(Bir şair böyle dedi)
“5 yıl önce AVM’ye gidebiliyor muydunuz?” sorusuyla katıldığı bir tv programında “Eski Türkiye’’deki bir eksik yaşanmışlığa vurgu yaparak, dinleyenlerin yani bu ülkede doğup büyüyen ve halen hayatını sürdürenlerin hafıza sorunları olduğunu da kayda aldıran İçişleri Bakanı sayın Soylu’yu doğrulayan bir girişle başladık yazımıza.
T.Özal’ın ABD’de yaydığı “Ben iktidar olursam” sempatisinin maddelerinden olan AVM’lerimizi, AKP’nin sayın Soylu’dan önceki iktidar günlerinde, “Neredeyse her gün bomba patlıyordu” korkumuzdan canla başla ve çocuklarımızla ziyaret edememişliğimizi unutmamızı demek ki bir içişleri bakanı asla affetmez ve bir tv ekranında bizzat ve şahsen yüzümüze vurabilirmiş.
Yeni Türkiye işte böyle.
Eski Türkiye’de hele hele sadece resmi kanal TRT’nin tek haber verici olduğu günlerde, ilk haber Cumhurbaşkanı üstünden okunurdu. Mesela spiker “Sayın Cumhurbaşkanı bugün Kadınlar Birliği yöneticilerini kabul etti” veya “Eski milletvekilleri derneğini temsil eden heyetle bir görüşme yaptı,”gibi.
Her gecenin haberlerine bu ve benzeri cümlelerle başlayan haber okuyucuları, “Sayın Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası başkanını kabul ederek bir süre görüştü” eşdeğerinde bir haber de yaymışlar mıdır, hiç sanmıyoruz.
Merkez Bankası başkanıyla görüşme yaptığını açıklamak Yeni Türkiye icraatlarından olmalı ki, sayın Cumhurbaşkanı kendisine özel hazırlanan bir tv programında başlattı bu teamülü.
Ertesi gün muhalefetin bu yeni uygulamaya, doların değerini saniyede % 3 artıran bir davranış gerekçesiyle itirazı, tartışmaya açılmadan, yurt dışından gönderilen eski Türkiye’de neler olmuş neler videolu eğitime yöneldi insanlar. Üstelik o gece sayın Cumhurbaşkanı’nın “Üçüncü aşı oldum” diyerek kendinden bahsetmesini, havuz medyasının gazetecilerinin hayırsızlığına yorup, yaşanan yalnızlık haykırışı algısına daha ulaşmamışken hiç kimse.
Yeni Türkiye yeni gündemler ülkesidir artık.
“Şimdi bakıyorsunuz sözde siyasi parti başkanı olarak konuşanlara, neymiş, millet açmış!”
Haber saatlerinin neredeyse tamamında konuşulan sayın Cumhurbaşkanı konuşmalarından biri de bu cümle.
‘’Sözde’’ kelimesini anlayalım önce. Gerçekte var olmayan ve fakat sanılan manasında kullanılan bu kelimeyi edebiyat parçalamak maksatlı yazmışlarsa söz yazıcıları, iktidardaki Cumhur İttifakını da parçalamışlardır bir yerde.
Muhalefet “sözde” ise, muhalefetinden belli olan bir iktidar ne kadar hakikat olur? Yoksa o söz yazarları, demokrasilerin olmazsa olmazının muhalefet partileri olduğunu mu bilmiyor?
Hareket alanı daraltılmışsa muhalefetin, “Sözde” muamelesine tabi tutulmuşlarsa, o zaman iktidarın içinden muhalif fertlerin çıkması kaçınılmaz olur. Bu çıkanların kimi parti kurarak muhalefet yapmaya çalışırken, kimi de videolar yayınlayarak, muhalefetten gizlenen veya “sözde” kılındığı için erişemediği yasal olmayan icraatları döker saçar ortalığa.
Anadolu ariflerinin bir cevabı vardı hani; halkın birlikte yaşama eğitiminde anlatılan; hatırlayalım: Davet sahibi, gelenlerden birini eksikli değerlendirdiğinden doğrudan sorar ona: Adam bulamadılar da seni mi gönderdiler bize. Topluluklar arasında yaşanan bir davetleşmeye görevlendirilen kişinin cevabı darbımesel olmuştur:
“Adamı adama gönderdiler. Beni de size...”
“Siyasi partilerimizin sayın başkanlarından biri” diye başlayan bir cümleyi neden aklına getiremiyor bir söz yazıcısı? Bu ülkede, birlikte yaşadığımızı kabul etmekte mi zorlanıyorlar yoksa?
Böyle üzülmek istemezdik ama, Sayın Cumhurbaşkanı’nın cümlesinin devamı ise daha acılı.
“Neymiş, millet açmış!”
Olayları Demirelce değerlendiren bir politikacımız olsaydı günümüzde, bu üç kelimeden bir sayfalık konuşma malzemesi çıkarırdı: Millet neyi açmış, nerede açmış, ne zaman açmış? Binaenaleyh kapalı kapıları mı açmış, video görüntülerini mi açmış? Açmışsa millet açmış. Milletin açması fevkalade iyidir, güzeldir, demokrasinin hayrınadır.
Fakat sayın Cumhurbaşkanı’mızca dillendirilen miş’li geçmiş zamanlı “açmak” fiilini buraya yerleştiren söz yazıcılarının da mı hafıza problemi var, düşüncesine merhum Demirel’i dolaşmadan gelmek mümkün.
O söz yazıcıları niçin unutur oldular, iktidarın ortağı MHP’nin “Askıda ekmek” icraatını? Yoksa o MHP icraatının yetersizliğini mi tartıştırmak istiyorlar?
Umarız daha iyi çalışarak, daha iyi sözler yazarlar sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşma metinlerine.
“Nankörlük biliyorsunuz parayla değil, onlar yine nankörlüğe devam ediyor.”
Sözlüklerimizde tek kelimelik karşılığı “iyilikbilmezlik” olan nankörlük vasıflandırmasını illâ kullandıran o söz yazıcıları, 20 yıllık AKP iktidarının böyle sınıflandırmalar günlerine erdiğini kayda aldırıyorlar tarih sayfalarına?
Ve “Para” kelimesinin vurgulanması... Muhalefetin şu kadar milyar Türk lirası, bu kadar milyon dolar, sorularını yönelttiği bir ortamda, bedavacılıklarını bu örnekle anlatmak, yani muhalefeti bu kadar hafifsemek, değme mizah yazarlarının aklına gelmezdi. Doğrusu bu alkışımızı hak ettiler.

(Bulmak deyince)
Temmuz 1960.
Tam iki ay geçmiş 27 Mayıs’ın üstünden. Gazetelerdeki bir haberi böyle çizmiş Cafer Zorlu, Akbaba dergisine.
Hemen üstünde ise yine onun, DP harflerinden yaptığı darağacı ve altında bekleyen Celal Bayar görüntüsü var.
Eski Türkiye’mizin o günlerinde idamlara halkımızın hazırlanmasının fotoğrafı böyle idi.
Seçtiğin iktidarını bir ihtilal imha etse ve sorumlularının yaşaması “asma” fiili uygulanarak engellense de bunun size dönen bir karşılığı olacak.
Adana’da bulduğumuz petrol hem seni zengin edecek, hem de sana uygulandığına inandığın ihtilalin acılarını unutturacak.
Adana’mızda hemen toprak altından fışkıran petrolün, düşürülen DP iktidarınca keşfedilmemesinin bir cezası olmalı diyorsan, idamlara hazır olmak sana düşen vazifedir.
Eski Türkiye’mizin bu yaşanmışlığını Yeni Türkiye’mizin doğalgaz buluşlarıyla kimse mukayese etmesin.
Yeni Türkiye’de yapılması gereken yapılıyor, bulunması gereken bulunuyor!
