Bismillâhirrahmanirrahîm!

GÖRÜNÜŞTE 10 Ekim’de HAMAS ve İsrail arasında “ateşkes antlaşması” ve “barış” sağlandı. Karşımızda İsrail gibi BM kararlarını ve uluslararası hukuku bile tanımayan terörist bir yapı var. Amerika’nın himayesinde(!), önde gelen 21 İslâm ülkesinin garantörlüğünde(!) “barış” yapıldığı için, biz de “biraz” ümitlenmiştik. Arada ABD ve garantör(!) devletler olsa da İsrail, yine aynı İsrail!.

Kimse “ateşkes sağlandı”, “barış yapıldı” diyerek sorunun bittiğini sanmasın! İsrail, ateşkes ve barışın yapıldığı ilk günden itibaren saldırı ve katliamlarını sürdürüyor. Bu kısa süreçte bile yüzlerce Filistinli şehit edildi. İşgalci İsrail kandan besleniyor. Bir türlü kana doymuyor. Bu yüzden her an teyakkuz halinde olmak ve Gazze’ye olan desteğimizi artırarak sürdürmek zorundayız. Soykırım zulmünü “unutturmama” görevimiz var.

“Ateşkes” ve “barış” sürseydi bile, görevimiz bitmiş olmayacaktı. Kış aylarına girdik. Başta Gazze olmak üzere, Filistin şehirleri yakılmış, yıkılmış durumda! Enkazını kaldırmak bile yıllar alır. Allah, düşmanımızı bile böyle bir duruma düşürmesin! Gazze, bugün karşılaşabileceğimiz “en kötü durumu” yaşıyor. Açlık ve barınma yoksunluğundan daha kötüsü olur mu?

İki yıldır yağdırılan bombalar sebebiyle Gazze mayın tarlasına döndü. Enkaz yığınları altında 20 binle ifade edilen patlamamış; fakat her an patlayabilecek mühimmat ve mermiler var. Gazzelilere, hayatlarını sürdürebilecek hiçbir alan bırakmadılar. Esirler işkencenin her çeşidiyle karşı karşıyalar. Gazze için yapılması gereken çok şeyimiz var.

TUZAKLARA DİKKAT!

HUYLU huyundan vazgeçmiyor. İşgalci İsrail yer altı kazıları yaparak Mescid-i Aksa’nın varlığını tehdit ediyor. Yalnız Filistin’e değil; Lübnan, Yemen, Katar, Suriye, İran gibi ülkelere de saldırıyor; işgalini daha da genişletmek istiyor. İsrail ve ABD’nin hedefi yalnız Filistin değil; tüm İslâm dünyasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) amacı budur. Arz-ı Mev’ud’a ulaşmak, büyük İsrail’i kurmak anlamında bu planın adı “Büyük İsrail Projesi”dir. (BİP)

İslâm dünyasının çok düşmanı olduğunu bilelim. Âkif, tâ 1910’lu yıllarda, “Ehl-i Sâlib’in (Hıristiyanların) asla güvenilmez sözüne!” diyerek uyarmıştı. Tarih okuyalım! Başta İngiltere olmak üzere, bütün Batılı sömürgecilerin İslâm dünyasına diş bilediğini unutmayalım! Osmanlı’yı yıkmak için denemedikleri yol kalmamıştı. Şirin, özgürlükçü, insan hakları savunuculuğu yapan tüm söylemlerine rağmen Batı’nın entrikaları bitmiyor.

İngiltere’nin İslâm dünyasına karşı politikası sinsi, düşmanca ve kalıcıdır. Bir ülkeden çıkmak zorundayken bile başlarına çorap örerek ayrılmıştır. 1947’de Hindistan’dan ayrılırken başlarına Keşmir sorununu ördü. 1947’de Çin’den çıkarken, onlara Doğu Türkistan sorununu bıraktı. 1948’de Filistin’i terk ederken, bölge ve İslâm dünyasının başına İsrail’i çıbanbaşı olarak koydu. Bölgedeki istikrarsızlık Filistin, İslâm dünyası ve dünyanın huzurunu bozdu.

Sömürgeci ve teröristler, ayak bastığı yerlerde huzur ve barıştan eser bırakmıyor. Kimse; İsrail, Amerika ve Batılı sömürgecilerin Türkiye ve İslâm dünyası lehinde bir adım atacağını beklemesin! Onlar birbirlerinin dostudurlar.

HANİ GARANTÖRLER?

13 EKİM’DE, 21 İslâm ülkesiyle, 10 Batılı ülkenin liderleri bir araya geldiler. 31 ülke liderinin katılımıyla “Mısır Zirvesi” yapıldı. Liderler Trump’ı dinlediler; planın üzerinde farklı söz etmediler. Trump onları sıraya dizdi; hazırladığı “Gazze Planı”nı onaylattı.  Katılımcı liderlerin her birine “garantörlük” sıfatı verildi. Trump’la birlikte “ikili resim” çekildiler. Bu ülkelerin başkanları kendi ülkelerinde “dünya lideri” olarak tanıtıldı. 

“Dünya lideri” olmanın yolu körü körüne Trump’a “teslimiyet” miydi? Bu nasıl garantörlüktü! “Ateşkes” ve “barış” sonrası İsrail yine bildiğini okudu; saldırı ve katliamlarını sürdürdü. Fakat, “garantör” liderlerin ağzından tek söz çıkmadı. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan’ın bu liderlere, “Siz kimin garantörüsünüz? Trump’la resim çektirenler nerede?” diye sormakta haksız mıydı? Garantörlerin “yetkisi” ve “cesaretleri” mi yoktu?

İslâm dünyasının liderleri nasıl insanlar böyle! İsrail ve ABD, kendi ülkelerinin planlarını uyguluyor. Bunu anlayabiliyoruz. Ya bizim liderlerimiz! Hiç mi hedefleri yok? Başka ülkelerin projelerine “teslimiyet” liderlik midir? Ülkesine ait bir şey ortaya koyamayanlar, o ülkenin “lider”i olabilir mi?

Erbakan Hoca’nın ufkunun bütün dünyaya açıldığını bugün daha iyi anlayabiliyoruz. 28 yıl önce İslâm Birliği’nin çekirdeğini oluşturan D-8’i kurmuştu. Ondan sonra gelen iktidarlar, bunun üzerine en küçük bir ilâve yapamadılar. Bölgenin sorunlarını çözebilmek için Millî Görüş’ün temsilcisi olan Saadet Partisi iktidarından başka çare kalmamıştır.