Geçen hafta da Almanya’daki çip krizinin temelinde yatan nadir element meselesini ele almıştım.

Bu günlerde ise Alman gazeteleri, Trump ile Çin lideri Şi Cinping’in buluşmasını manşetlerine taşıdı.

Konu yine aynı: nadir elementler.

Ben de bu kez meseleyi başka bir açıdan ele alarak bazı uyarıları dile getirmek istedim.

Nadir elementler bugünün cep telefonu, füze, rüzgar türbini, elektrikli araç ve savunma teknolojilerinin kalbinde yer alıyor. Yani bu madenler sadece ekonomik değil, stratejik bir bağımsızlık meselesidir. O halde sormak gerek: Bu kadar kritik bir kaynak neden hâlâ uluslararası anlaşmaların, yatırım görüşmelerinin ve seçim kampanyalarının dolaylı konusu haline getiriliyor? Beylikova’daki rezerv Türkiye’ye onlarca yıl yetecek zenginlik sunuyor. Ama yanlış ellerde, birkaç yıl içinde bir avuç ranta ve bir dolarlık sözleşmelere dönüşebilir. Tıpkı geçmişte bor, krom, altın ve lityumda yaşanan “yerli hammadde, yabancı kâr” döngüsü gibi…

Bugün Türkiye’nin en acil yasalarından biri, “Stratejik Madenler Güvenlik Yasası” olmalıdır. Bu yasa açıkça şunu demelidir: “Türkiye sınırları içinde çıkarılan nadir elementlerin hiçbir kısmı işlenmeden ihraç edilemez. Stratejik maden sahalarının devri, kiralanması veya satışına dair yetki TBMM onayına tabidir.”

Madenlerimizin tamamına yakını TBMM güvencesi altına alınmalı, hiçbir uluslararası baskı veya ticari vaat bu yetkiyi aşamamalıdır.
Bu sadece ekonomik bir tedbir değil, milli egemenliğin modern çağdaki zırhıdır. Zira 21. yüzyılın sömürgesi artık toprak değil, toprağın altındaki veri ve elementtir.

Bu zenginlik, bir “Trump projesi”ne, bir “Çin anlaşmasına” veya bir “yabancı yatırım masalına” teslim edilemez. Çünkü bu topraklar sadece maden değil, geleceğimizin teminatıdır. Son günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Türkiye’nin bazı stratejik madenleriyle ilgili yaptığı iddialı açıklamalar gündeme geldi. “Erdoğan, Trump’a nadir toprak elementlerini vermeyi taahhüt ediyor.

Eğer bunu verirsek, altın yumurtlayan tavuğu vermiş oluruz. Nadir elementler bu ülkenin geleceğidir, sana sattırmayız” sözleri, eğer doğruluk payı taşıyorsa, gerçekten çok yazık deriz. Çünkü mesele artık siyaset değil, ülkenin bağımsızlığı ve geleceği meselesidir.

Bu ülkenin yeraltı zenginlikleri, bir şahsın veya bir partinin siyasi geleceği için feda edilemez.

Hiçbir hükümetin, hiçbir partinin bu emaneti “yatırım fırsatı” bahanesiyle pazarlama hakkı yoktur.

Tam aksine, TBMM derhal harekete geçmeli ve bu toprakların geleceğini koruyacak yasal kalkanı oluşturmalıdır. Nadir elementlerin işlenmeden ihracı ve yabancı ortaklıklara devri kesin biçimde yasaklanmalıdır. Bu yasa sadece bir ekonomik önlem değil, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında milli egemenliğin yeni zırhı olacaktır.

Nadir elementler nadirdir, evet… Ama onlardan daha nadir olan şey, bu çağda bağımsız kalabilen bir devlet iradesidir. Ve o irade bugün Beylikova toprağının altındadır; korunursa zenginlik, satılırsa esarettir.

Bu mesele sadece devletin değil, her vatandaşın vicdanî sorumluluğudur.

Çünkü toprağımızın kaderi, sessiz kaldığımız her anda biraz daha elimizden kaymaktadır.