Yağmurlu bir İstanbul gününde Konstantiniyye’nin fethi sonrası şehri İstanbul yapan, 400 yıl boyunca da insanların gözünü çevirdiği merkez olan Topkapı Sarayı’nı ziyaret ediyoruz. Dile kolay 400 sene! Dünyanın gözü Topkapı’dan gelecek sese dikkat kesilmiş. “Üç kıta yedi iklim” denilen coğrafyada at oynatmış, gittiği yere adalet götürmeye gayret etmiş atalarımızın yönetim kararlarını aldığı yer. Sade, ihtişam sahibi, aklı karıştırmayan, gönüle sükûnet veren bir mekân. Topkapı Sarayı o zamanlarda düşmana korku veren, ama dosta, mazluma, mağdura sığınak karargâhtır.

            Osmanlı’nın zirvelerde olduğu zamanlarda bu sadelikte bir sarayla yetinmesi daha sonra güçten düştükçe ihtişamı ifade eden, şaşaalı saraylar yaptırmaları bizim günümüzden bakıp ders çıkarmamız gereken konudur. Sade bir sarayda otururken devlet ricali yedi düvel senin ağzından çıkacak sözü beklerken batılılaşma ile Batı zihniyetinden etkilenerek süse, şaşaaya düşmesi; artık yaptığı işlerle, fetihlerle gündeme gelmek yerine varlığını devlet olarak yaptırdıkları saraylarla ispatlamaya çalışması koskoca coğrafyayı paramparça hale getirmişti.

            Topkapı Sarayı’nda Divan-ı Hümâyun üyeleri ve yabancı devlet adamlarıyla buluşma yeri olan Arz Odası’nın kapısında “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. O ne güzel vekil, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır” yazması Müslümanların dünyadaki yerini işaret ediyor. Şimdilerde kimleri vekil kılıyor Müslüman coğrafyaları yöneten ve Müslüman liderler? 7 Ekim Aksa Tufan'ından beri yaşadığımız olaylar bize acı şekilde Allah’ı kendimize vekil kılmadığımızı gösteriyor.

            Dünyaya 400 sene kadar yön veren Topkapı Sarayı’nda padişahların en çok üzerine çalıştığı hat eserlerinin başında “Allah'ın yardımı senin üzerine olsun” duası yer alıyor. Bu dua aynı zamanda padişahın cülus merasiminde dîvân çavuşları tarafından söylenirdi. Şimdilerde hayatımızdan neyi çıkarmışız, yaşantımızın merkezine neyi koymuşuz? Düşünelim!

            Topkapı Sarayı’nda aynı zamanda Kutsal Emanetler de muhafaza ediliyor. Bir zamanlar tüm Müslümanların ve mazlumların hamisi bir devletin devamı olarak şimdilerde gözlerimiz önünde gerçekleşen soykırımda ancak “yas ilan etme ve miting yapma” yer alıyor. Kâbe’nin anahtarlarını korumakta gösterdiğimiz hassasiyeti Gazzeli bir çocuğun hayatını korumak için de taşımamız gerekmiyor mu? Anadolu’da bin yıl adaletin timsali olarak var olduğumuzu iddia edenlerin torunları olarak bırak bir çocuğun ölümü, Siyonist İsrail’in Filistin’de korkuttuğu tek bir köpek için dünyayı ayağa kaldırmamız gerekmez miydi?

            O gün gök, Gazze’de katledilen Müslümanlara, masumlara, insanlara, hayvanlara, bitkilere değil; elinde imkân varken harekete geçmeyen Müslümanların haline ağlıyordu. Dünyaya nizam veren noktadan nereye geldik?

            Bugünlerimizde hak-batıl tarafları netleşirken ülkemizde güzel çalışmalar da gerçekleşiyor. “Bir de Bu Açıdan Bakalım!” başlıklı yazımızda okul müfredatlarında “Arz-ı Mev'ud”un ders olarak okutulması gerektiğini ifade etmiştik. Nesillerimizin vatan sevgisi ve vatanına sahip çıkması açısından önemini vurgulamıştık. İşgalci İsrail’in amentüsü olan Arz-ı Mev'ud, ülkemiz için bir güvenlik meselesidir. Bu hafta sonu Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) yapmış oldukları toplantıda somut bir şekilde “Arzı Mev’ud” müfredata ders olarak girmelidir teklifini getirmiştir.

            Katil işgalcinin yapmış olduğu zulme karşı dünya milletleri yaşadıkları şehirlerde durmadan büyük ölçekli mitingler, gösteriler, basın açıklamaları yapıyorlar. Müslüman olsun olmasın insan olma onurunu taşıyan herkes Filistinlilerin, HAMAS’ın yanında olduğunu gösteren bu mitingler genelde de çok kalabalık şekilde gerçekleşiyor. Hatta Batı’da Filistin lehine yapılacak gösterilerin yasaklandığı, ülke ve eyaletlerde insanlar özellikle hafta sonları caddeleri, meydanları dolduruyorlar. Ve şahit olduğumuz bir durum var ki, maalesef ülkemiz bu konuda çok cılız kaldı. Bu cılız meydanların sebebini detaylı bir şekilde başka yazılarımızda yer vereceğimizi belirterek katil İsrail’e tepkinin cılızlaşmasının temel sebebinin son yirmi yıldır insanımızın şuursuzlaştırılması olduğunu ifade ederiz.

            Filistinlilerin, HAMAS’ın zaferi dualarımızın yanına, dünyaya yön vermiş bir milletin evladı olarak yeniden sorumluluklarımızı kuşanıp zalimlerin karşısına mevzileneceğimiz günlere ulaşmayı ekleyelim.

            Zafer, HAK’tan yana olanlarındır!