Dünkü yazımda yaptırımsız tepkiden İsrail’in anlamayacağına dikkat çekmiştim. Bu bakımdan sadece toplumların ayağa kalkması, sözlü tepkiler sergilenmesinin İsrail’in hiç anlamadığı bir durum olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Çünkü vicdan denen duyguyla irtibatı kesilmiş bir toplumun isyan eden vicdanlar karşısında mahcup olmasını beklemek sanıyorum Siyonizm’i anlamamak ya da anlamak istememek anlamına geliyor. Sanıyorum önceki gün bir gazetemizde yer alan, “Liderler sessiz, vicdanlar isyanda” başlıklı haber, iki gündür anlatmaya çalıştığım değerlendirmemi bir başka açıdan dile getirmişti.

Hemen belirteyim ki, vicdanlarının sesini dinleyerek meydanlara inen toplumların tepkisi sonuç verseydi, şimdiye kadar Filistin’de hem ateş kesilmesi hem de savaşın son bulması sağlanmış olurdu. Ancak her gecenin sabahında medyaya yansıyan haberler çatışmaların biraz daha sertleştiğini; biraz daha çığırından çıktığını, bir bakıma İsrail’de vicdan denen duygunun kalmadığını gösteriyor. Çünkü insanların ufacık çocukları katletmeleri, bundan bir rahatsızlık duymuyor olmaları sanıyorum vicdandan yoksunluğunu gösterir. Bu noktada vicdan yoksunu bir insanın insan olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin de düşünülmesi gerekiyor.

Bu noktada bir başka hususa daha dikkat çekmekte yarar görüyorum. Bu da vicdanların isyanda olması, gösterilen tepkilerin bir sonuç doğurmasına yetmiyor. Bunun için isyan eden vicdanların yanında ülkelerin liderlerinin de aynı tepkiyi göstermesi lazım. Çünkü bir yandan İsrail’e, özellikle de Başbakan Netanyahu’ya yönelik istediğiniz tepkiyi söz planında sergileyin, bu tepkilerin yanında birtakım yaptırımları da devreye sokamıyorsanız vicdansızların vicdanlarının harekete geçmesini ve zalimlerin çocuk ve bebekleri katletmelerini engelleyemezsiniz. Çünkü özellikle ülke liderleri bir yandan İsrail’e yönelik en ağır eleştirileri sıralarken, bir diğer ifadeyle “Netanyahu’yu sildik, attık” derken, ardından “Bağları koparmayız” nitelendirmesinin ifade edilmesi diğer söylenenleri geçersiz kılıyor. Çünkü Siyonistler adeta yeryüzünde resmi olmayan bir gizli devlet kurmuşlar. Bunun yanında küresel sermaye sahipleri yani Siyonistler, ekonomik gücü de ellerinde tuttukları için istedikleri an sahip oldukları imkânları devreye sokmakta, bununla da yetinmeyerek birtakım satılıkları satın alarak kanlı katiller masum, masumlar kanlı katil olarak gösterilebiliyor. Böyle bir dünyada sanıyorum sözle yapılan haksızlıkları protesto etmek adaletin hâkim olmasını sağlamıyor.

Diyebiliriz ki, dünya üzerinde sözlü protestolar arttıkça zalimler iyice çığırından çıkıyor, adeta akıl kaybına uğramışlarcasına açıklamalar yapıyorlar. Söz gelimi günlerden beri hemen her ülkede protestolara muhatap olan Netanyahu’dan, 9 bini aşkın insanın katledilmesi için, “Bu daha başlangıç” açıklaması geliyor. Bir başka İsrailli bakan ise, “ Gazze’ye atom bombası atalım” çağrısı yapıyordu. Öyle anlaşılıyor ki, Siyonistler, sahip oldukları para gücü ile cinayetleri devam ettirecek paralı asker bulmakta güçlük çekmiyorlar. Çünkü medyaya yansıyan bir haberde, “4 bin avroya Gazze’de soykırım” başlığı altında yer alan haber de İsrail’in Filistinli ve Müslüman düşmanlığının hangi boyuta ulaştığını göstermeye yeter. Öyle anlaşılıyor ki, Siyonistler, sahip oldukları paraya vicdanlarını satacak insanlar bulabildikleri sürece çatışmaların engellenmesi mümkün olmayacaktır.

Bu bakımdan vicdanlarla birlikte liderlerin de isyanda olması gerekiyor. Çünkü toplumları yönlendiren liderleridir. Eğer halkların vicdan sesine liderler de aynı boyutta katkı verebilseler İsrail, azgınlığını ve vicdansızlığını böylesine rahat bir şekilde sergileyemez. O bakımdan İsrail’i kınarken, eleştirirken bu işin halk ile yöneticilerin birlikte hareket etmeleri ile sonuca ulaştırılacağını unutmamak gerekiyor.