Papa ve Avrupa Parlamentosu ile zirve yapan açıklamalar

ve bir takım tepkiler günler öncesinden başlasa da, sonuçta yüzüncü 24 Nisan a

sayılı saatler kaldı. Bir takım değerlendirmelere göre, Ermeniler açısından

dağ fare doğurdu , ucuz yırttık ya da iyi savunma yaptık, onlar daha fazla

bir şey yapamadı, sonuçta içine düştükleri durumdan Kim Kardashian ve kız

kardeşleri gibi hatunlarla magazin sayfaları üzerinden kurtarmaya çalıştılar.

Aslına bakarsanız bunların hepsinde bir doğruluk payı

var. Ermeniler, daha doğrusu ağırlıklı olarak Ermeni diasporasının yürüttüğü

onca hazırlık faaliyetlerine rağmen sözde soykırım noktasında çok daha fazla

bir şey yapabilmeleri zaten mümkün değildi.

Çünkü yargısız infaz girişimi tarihi ve hukuki

temellerden yoksun olduğu için daha fazla ileri gidemediler. Parlamentolarca

alınan kararlar ise tamamen siyasi ve parlamentolar mahkeme değil. Dolayısıyla

da bağlayıcı bir yönü yok.

ABD soykırım diyemez!

Nitekim 2008 deki başkanlık kampanyası sırasında Başkan

olarak soykırımı tanıyacağım diyen ve bu şekilde Ermeni

lobisinden-diasporasından destek alma yoluna giden ABD Başkanı Obama da bundan

dolayı soykırım diyemiyor . Bakınız, demiyor diye yazmıyorum, diyemiyor

diye vurguyu bu kelimeye yapıyorum. Bunun bir kaç nedeni var.

Her şeyden önce ABD nin kendisi de gerçeği biliyor ve bu

iddiaları destekleyecek bilgi ve belgeye sahip değiller. İkincisi, eğer 1948

öncesini sorgulamaya başlarlarsa bunun 20. yüzyılın başı ile sınırlı

kalmayacağının farkındalar. Bir diğer ifadeyle, uzun vadede de olsa ucunun

başta kendileri olmak üzere, Batı ya dokunacağı pandoranın kutusunu açacaklar.

Bunu istemezler.

Üçüncüsü, attıkları taş, ürküttükleri kurbağalara

değmeyecek. Bir tarafta Ermenistan gibi Rusya nın uydusu bir devlet, diğer

tarafta ise Türkiye gibi bir oyuncu. Dördüncüsü ise, ABD sonuçta bir devlet

geleneğine sahip ve başkan da olsa, kişilere göre politika geliştirmez. Koltuğa

oturan kendi kafasına göre değil, sistemin çıkarlarına göre hareket eder.

Çünkü hedefi bunu başkalarına söyletmek!

Daha da önemlisi, zaten ABD bunu yapmayacağını yıllar

öncesinden açıkladı ve meseleyi kamuoyları üzerinden halletmeye yönelik yeni

bir stratejiyle kurcalamaya-sonuç almaya çalışacaklarını, zira mevcut yöntemin

içerideki dostları ile de aralarının bozulmasına yol açtığını söylediler.

Kendileri açısından oldukça yerinde bir karar. Hem

Türkiye ile doğrudan doğruya papaz olmuyorlar ve böylece Türk kamuoyunda

Amerikan karşıtlığının artmasına yol açmıyorlar, hem de Türkiye ye yönelik

baskıyı dışarıdan içeriye doğru taşımış oluyorlar ki, bu oldukça önemli bir

husus.

Şu an meselenin ülke içerisinde sınırlı da olsa karşılık

bulması ve özellikle de bu kesimlere yeni müttefikler sağlanma gayretleri

fazlasıyla dikkat çekmeye başlamış durumda. Bu husus, Sevr in yeniden

diriltilmeye çalışılmasıyla eşdeğer. Söylemedikleri bir şey ise, Türkiye ye

karşı ellerinde bundan daha iyi bir şantaj aracının olmaması.

Ermeniler bir kez daha kullanılıyor!

Esası itibarıyla, Şark Meselesi nin 20. yüzyıldan bu yana

Türkiye ye karşı kullandıkları bu aracın hemen ömrünü tamamlamasını istemezler.

Aksi takdirde, Türk dış politikasını ipotek altına alma girişimleri sona erecek

ve böylece Türkiye nin başta Rusya ve Çin ile olmak üzere yeni

işbirlikleri-ittifaklarının önünü de açmış olacaklardır.

O yüzden emperyalist güçler, şimdilik ikinci bir 100 yıla

bırakmış görünüyorlar. Dolayısıyla, 1915 Tehcirinin yüzüncü yıldönümünde

Ermenilerin siyasal olarak yüksek ses getirecek girişimlerde bulunmamış

olmaları sorunun kapandığı anlamına gelmiyor. 2023 e giden süreçte Türkiye bu

sorunla karşılaşmaya devam edecektir.

Fakat diğer taraftan, Türkiye nin strateji eksikliği

ulusal düzeyde artan soykırım yanlısı görüşlerin bir koz olarak kullanılmasına

neden olmaya devam etmektedir. Daha da ötesi, eğer Türkiye etkili bir strateji

geliştiremez ise, içeriden çok daha güçlü bir dalga ile karşı karşıya

kalabilir. Bu husus üzerinde yazmaya devam edeceğiz