Sana sıcak şeylerden söz etmeliyim. Bozkırlardan tarlalardan. Bir daha uzanıp göğü izleme fırsatımızın olmayışının içimizi delen ıstırabından. Evet belki umut edebiliriz. Fakat olmayacağını bilmek bunu engelliyor. 

Şu günlerde rüyalarım buna dadanıyor. Yemyeşil bayırlarda suların arasında çimlerin üzerinde buluyorum kendimi. Deniz gök ve yeşillik. Kalbimiz en çok buna ihtiyaç duyuyor. Seni de bu hayalleri gerçek yapabilmek için yanımda istediğimi anlıyorum. Olsaydın gözümü kırpmadan dalardım ormanın tenhasına. Sarp dağlara tırmanır denizlere atlardım. Ağaçların üzerinden batan günü izlerdim. Ve gece gökyüzünün kuşatmasına bırakırdım kendimi. 

Yalnız da yapabilirsin demişti. Yalnız da yapılabilir evet fakat nelerin olacağını kim bilebilir ki. Tenhada bir yalnız üstelik kız ise kulağa hoş olmayan senaryolar geliyor yaşanmış sahnelerden. Biraz güzellik yaşamak için böyle bir risk göze alınır mı?

Özgürlüğü bana bir adım getirebilirdin.

Serinliğini sevdiğim gece yolculuklarımız olurdu. Simsiyah denize vuran ayışığında laciverti görürdük. Sonra Balat’ta sonra Haliç’te, Maltepe’nin sahilinde bir günü batırabilir ardından şehrin ışıklarının yanışını izleyebilir ve karanlığa aldırmadan durabilirdik. Ben karanlığa yine de aldırmıyorum.  

Biz seninle asla başlamayacak bir filmin başrolleriydik. Ne vakit kayıt diye seslendiyse yönetmen bizim için yol ayrımının gelmiş olduğunu anladık. 

Adımlarımız derin bir tutkunun ortasına düşüyor. Bir kuyunun keskin taşlarını yara almadan geçmeye çalışıyoruz. Yukarı uzandıkça geriye kayıyor ellerimiz. Bitmeyen bir azmi göğüslüyoruz. 

Bizi burada hiç istemediler. Farklılık bir yaban çalısı gibi direndi durdu. Olmasını istedikleri gibiydik. Olmasını istemediklerine âşık oldular. Zıtlığın cazibesiydi olan. Sense hep zıtlığa âşık bana kör kaldın.

Öyle bir an geldi ki elimizi kim tutsa inanacaktık. Gözümüz yaslı bir akşamı taşımaktan kurtulacaktı. Dilimizi artık kullanmasak da olacaktı. Kirpiklerimiz yorgunluğu göğüslemeyecekti. Bizi kim çağırsa o an inanacaktık. Buna deli gibi muhtaçtık. Çünkü

dokunulmamış bir hayata dokunmak tüm umudu yüklenebilir. Ve bazen tek bir ses koca bir ömre yeter. O sesin sahibi olmaya var mıydı gücün?

Seni sevmenin bir yük olduğunu düşünmedim hiç. Üzerimden atmak istediğim taşımaktan yorulduğum kendi hayatımdı. Kendi hayatımın ağırlığı. Fakat atmak istemedim. Zorluktan keyif alan sadist bir yanım vardı. 

Seni kitaplarda aradım. Yetmedi çıktım koridorlarına şehrin. Seni duraklarda aradım. Yoksul halkın gözlerinde. Ceplerinde bir çocuğun. Seni yeni açan eriklerin çiçeklerinde aradım. Gökyüzünde süzülen bulutların içinde. Ansızın uzanan ellerin yetimliğinde. Sloganlı duvarlarda aradım. Gözleri durup karanlığa gömülen yağmurlarda. Serçelerin telaşında aradım. Vagonların küf tutmuş yanlarında. Grafitilerde. Soylu başkaldırıların içinde. Zulme kafa tutan Rachel‘ın boynuna doladığı poşunun püskülünde. Döndüm yine kitaplarda aradım. Seni kitaplarda buldum. Ne yanına gelebildim ne de sen yanıma geldin. Bir kitaptan çıkıp gelemeyecek kadar hayaldin. Bense bir kitaba giremeyecek kadar bulanmıştım gerçek tozuna. Şimdi her gün bu filmi başa sarıp izliyorum. Belki bir gün kitapları aşma kabiliyetin olur çıkar gelirsin. Belki bir gün bir kitap karakterine dönüşür ben gelirim yanına. Bizi okur hayal kurarlar ve bilirler ki hayaller gerçek olamayacak kadar kusursuzdur.