Müslümanların bilimsel olarak geri bırakılmaları ve ilimden uzak kalmaları; ancak "sömürü" ile açıklanabilir. Son ikiyüz yıldır, önce fiziksel olarak işgal edilerek sömürülen İslam ülkeleri, bağımsızlık mücadeleleri ile her ne kadar bağımsız olsalar da, batı eğitim ve kültürünün ürünü olan işbirlikçi yönetimler tarafından sömürülmektedir. Bunun için eğitim ve kültür ifsadına tevessül etmektedirler. Baştaki idarecilerin zihinsel olarak batı kölesi ya da taklitçisi olmalarının neticesinde sömürmeleri daha kolay olmaktadır. Çünkü, eğitimi bir kere ifsad ettiniz mi, kültür onun bir niteliği olduğundan kültürü de ifsad etmek çok kolay olmaktadır. Ve zihinlerin köleleştirilmesi, bedenin köleleştirilmesinden çok daha tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır.

Bugün müslüman coğrafyanın geri kalmış olması, onların sahip olduğu ilmi ve kültürel değerlerin geriliğinden değil, tam tersine, ilmi ve kültürel bir saldırı ile karşı karşıya olduklarından dolayıdır. Bugün bütün dünyadaki eğitim, siyonist güdümündeki batı normlarında eğitimdir. Matematikden, sosyal bilimlere kadar batı hep kendi anlayışını dayatacak şekilde bir eğitim sistemi geliştirmiş ve onu takip etmekte ve ettirtmektedir. Bu bilimlerin ticari bir sonucu olarak elde ettikleri teknik ve teknolojik üstünlüğü de sürekli göstererek, bu üstünlüğü kendi inançlarının üstünlüğü olarak tartışmasız kabul ettirmeye çalışmaktadır. Diğer yandan, bütün bilimlerin temellerinin müslüman alimler tarafından atıldığı gerçeğini ise gizlemeye çalışmaktadırlar. Bunu birçok Batılı alim bilmesine rağmen, bu gerçekler, Batının sömürülerine, gayelerine ve nefislerine engel olacağı için açıkça söylememektedirler.

Bugünkü batı normlarındaki eğitim, maneviyatçılığı değil materyalizmi aşılamaktadır. Hakkı değil kaba kuvveti üstün tutmayı gerektirmektedir. Nefis terbiyesini değil nefse esareti önermektedir. Dolayısıyla da hidayetten, ferasetten ve dirayetten yoksundur. Bugünkü mantık ile, eğitimde alternatifler bile ortaya konulmamaktadır. Batının zalim anlayışı her kademe okullaşmada standart müfredat haline getirilmiş ve çocuklarımız adeta birer robot gibi bu anlayışı ezberlemeye yönlendirilmiştir. Başarı da sadece çoktan seçmeli testler ile ölçülmeye çalışılmaktadır. Kendine güvenen ve kendi medeniyetinin en üstün olduğu bilincinde hareket eden eğitimcilerin artırılması, beşikten mezara kadar ilim öğrenin diyen bir peygamberin ümmeti olarak, eğitimi hayatımızın merkezine yerleştirmekle mümkün olabilir. Bu ise "stratejik araştırma kuruluşları"nın oluşturulması ve müslümanlara ortak bir eğitim verilmesinin planlanmasıyla mümkün kılınacaktır. Bu ise "eğitim gönüllüleri" sayesinde oluşturulabilir. Bu eğitim gönüllüleri, tespit edilecek yerlerde ve zamanlarda belli bir konuyu ya da konuları iyice öğretecek kadar çalışma yapmalıdırlar. Bunun için ülkeler arası özel çalışma grupları da oluşturulmalıdır. Böylece, müslümanların iyi yetişmesi için, temel bir müfredat oluşturularak ve bunlara ait kitaplar yazılarak ortak bir minimum eğitim seviyesi veya standardı oluşturulabilir, pilot okullar seçilebilir.

Müslüman gençlere şahsiyet kazandırmak için, onlara kendi kültürlerini öğretmenin yanında, kendi içimizden örnek şahsiyetleri göstermek de diğer önemli husustur. Örnek şahsiyetler sosyal hayatın merkezine yerleştirilmelidir. Müslüman gençlerin davayı anlatacak şekilde şuurlandırılması için özel toplantılar tertip edilmelidir. Işte bu noktada geçtiğimiz ay üçüncüsü düzenlenen "Müslüman Gençler Kültürel İşbirliği" toplantıları yukarıda saydığımız uygulamaların temel adımlarını atmaktadır. Bu konferanslar, dünya çapında gelişen olaylara, ortak tepki koyabilme kültürü ve metodları geliştirilme açısından da önemlidir. Müslüman gençlerin kendi değerlerinden güç alarak, batı düşünce sisteminin etkisinden kurtulması, eğitimi; kendisini toplumundan koparma aracı olarak değil, gerçeği, en alt seviyede bile olsa, topluma anlatabilme aracı olarak algılamasıyla mümkün olacaktır.

Artık soğuk savaş döneminin yapıları miadını doldurmuştur. Kurdukları UNESCO ile, eğitim ve kültür alanında gelişme ve ilerleme sağlayacaklarını düşünülürken, yapılan tek şey, hakim devletlerin ifsat mantığını diğerlerine aşılamaktan ibaret olmuştur. Tek kutuplu dünyanın tek alternatifinin D-8 olduğu bugün bilinen gerçektir. Ancak bunu bilmekten çok yapabilmek önemlidir. Bu açıdan sahip çıkılması gereken en önemli şey "vizyon" dur. Bu vizyonun başarılı olabilmesi için de eğitim ve kültür faaliyetlerinin tam ve kâmil olarak yürütülmesi gerekmektedir. Çünkü;  şahsiyet için gerekli olan eğitim, siyaset için de gerekmektedir.