Ortalık toz duman. Kimin ne söylediği, ne yaptığı belli

değil. Büyük bir karmaşa yaşanıyor. Bu karmaşada ortalama insanın sağlıklı yol

bulması oldukça zor görünüyor. Eline kalem, klavye, ipod, cep telefonu alan

hiçbir şeyi süzgeçten geçirmeden saçıp savuruyor. Günün medya ve iletişim

araçları bunlar. Hemen her şey oradan insanlığın üzerine sağanaklarla yağıyor.

Kaynağı belirsiz, söylenenlerin ne anlama geldiği, sonuçlarının nereye

varılacağı hesaba katılmıyor. Söylenenlerin gerçek olup olmadığı bilinmiyor.

Yazılan ve anlatılanlar ağızdan, kalemden, klavyeden, parmak uçlarından

çıkanlar bir daha geri dönmüyor.

İslâm ın temel göstergeleri var. Özellikle bir olay ve

durum gözle görülmedikçe, tanıklıkta bulunan kişi olay anında söylenenleri

kendisi duymadıkça anlatılanların hiçbir değeri yoktur. Bütün olaylarda iki

erkek tanık ya da bir erkek iki kadın ya da dört kadının tanık olarak

dinlenmesine bakılıyor. Dava konusu olan böyle bir durum sağlam ve çelişkisiz

tanıklar gerektiriyor. Bir olaya tanıklıkta bulunanların ifadelerinde çelişki

varsa asla dikkate alınmıyor. Bu, bir iftira olarak kabul ediliyor. İftirada

bulunan veya öyle olduğu düşünülen kişi söz konusu edilen suç ile yargılanıyor.

İnsanların dedikodu üretmeleri, haksızlıkta bulunmaları

engeller bu kesin tutum. Modern hukukta ve adalete anlayışında buna bakılmaz.

Özellikle kimi davalarda uydurma deliller, tezgâhlar kurulduğu gün gibi açık.

Böyle olunca da sağlıklı bir sonuca varılamıyor. İnsanlar haksızlık ediliyor ve

bu bir zulme dönüşüyor. Modern hukuk kurbanı milyonlarca insan var. Yargılanan

insanların hapishanelere tıkılması, aylarca yıllarca tutulması, ardından da

beraatının vebalini kim nasıl ödeyecek. Yargı makamında bulunanlar, yalan

yanlış tanıklıkta bulunanlar yaptıklarının hesabını verecek.

Laf taşıyıcılık ve gıybet olumsuzlanıyor İslâm da. Hatta

insan eti yenecek kadar ağır bir itham altında tutuluyor. Sevgili Efendimizin

bu konudaki duyarlığı, dikkat ve uyarısı insanlık için bir gösterge.

Kendilerini Müslüman varsayanların bunları dikkate almamaları şaşırtıcı.

Müslümanlar bugünün ortamında tam bir bataklık içinde.

Davranışları, laf taşımaları, sağa sola bunları saçıp savurmaları büyük

felaketlerin habercisi. Böyle bir duruma düşmenin nasıl sonuçlar doğuracağını

asla düşünmüyorlar. Olumsuz tutumları ve davranışları asla gidermenin yoluna

bakılmıyor. İnsanlar medya üzerinde duyduklarını sağa sola saçıp savurmaktan

geri kalmıyorlar.

Özellikle, medya üzerinden gelen bilgilerin çoğunu

dikkate alamıyoruz. Çünkü kaynakları belli değil, nereden uydurulup ortaya

atıldığı bilinmiyor. Teknolojik olanaklarla, kopyalayıp yapıştırmalarla,

fotoşop yöntemlerle görsel malzemelerin değiştirilmeleriyle insanların

aldatıldığı yanılsattığı gerçeği varken.

Medyada yer alan her cümle, her itham, her sav sahibini

bağlar elbette. Ne ki bunların insanın boyuna asılı bir vebal olduğu

unutulmamalı. Bir gün yalan yanlış, bilir bilmez o sözlerin, yazılanların

yakasına yapışacağı düşünülmez. Düşünülmez ki omuzlarımızda kayıt melekleri

bulunuyor. Onlar her anımızı, durumumuzu, sözümüzü, eylemimizi kayıt altına

alıyorlar. Ve bir gün onlar karşımıza çıktığında artık iş işten geçmiş olacak.

Güzellikler, iyilikler, hoşlukları yaymak, onlarla

yaşamak dururken ne diye olumsuzluk bataklığına giriyoruz. Ne diye başkası

yararlansın, başkası onun üzerinde yükselsin diye olur olmaz şeylere hamal

oluyoruz.

Müslümanız. İslâmî bilinç ile hayata bakmak durumundayız.

Güzelliklerimizi yaya çabası bizim geleceğimizi belirler.

Zor bir zamandan geçiyoruz. Olumsuzluklar üzerimizden

çıkmayacak katran gibi, zift gibi, necis gibi yapışır ve bunun kokusu rengi

uzun bir zaman üzerimizden asla çıkmaz. Ondan kurtulamayız. Olumsuzlukları

yaymakla kendini görevli sananlar var. Olumsuzluklara yaymak bir hayat tarzı

oldu. Bunu kendileri için görev sayanlar bulunuyor.