Dikkatinizi çekti mi bilmem, hangi hastaneye giderseniz

gidiniz, tıklım tıklım. Çocuk hastanesine gidiniz, orası da öyle. Sağlık

Ocaklarına gidiniz, hâkeza Devamlı hastane yapılıyor, Tıp Fakülteleri devamlı

mezun veriyor, ama sanki doktor ve hastane sayısının artmasıyla doğru orantılı

olarak hasta sayısı da artıyor. Bir arkadaşımın tespiti şöyle: Eskiden nezle,

grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıkları bir haftada atlatırdım, şimdi bir

ayda iyileşemiyorum.

Eskiden koca bir memlekette nâdiren bir kanser vak asına

rastlanırdı. Şimdi, yakınları bu hastalığa yakalanmamış aile neredeyse yok

denecek hale geldi. Peki, sağlıkta neden bu haldeyiz Bu hususta hiç kafa

yordunuz mu Şüphesiz herkesin aklına gelmiştir. Geliniz bugün birlikte

düşünelim

İşin temeli, yediklerimize, içtiklerimize dayanıyor.

Dedelerimize, ninelerimize bakınız: 90 yıllık ömürlerinde bir defa bile olsun

doktora gitmemiş olanların sayısı çok fazlaydı. Onların yedikleri, içtikleri,

fıtrî ve temiz gıdâlardı. Koyun eti, tereyağı, zeytinyağı, bulgur ve bütünüyle

organik sebze ve meyve ile beslenirlerdi. Yedikleri çok çeşitli değildi. Son

derece sade idi. Ekmekleri kepeği alınmış, ilaçlarla beyazlatılmış ekmek değil,

bol kepekli esmer ekmekti. Sabahları ya tarhana çorbası, ya mercimek çorbası

içer, öğlenleri bulgur pilavı yer, ayran içer, yanına bir baş soğan ilave

ederlerdi. Akşamları yedikleri de buna benzerdi. Misafir geldiğinde ya bir

koyun veya tavuk keser, ya da kavurma ilave ederlerdi. Bağlardaki üzümlerinden

şire imal eder, üzümü, inciri, dutu, kayısıyı kuruturlardı. Pekmez yapar.

Kışın bu fıtrî tatlılarla idare ederlerdi. Çocuklar da bunu yerdi. Öyle

abur-cubur muş, fast-food muş, gofretmiş çikolataymış, cipsmiş, bilmezlerdi,

yemezlerdi. Yani bütün yediklerinin, içtiklerinin anası belli, babası belli

idi. Peki ya şimdi öyle mi

Sebze meyvelerin tohumu ithal. İsrail ve diğer Batı

ülkeleri, tohumu altından da pahalı satıyor. O da bu tohumları o hale

getiriyorlar ki bir defaya mahsus ürün veriyor. Çekirdeği yok, ya da olsa bile

işe yaramıyor. İçine ne kattıkları, beş on sene sonra vücutta nelere sebebiyet

verecekleri de meçhul Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, kısaltılmış

şekliyle GDO lu ürünler ise ayrı bir konu. Bu ürünlerin tahribatına dair

dünyada binlerce ilmî makale yayınlanmış durumda. Onlarca yan tesiri olan

ilaçlar ise ayrı bir bahis Uzmanlar; Hapşırandan, aksırandan, tıksırandan

uzak durun! diyor. Gerçek uzmanlar ise; Hastalık bunlardan ziyade,

yediklerimizden bulaşır. Bilhassa da etlerden diyor. Peki, bizim yediğimiz

etler nasıl Şimdi anlatması uzun sürecek sebeplerden dolayı yurdumuzda

hayvancılık öldü veya öldürüldü. Et fiyatları artınca, çare olarak önce yurt

dışından canlı hayvan ithaline izin verildi. O da kâfi gelmeyince bu defa

kesilmiş hayvan etinin girişine izin verildi. Peki, bu etler sağlıklı

hayvanlara mı âit Nasıl kesiliyorlar Bizim inancımıza göre mi kesiliyor

Bütün bunlar muâmmâ Avustralya ve daha pek çok ülkeye elli gram toz biber veya

diğer gıda ürününü sokamazsınız. Adamlar gıda ithalatında çok titizler. Kılı

kırk yarıyorlar. İthal edilen gıda ürünlerini ise titizlikle inceliyorlar.

GDO lu, bozuk, sağlığa zararlı ürünlere ve bunu ithal edenlere ise kesinlikle

müsamaha etmiyorlar. Peki ya bizde durum nasıl Bu da üzerinde durulması

gereken bir konu.

Bir iktidarın en mühim görevi; halkın, can, mal, namus ve

inanç güvenliğini sağlamaktır. İktidar bunun için vardır da diyebiliriz.

Halkın sağlığını düşünmekle birinci derecede görevli olanları bu hususta çok

dikkatli olmaya dâvet ediyoruz. Herkesin bildiği bir gerçek te şudur:

Post-Modern savaşlar yalnızca silahlarla yapılmamaktadır. Gıda (yiyecek,

içecek), iğne, aşı, ilaç üzerinden de yapılmaktadır. Onlar bunun adına, nüfus

planlaması diyor. Hastalıkların çok ürkütücü şekilde artması bu planlamanın

neresinde .. Aman dikkat!..