ

Y’Lİ CHP Mİ

7 Temmuz 2013 tarihinde yazmışız ve resimlemişiz ilk “Y Kuşağı” yazımızı. Resimli tarihi belge.

Y KUŞAĞI

Y kuşağı demişler.

Neden demişler Ne zaman gelmişler Y harfine

Bir sonrası Z kuşağı ise, daha da sonrasında kuşaksız mı kalacak koskoca ülkemiz

CHP’nin yahut Kemal Kılıçdaroğlu’nun adında Y mi var Kim, nereye koymuş

Yersenin Y’si olmasın sakın bu O ünlü faiz lobisi, dış güçler filan, Türkiye’ye yersen, işte böyle mi diyorlar Y bu işin şifresi midir

Bu ülkede Y modası tutmamıştı. Bakalım, Y kuşağı modası tutacak mı

Y modasının çizgilendirilip, bizzat gazetelerde ve dergilerde moda diye tanıtıma çıkarıldığının resmini bulduk, koyduk. Kuşak meraklıları sevinsinler diye. Yıl 1952.” (Necati Tuncer, 7 Temmuz 2013, Millî Gazete)

“Y kuşağı kavramı reklamcıların projeksiyonu olarak ortaya çıktı.” (Haşmet Babaoğlu, 26 Temmuz 2013, Sabah Gazetesi)

“Kim bilir hangi basın zıpırının ‘Y kuşağı’ adını taktığı yeni kuşak bu... Kabaca gençlik kitlesi... Ama köylü gençler değil, okuyamadığı için çalışmak ve ekmeğini taştan çıkarmak zorunda kalan emekçi gençler de değil, boş gezenin boş kalfası lümpen gençlerde değil, o çirkin deyimle ‘Beyaz gençler’...” (Ergin Ardıç, 22 Ocak 2014, Sabah Gazetesi)

“İmdi... Şu meşhur Y kuşağı var ya... Hani Taksim’de tepişen çocuklar... Çok bilgili, çok akıllı, çok bağımsız, çok özgür, çok çağdaş olduğu söylenen takım.” (Engin Ardıç, 9 Nisan 2014, Sabah Gazetesi)

“Y kuşağı” hakkında yazılanlardan birkaç cümleyi buraya almamızın bir sebebi olmalı. Elbette var!

Madem ki, CHP hakkını arayamıyor ve seçimlerden yenik çıkmasını dahi sorgulayamıyor, onlara yardımcı olmak bu sayfaya düşmez mi

Düşer, düşer; CHP hep elimize düşer.

Yukarıdaki yazımızda tarihini koymuştuk. CHP’nin Y modasına sahip çıktığını ve bütün teşkilatlarıyla desteklediğini. Yıl 1952 idi ve gerçi CHP’nin yapacak başkaca işleri de yoktu.

Arşivimizden ele geçirdiğimiz ve bugün sayfamıza koyduğumuz ikinci belge resmin tarihi ise 1954. (Yan tarafta)   Yani CHP o günlerde hiç vazgeçmemiş “Y”den.

Ünlü adamı, yani bugünlerin elimizde belgeler var, diyen Gürsel Tekin’in muadili Kasım Gülek’i görüyorsunuz bir “Y” belgesi ile...

Bu kadar girişten sonra gündeme getirilecek soru şudur: CHP, bir zamanlar başarı ile kullandığı “y modası”nı ne zaman “Y kuşağı”na dönüştürmüştür

Günümüzde reklamcıların biz bulduk diye sahiplendikleri ve projeksiyon olarak ortaya çıkardıkları “Y kuşağı” hakkında CHP’nin bilinen Gezi’cilik sahiplenmesi haricinde başka düşünceleri de var mıdır

Ünlü genel sekreterlerini bir “Y modası” ile birlikte gösteren bu resim, CHP’nin hak iddia etme sebebi olabilir mi

Bir yumruklu saldırı ile CHP’nin başarısızlığının tartışmaları önlenmişken, bu yayımladığımız “Y” belgeleri, CHP’lilerin 50’li yıllar muhalefetçiliğinden bugünün muhalefetçiliğine taşınmasına bir sebep, bir vesile olmalıdır.

Astırma duygularından vazgeçmelerini de bir kayıp olarak görmemeliler artık.