Görünür olana aşina olursunuz ve normalleşmeye başlar. Her iyi şeyde olduğu gibi arızalı işlerde de bu böyledir.

Digital platformlardan önce sapkınlığı normalleştirme, görünür yapma işi sinemada idi. 2005’te ilk sapkın dernek kurulduğunda Amerika’da sadece üç eyalette kendi cinsi ile yapılan evliliklere izin veriliyordu. Sinemanın omuz vermesi ile on yıl gibi kısa bir sürede tüm dünyada yaygınlaşıp normalleşmeye başladı sapkınlık. LGBT ve daha fazlası tercihlerinin normal olduğu konusunda söz sahibi oldu ve görünür olmanın gücünü arkasına aldı. Özellikle Netflix ve Disney hiç gizlemeden bu duruma destek verdi. Hikâyelerin akışına hiçbir etkisi olmamasına rağmen yapılan işlerin çoğunda eşcinsel figürler koymaya başladılar. Disney ise çizgi filmlere böyle karakterler koyacaklarını ilan etti. Hedef, her zaman çocuklardı…

-         Görünür olmak propaganda gücünü de beraberinde getiriyor. Peki buna neden ihtiyaçları var?

1950’lere kadar psikolojik bir rahatsızlık olarak görülen bu sapkınlık Kinsey raporu adı verilen bir rapor mahareti ve Dünya Sağlık Örgütü’nü çevreleyen bir lobi sayesinde hastalık olmaktan çıkarıldı. Kinsey, bir sinema filmine konu da olmuştu. Bu adamın yaptığı araştırma cinsel suçlardan mahkûm olmuş 2 bine yakın denek üzerinde yapılmış olması sonradan ortaya çıksa da üzerinde pek durulmadı. Bu sapkınlık sadece tercih olarak bir propaganda malzemesi değildi. Tercihler sorgulanabilirdi. Bu sapkınlık bir hak olmalıydı.

Sinema ve digital platformlar maharetiyle görünür olmayı başaran, normalleşen, dernekleşen bu sapkınlık gökkuşağını amblem olarak kullanarak zihinlerde kolayca yer edinmenin de yolunu bulmuştu. Çocukların renkleri öğrenmek için çizdiği, yağmur sonrası için yaratılan bu görsel şölen bir anda sapkınlığın bayrağı oldu. Kimse sesini çıkarmadı. Popüler oyuncular şarkıcılar destek verdi. Ama… Ama yeterli değildi.

-         Sapkınlık, tercih değil bir hak olmalıydı.

İşler burada karıştı işte. Çünkü çıkar ve hak birbirinden farklı kavramlardı. LGBTQ ve fazlasının istediği çıkarlarına uygun bir alandı. Bu sorgulanabilirdi. Toplumsal olarak sorgulanamayacak tek şey “hak”tı. O da doğuştan gelmeliydi! Böyle olunca tercih ettikleri sapkınlığın izini genetik imzada aramaya başladılar ve “eşcinsellik geni” diye bir şey uydurdular. İnsanları bilimle kandırmanın kolay olduğunu düşünüyorlardı. Kinsey böyle yapmıştı. Fakat genetik üzerinde araştırma yapan sadece kendisi gibi düşünenler değildi. Tüm uzmanların ortak görüşü kadın ve erkek üzere sadece iki genin olduğunu bağırmasına rağmen televizyonumuzun sesi açık olduğu için duymakta zorlandık. Bu konuda ciddi araştırmalar yapan ve takip eden Prof. Dr. Nevzat Turhan, gayet açık ve net bir şekilde üçüncü bir genin olmadığını cesurca söyleyebilenlerden. -Nevzat Tarhan’ın konu ile ilgili söyleşi ve yayınlarını takip etmenizi tavsiye ederim.- Bir kadın kendisini erkek gibi hissediyorsa ona bir sorunu olup olmadığını sormak yerine, bunun bir arıza olduğunu söylemek yerine cinsiyet değiştirmesini kolaylaştırmanın bir zulüm olduğunu görmeyecek kadar körleşmiş ve köhneleşmiş bir zihniyet var karşımızda.

-         Özgürlüğü kim tanımlıyor?

Sapkınlığın sığındığı sığınaklardan birisi “özgürlük”. Peki kim nasıl tanımlıyor bu kelimeyi? İnsanın istediği yerde istediği şeyi yapmasına özgürlük diyen bir anlayış türedi modern dünyada. Oysaki bu durumun adı bilim dilinde “serbestlik”. Bu da hayvanlara özgüdür. Adaleti tanımlarken ince bir çizgiden bahsedilir. Sizin özgürlüğünüz bir başkasının alanına taştığı zaman aradaki çizgiyi belirleyen mekanizmaya “ adalet” diyoruz biz. Öyleyse adalet arıyorum ben. Bu sapkınlar özgürce propaganda yaparken benim çocuklarımın alanına giriyorlar. Benim çocuklarımı kim koruyacak?

-         Sapkınlığı motto edinmiş görsel sanatların amacı ne?

İşte en az sorduğumuz sorulardan biri. Sinema, Netflix, Disney ve türevleri bu işi neden yapıyor? Bundan çıkarları ne?

Aileyi parçalamanın, insanı bireyselleştirmenin avantajları elbette çok. Bir kitap için araştırma yaparken ekonomide “ boşanma ekonomisi” diye bir başlığa denk gelmiştim. Boşanmalar belli bir oranın altında kalırsa ekonomi zarar görürmüş. Bireysellik bizi para harcamaya mecbur eden bir sistem. Gençleri, düşünen yanlarımızı ve geleceğimizi meşgul etmek için her şeyi yaparlar. İlaç lobisini hiç konu etmiyorum. Bu konuda anlatılacak çoğu şey komplo teorisi gibi görünebilir. Ama inanın bilmek istersiniz.

Asıl sebep ise şu; görünür olmak normalleşmeyi getiriyor. Fakat bu sapkınlığın bir hak olarak görülmesini maalesef sağlamıyor. Öyleyse modern dünyanın yazılı olmayan yeni kanunlarından biri ortaya çıkıyor:

“Haklı olan tek başına kalmışsa bu onun haksız olduğunu gösterir. Toplum hayatının acı gerçeği budur!”

İşte oynadıkları yer burası. Her filmde, her dizide karşımıza çıkacaklar. Meşhur oyuncular şarkıcılar konserlerinde bayraklarını sallandıracak. Gözümüzün içine sokacaklar ki hak verelim. Yahudilerin Holokost filmleri ile diri tuttukları soykırım hafızasının bir benzerini yapıyorlar. İleride daha vahim durumlarla karşılaşmamız mümkün. Sırada pedofili olduğunu söylüyorlar. Her sapkın tercihi makul görmeye başlarsak bu iş nereye varacak. Kendini sakat hisseden sakat muamelesi, bebek hisseden bebek muamelesi görecek. Yarın hayvanlarla birlikte olmayı da tercih sayacaklar ve çocuklarla. Allah korusun! “Çocuğun rızası varsa” diye başlayacaklar cümleye. 8 yaşında 12 yaşında cinsiyet değiştirmesine izin verdikleri çocuklara daha fazlasını yapmayacaklarını mı sanıyorsunuz?!

Hele bir de eşcinsellerin evlat edinme meselesi var. Dünyadaki en büyük çocuk istismarlarından biri. Ama kimsenin sesi çıkmıyor. Neyse… Bu başka bir yazının konusu olsun…

Öyle yüksek sesle bağıracaklar ki haklı olanlar toplumda azaldığında kendilerini haklı sayacaklar. İşimizi gücümüzü bir kenara bırakıp bu propaganda gücünü sapkınların elinden almaktan daha önemli bir işimiz yok!

Hiçbir film sadece film değildir demiş miydim?