Yazıya verdiğim başlıktaki “mahbubat” kelimesi kendimce bulduğum bir kelime. Bunun karşılığını verebilecek başkaca bir kelime yoktu lügatte. Anlamı mı? Onu yazalım diye aldık kalemi bugün.
Günümüz insanı ile eski zaman insanı arasında en derin fark yitirilmiş olan kardeşlik ve muhabbet duygusudur. Kendi görüşündeki insanları bile yaftalayabilecek kadar kendini kaybetti toplum.
Bir meclise dost meclisidir diye gidersiniz. Heyulanızda dinginlik verecek bir sohbet, unutulacak elem, yeniden yazacak güzellikler elde etmek vardır. Ne vakittir anlayanım yoktu ne güzel olacak yahu bu akşam güzelce kendimi anlatacağım beni anlayacak olanlara, sonra sanki bin yılın yükü duman olup gidecek kaybolacak, diye hevesle.
Her halimi bilenler beni kendi gibi bilenler kendini ne kadar tanıyorsa beni de o kadar tanıyanlar. Ohoo uçuyoruz neredeyse sevincimizden. Ne güzel olacak bu dost meclisi. Nasıl da özlemişiz. Bin yıl geçmiş sanki.
Yıllarca biriktirmişiz içimizde kalbimizde zihnimizde, nasılsa anlamayacaklar diyerek anlatmamışız. Şimdi? Oh ne güzel anlatacağız bir güzel bizi can kulağıyla dinleyecekler sonra anlatacaklar. Anlattıkları her cümleyi dikkatle kaydedeceğiz kalbimize. Zor zamanlarda kullanmak için saklayacağız. Kalbimiz ağrıyınca biraz süreceğiz. Zihnimiz yorulunca dinginleştireceğiz. Rüzgâr gibi gelecek rüzgâr. Serinlik.
İşte bu binbir hevesle geldiğimiz meclisin henüz kapısındayken yeriz ilk şamarı. Oracıkta hiç umulmadık bir söz işitiriz kardeşimiz sandığımızdan. Yok yahu bu başlangıç belki yeni geldi buralara yabancı belki, içeriye bir girelim hele, dostlar orada. Sımsıkı sarılacağız hatta ağlayacağız yıllardır görmüyoruz birbirimizi az şey mi? Bu hevesle girdik merdivenleri adımladık. Sesler gelmeye başladı fakat... Kavga mı var acaba?
Ürkerek açtık kapıyı hararetli bir tartışmanın tam ortasında bulduk kendimizi. Bir selam verelim belki yatışır ortalık:
- Esselamu aleyküm kardeşlerim.
Salonda kısa bir sessizlik. Sonra küçümseyici bakışlar. Ardından kırıcı sözler. Sen filancacısın. Şucusun bucusun ocusun. Ne işin var burada?
Hayale bakın bir de hayata. Kaybolan mahbubat bu değil de nedir? Paranoyadan da öte ileri derece şizofreniye giden bir tehlikeli yol bu. İstisnasız herkes bu yolda iki adım atmış durumda. Gelen maillerden mesajlardan telefon görüşmelerinden sosyal medya paylaşımlarından bu anlaşılıyor. İzm’e feda edilmiş bir mahbubat. Siyasete feda edilmiş dürüstlük ve kardeşlik.
Paranoyaya feda edilmiş güven. Hırsa feda edilmiş dostluk. Tapınmaya evrilmiş görüşler, ilkeler. Tanrı-insanlar ve tapıcıları. Bir değil iki değil. Tarikatı ehli sünneti unutmuş tasavvuftan bihaber İslam’ı tasavvufsuz var zannedenler. Kalbini Allah’a bağlamış adamlara kendileri ile aynı görüşte değil diye cehennemlik diyenler. Cenneti tapuladığını zannedenler. Dava adına Müslümanlara hakaret edip küfredenler. Hatta Müslümanları tekfir edenler.
Doğru diyorum içimden ben sizden değilim, ben kimim? Ben kim?
“O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” diye fısıldıyor rüzgâr. Kervan göçmüş biz hakikaten dağ başında kalakalmışız. Şimdi Yunus gibi söylesek yeridir biz dünyadan çoktan gittik, kalanlara bin selam. Ya da kendi ifademizle: Sizin olsun eviniz sizin olsun bu dünya da.*
*Kırmızı Konfeti