Zaman zaman moda sözler ve kavramlar ortada dolaşıyor, bu kavramlarla meramımızı anlatmak doğru gibi görünüyor, ama bu kavram etrafındaki pek çok söylemin yanlışlığı zamanla ortaya çıkıyor. Bir zamanlar diyalektik ve ideoloji, daha sonra sorgulama, ardından paradigma ve arguman / söylem kavramları böyleydi. Gençlik yıllarımızdan beri böyle fikir modalarıyla çok karşılaştık. Çok kişi bunları söylerken modern bir aydın olduğunu belgeler

Bu moda kavramlar sayesinde pek çok genç adam bir düşünür edasıyla aforizmalar söyler, çeşitli topluluklarda ilgi gören boş sözler söyler. "Paradigmalar"la veya "söylemler"le ilgilenen bir şahsın, biraz aforizmaları andıran, ilk bakışta doğru görünen bir yazısı elime geçince ister istemez gençlik yıllarımızın demagog ideologlarını ve bunlarla ilgili tartışmaları hatırladım. Sonra bunlardan birisi olan İsmail Beşikçi bütün Paradigmaların İflasını ilan edince yargıçlar onu mahkum ettiler ve başka sebeplerle yıllarca hapis yatmak zorunda kaldı.

Son yıllarda CHP muhalefetinin başarısız olduğunu gören eski, 10 Cumhurbaşkanı A. N. Sezer gibi resmi ideolojiyi temsil görevini benimseyen bir kısım asker-sivil bürokratlar, garip bir tutumla yeni paradigmalar ihdas etmeye başladılar. Lakilik ilkesinin Cumhuriyet in temel vasfı olduğunu söylemek gibi garabet sergiliyorlar. Prof. Eser Karakaş gibi liberal görüşteki aydınlar da bunun tam anlamıyla bir anayasa ihlali olduğunu ifade ediyorlar.

Şimdi eski-yeni Kara Kuvvetleri Komutanları devir-teslim törenlerinde TSK nın yeni ve en temel görevinin Lakilik ilkesini korumak gibi bir görevi olduğunu söylediler ki, bu da yeni bir durum ortaya koyuyor. Bütün bunlar toplumda kanaat önderi sayılan aydınlar tarafından hep anayasa çerçevesinde kalınarak tartışılmalı, daha sonra da bunlar yeni anayasaya konmalıdır.

Bir paradigma tanımı

Gençlik yıllarımızdan çıkıp gelmiş mütefekkir taslağı bir genç adamın paradigma tanımı internetten elime geçti. Şöyle diyor muhtemelen- bu genç adam:

"Bizdeki egemen paradigma nev-i şahsına münhasır bir özelliğe sahip: Dünyadan bir şey almayan, dünyaya hiçbir şey vermeyen. Dünyadan bir şey almadığı bütün zamanlar için geçerli değil elbette. 1925ler den 40lar a kadar alacağını almış. Hitler in, Mussolini nin, Stalin in faşizan anlayışlarından fazlasıyla etkilenmiş. Paradoksal bir şekilde "cumhur"la ilişkisini ona ait olma değil de onu şekillendirme mantığıyla kurgulamış. Yani alacağını o zamanlarda almış, orada öylece kalakalmış. ( )

Paradigma içine kapanmada ısrarcı. Dünya yansa umurunda değil. Sınırların ötesini bırakın Çankaya köşkünün bahçesini bile merak etmeyecek neredeyse. Politika, atılım anladığı kelimelerden değil. Nasıl bir mantıktır, izah etmek mümkün değil.

Halkın değerleriyle barışık olmak elbette böyle bir sistem için mevzubahis olamaz. O zaman halkı ve değerlerini kendileri için problem olarak gördüklerinde dönüştürmek, olmazsa yok saymak en temel refleksleri olacaktır. Halkın inançları, ekonomik sıkıntıları, küresel ilişkiler Bunlardan hiçbiri onların umurunda olmaz. Olmadığını defalarca kanıtladılar. Darbeler tarihine döndü tarihleri, yasaklar tarihine, yolsuzluklar tarihine

Sanki son birkaç yılda sermayeyi tüketmenin hırçınlığı içindeler. Bağırıp çağırıyorlar. Geçen yılki mitingler, yaygaralar neydi öyle! Ama baktılar ki o da tutmadı, muhtıralar sonuç vermedi. Sıra geldi yargı darbesine. Onlar olmazsa, bu! Bizde seçenek tükenmez mantığı işte."

Kopenhag kriterleri mi, Mekke kriterleri mi

Bir yere kadar doğru bir mantık ortaya koyan genç düşünürümüz, birden bire ideolog tavrına bürünerek batılı kavramlara karşı onların diliyle İslâmî kavramlar üretmeye başlıyor ve işte burada çuvallıyor ki, çok yaygın bir düşünce hastalığını da sergiliyor:

"Paradigma iflas ederken yerine neyin ikame edileceği önemli. Çok basitinden bir örnekle, Kopenhag Kriterleri yerine Mekke Kriterlerini dillendiremeyenler elbette paradigmanın bırakacağı boşluğu dolduramazlar. Kur an nesli, çağlar üstü bir proje hem, hem de her an sorumluluğu omuzlarımız üzerinde duran bir yükümlülük. Yani durmak yok, boşluk bırakmamalı."

Bu türden moda söylemlerle gelişen "paradigmanın iflası" ve hakkı tavsiye konusunda söyleyeceklerimi şöyle özetlemek istedim: "Mekke kriterleri" ifadesi yanlıştır, aynen "Kur an anayasadır" sözü gibi... Çünkü Mekke de gelen vahiyler ilâhi bir nitelik taşır. Belli ki hukuk ile din arasındaki farkları bilmiyorsunuz. Bir şeyin dindeki yeri başkadır, hukuktaki yeri başka. Elbette bir şeyin dindeki yeri evrenseldir ve hukuk kriterleriyle karşılaştırılamaz. Siz eğer medeni bir kriterden söz edecekseniz, Medine kriterleri veya İstanbul kriterleri demelisiniz ki, maksadınız anlaşılsın... Bir de konunun hukukî boyutu varsa, o konu her zaman dinle karıştırılmaz. Çünkü bir hukukçu Müslüman ise İslâmî açıdan bakar, buna ayrıca İslâmî kavramları karıştırmanın bir manası yoktur. Çünkü ilahiyat ve hukuk her zaman kendi alanlarında konuşulmalıdır. Fıkıh ise uzmanlık isteyen bir konudur ve iyi bilmek gerek.

Biz Müslüman olarak elbette laik kriterlere tâbi değiliz, ama Kilise babaları gibi de her fikrimizi dinle ve kutsal kitabımız Kur an la ilişkilendirerek kutsallaştırmak hakkına da sahip değiliz... Üzerinde önemle durulması gereken bu küçük, fakat hayatî fark çok önemli

Öte yandan, kendilerini Cumhuriyet in kurucusu ve kollayıcısı gören, o yüzden de her fırsatta bu devlete sahip ve vazgeçilmez sözcü gibi konuşan, güçlerini Ankara daki statülerinden alan bazı asker-sivil bürokratların konuşmaları da böyle tuhaf mantıklar sergiler.

Bütün bunları aşmadan ne çağdaş dünyada yaşayan bir Müslüman aydın, ne de hukuka dayalı modern bir yapı olan bu devletin sözcüsü olunabilir.

Sistemler iflas ederken, önce paradigmaları iflas eder. Dinlerin ve devletlerin böyle günlük modalara ve inandırıcı olmayan söylemleri üreten paradigmalara ihtiyacı yoktur. O yüzden de bu ülkenin yaşadığı son derece tutarsız paradigma savaşının ciddi bir anlamı yok. Fakat bu anlamsız savaş yüzünden de ülkemiz her 10 yılda bir siyasi kriz yaşıyar, dünya önünde rezil oluyoruz. Bir şekilde asker-sivil bürokratlarla ham molla kılıklı ve yeterli donanıma sahip olmayan genç Müslümanların uyandırılması gerekir.