Evin duvarına tutunmuş bir incir ağacı… Gövdesini taşıyan bu yaşlı duvar, her an silkeleyip atacak gibi duruyor. Boyu yarım metreyi bulsa da, bulunduğu yer yaşamı için güvenli bir yer değil.
Bir çıkmaz yolun içine girmiş gibi. Yukarıda evin balkonu var, aşağıda ise kir pas içinde bir bahçe…
Hiçbir çıkar yol bulamayıp çaresizliğe teslim olan bir insanı andırıyor. Neyse ki günün birinde evin büyük oğlu bu ağacı fark ediyor. İlk gün umursamıyor fakat bir süre sonra duvarlar arasına sıkışıp kalan ağacın yaşama şansının bulunamayacağını düşünüp koparmak istiyor.
O sırada balkona gelen anne durumu fark edip müdahale ediyor. Anne geniş yürekli, sevecen ve bilinçli bir hanım. Oğlun kolundan tutuyor ve “Bu ağacın burada yaşama hakkı var. Biz ona saygı göstermeli ve önünü açmalıyız” diyor.
Anne, “Ağacı sıkıştığı yerden kurtaralım, başını yukarı doğru uzatabilsin. Sabahları güneşle konuşsun, gün batımı başını balkona yaslasın” diye devam ediyor. Oğul, kardeşini de yanına alarak ağaca uzanıyor ve dallarını sıkıştığı yerden kurtarıyor. İncir ağacı o günden sonra ailenin bir meşgalesi haline geliyor.
Çocuklar sabahları balkondan uzanarak suyunu veriyor ve yapraklarını okşuyorlar. Anne ağaç üzerinden çocuklarına Allah’ın hikmetlerini ve sonsuz ikramını anlatıyor. Çok geçmeden ağaç bu mütevazi evle bütünleşiyor ve çocukların okuduğu bir kitap haline geliyor.
Yaz dönemi aile iki aylığına köye gidiyorlar. Geldiklerinde eve girer girmez, balkona koşuyor ve incir ağacını kontrol ediyorlar. Çocuklar ve anne şaşkınlık içinde bakıyorlar. Duvarlar arasında kendine bir yer edinen bu ağaç tatlı bir uyanışla uyanmış ve balkona kadar ulaşmış. Anne ağacın dalları arasındaki incirleri fark ediyor. Sonra incire uzanıp çocuklarına Allahın büyüklüğünü ve rahmetini anlatmaya devam ediyor.
Kalabalık şehir yaşamında, monoton bir hayat yaşayan çocuklar evlerinin balkonunda yetişen bir ağacı okumayı ve her varlığın kendi bütünlüğü içinde bir anlamının olduğunu öğreniyorlar. Çocuklar bu ağacı çok seviyorlar. En küçüğü ağaç adına bir şiir bile yazıyor.