Kritik zamanlarda insanlığın birbirine ihtiyacı var. Büyük güçler karşısında mazlumlar başa çıkamadıklarında güçlü ve adil olan topluluklardan yardım isterler. Osmanlı Devleti güçlüydü. Dünyanın bir ucunda emperyalizmin veya kimi krallıkların baskılarına dayanamayanlar Osmanlı Devleti’nden yardım isterlerdi. Osmanlılar kimi zaman doğrudan yardım gönderirlerken kimi zaman ültimatomlarla mazlumlara baskı yapanları sindirirlerdi. Dönemin en güçlü görünenleri bile bu gibi durumlarda geri çekilirlerdi. Afrika’nın içlerine, Uzak Doğu’ya kadar bu oldukça etkiliydi. Kimi topluluklar kendiliğinden Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını açıklarlardı.

Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra mazlum topluluklar sahipsiz kaldı. Buna çok parçalı hale gelen Müslümanlar da dâhil oldular. Bütünlüklerini yitirdiklerinden iyice dağıldılar.

Emperyalizm güç birliğine gitti. Dünyayı paylaştılar aralarında. En güçlü büyük pay alırken diğerlerine konum ve durumlarına göre hisseler belirledi.

Bir dönem ABD ile SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği. Bugün sadece Rusya olarak anılıyor) adeta dünyayı parsellemişlerdi. Türk Cumhuriyetlerinin tamamı, Orta Doğu’nun kimi ülkeleri Rusya’ya bırakılmıştı. Kimi topluluklar gönüllü olarak bunlara katılıyorlardı. Rusya güç yitirince ağırlık tamamen Amerika öncülüğündeki emperyalizme kaldı.

Amerika ise bugün dünyayı tam anlamıyla kasıp kavuruyor. Gerek AB’ye bağlı uluslar gerek diğerleri ABD güdümündedirler. Onlar da kendilerine düşen paydan yararlanmaya bakıyorlar.

Güdümlü Müslüman topluluklar bütünüyle kendi başlarına değildirler ve olamıyorlar. Güç birliğinde değildirler. Böyle bir duruma yeltendiklerinde anında dağıtılıyorlar. Bu önemli çabanın riskini göze alamadıklarından adeta kendi yıkımlarına teslim oluyorlar. Ömürlerini ne kadar sürdürebilirler onun telaşındadırlar.

Gazze olayından sonra bu durum oldukça belirginleşti. Müslümanlar yanı başlarında sürmekte olan büyük zulüm karşısında kimileri suskun, kimileri sinik, pısırık olanları kabullenmişlerdir. Dünyanın büyük kesimlerinde, özellikle Müslüman topluluklar dışındakilerin tepkileri çok daha büyük ve anlamlı. Avrupa, Güney Amerika ülkelerindeki büyük gösteriler kendi yöneticilerini zorlayacak bir düzeyde. Parlamentolarında bireysel gibi görünen seslerin yükselmesi etkisini gösteriyor, bu sayılar artış gösteriyor.

Emperyalizm kendilerine karşı direnenlerin başını ezmeye bakıyor bunda başarılı oluyor.

Müslümanlar Gazze olayında kendi başlarına bir şey yapamayacaklarını düşünerek Batı’da yükselen seslere yaslanarak onlardan yardım umuyor ve bekliyorlar. Güçleri sınırlı da olsa İspanya ve diğer kimi uluslar insanlığın umudu haline geliyor.

SUMUD seferi, hareketini destekleyen uluslardaki aktivistler elliyi aşkın ülkeye mensup. Bunların koruyuculuğunu ise İspanya, İtalya üstleniyor. Türkiye bu düzlemde, zorunlu kerhen, emperyalizmi ürkütmeme bağlamında sonradan destek oluyor.

Üzünülecek olan durum Müslümanların bu hale düşüşleri. İnsanlığın koruyucusu olan İslâm milletinin güçlüleri şu anda yardıma muhtaç hale gelmiş olmalarıdır.

Gazze konusunda İspanya öncülüğünde bir hareket söz konusu. Bu, bir anlamda Müslümanların inanış ve düşünüş olarak teslimi anlamına da geliyor. Müslümanlar, dolayısıyla Müslümanlık insanlığın umudu olmaktan çıkıyor. Tabii ki bu İslâm’a mal edilemez ama genel bakış buna doğru sürüklüyor.

Müslümanların temel sorunu inanma ve iman konusudur. Böyle olunca da çıkış yolu olabilecek bilinçten yoksunluktur. Kendilerine olan güveni yitirdiler. Müslümanlar güven, iman, çaba ve gayretle olursa kendileri olurlar.