Üniversite öğrencisi iken, Kızılay Meydanı nda o günlerin Başbakanı nın yakasını tutan ve bir başbakan yakası tutmaktan daha fazlasını istediğini "Hürriyet istiyoruz!" diye bağırarak anlatan Deniz Baykal a ne oldu da bugün kürsülerde "Avukat" olduğunu haykırmakta (O, ben değildim, açıklamasını Sayın Baykal CHP ye indirilemez ve değişmez genel başkan olduktan sonra söylemiştir. O yıllarda söylese idi, partideki görevi ilçe delegesi sıfatından öte gider miydi )

Çok örgüt adı duyduk, çok karanlık ilişkilerin izahını okuduk; yaşadığımız onca yıldır. Bize bildirilen, öğrenmemiz istenilen kadarıyla yetindik; sorgulama melekemizi kendi ellerimizle körelttik.

12 Eylül öncesinin kanlı anarşi günlerinden kalan bir eylemci anlatmıştı bir yerlerde:

"Bizim radyoyu dinlerdik. Ne zamanki kara tren gelmez m ola türküsü çalınır, biz, baskın olacağını anlardık ve terkederdik bulunduğumuz yerleri."

Bizim radyo dediğin, Sovyet Rusya nın güdümündeki bir radyodur. Çocukluğumuz, HalkPartili eşrafın, o radyonun geceleri yaptığı "Sayın Memet" konuşmalarını dinleyip, ertesi günü aralarında yaptıkları tartışmaları dinlemekle geçmişti. Gençliğimizde ise, Tercüman gazetesinde "Dün büyük şehirlerimizdeki hücre evlerine baskı yapan polisimiz hiç kimseyi bulamadı" haberlerini okumuştuk.

Emniyet güçlerinin yapacağı bir çalışmayı nasıl oluyordu da "Bizim radyo" şifrelendiriyordu 12 Eylül hesapcıları kime sordular böyle bir soruyu

Özal devri mi Papatya devri, eğlence devri, hayali ihracaat devri... Hem sonra Susurluk tan su içeceğimiz günlere daha çok var!

Bu ülkenin istihbarat teşkilatının iki numaralı koltuğuna oturmuş ve bu ülkenin fedakar insanlarından olduğuna inandığım sayın Kaynak ın bir tesbitini çok önemsemiştim. 27 Mayıs darbesinin muharrik gücü olmuş bir emekli general için yazmıştı bir yerlerde: "Belgesine erişemedim, belge bulamadım ama İngiliz istihbaratı ile irtibatlı olduğuna inanıyorum."

Ve sonra cezaevlerimizden birine yolu düşer emekli generalimizin. O cezaevinde adı mafya babasına çıkmış bir Karadenizlimiz de vardır. İşte o "baba" anlatıyor:

"Duydumki paşamız her gün saat 05.00 te çilingir sofrasının başına otururmuş.Ben de tepsiyi hazırladım, rakıyı üstüne koydum ve saat: 05.00 te yanına vardır. Buyrun paşam, sofranız!"

Kim, kime, neyi sordu dersiniz Hiç kimse, hiç kimseye bir şey sormadı mı, soracak bir şey mi bulunamadı Mesela o "baba"ya o gün saat: 5 te rakı, bilgisini kim verdi Cezaevlerimizde rakı satılan büfeler mi var Biz işte böyle koruruz, mesajını kim, kime verdi

Gelelim... Ve son bir soru: Sayın Baykal avukatlık stajını Yassıada da mı yapmıştı