İnsanların yetişme tarzlarında; dünyaya bakışlarında ailelerin,
çevrenin ve gördüğü eğitimin ve eğitimcilerin etkileri bulunmaktadır. Bu
nedenle de hayata bakışta her ne kadar sözünü ettiğimiz durumlar belirleyici
olsa da olayların etkisinden de mutlak surette söz edebiliriz.
Babadan görme ve geçmişte dayatılan ideolojik fikirler
nedeniyle yetiştirilen bir nesil karşımızda durmaktadır. “Dinimden dönerim
partimden dönmem” absürt mantığı da tek parti döneminin bir mantalitesidir. Bu
neslin yetişmesinde şu bakış açılarının biraz da olsa resmi ideolojinin
tesiriyle insanlar milli ve manevi duygu ve fikirlerinden uzaklaştırılmaya
çalışılmıştır.
Bir şair ne diyordu:
“Kâbe Arap’ın olsun Çankaya yeter bize”.
Bir başka şair de:
“Din Arap’ın, hukuk Roma’nın, kahramanlık Türklüğün”
Bütün bu düşüncelerden de anlaşılıyor ki dün olduğu gibi
bugün de insanlar resmi ideolojinin nezdinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır:
Doğu ve Batı.
Doğu ile Batı arasında stratejik bir konumda bulunan bir
Akdeniz ülkesinde yaşıyoruz. Bu stratejik yer ve en önemlisi de dini inanışın
bir netice olarak da İslamiyet’e tabi olmamız sebebiyle Doğuluyuz.
Doğu ile Batı arasında yaşamak belki de bizi bir kimlik
bunalımına sürüklemiş olmalıdır. Ancak birileri de dün olduğu gibi bugün de
Batı kimliğiyle dolaşmamızı istiyorlar ve bu alana sürüklüyorlar.
İNSAN TARİHİNE NEDEN DÜŞMANLIK BESLER
İnsanların kendi tarihlerine düşmanlık beslemeleri birkaç
açıdan ifade edilebilir.
Ülkeyi iyi yönetememek ve amiyane bir tavırla söylemek
gerekirse ülkeyi satmaktır. Diğer bir neden de ülkenin yönetimine duyulan
öfkedir, hınçtır. Bu iki görüşün dışında bir diğer görüşte yıkılan bir
hükümetin yerine kurulan yeni bir hükümetin genç nesilleri angaje ederek kendi
tarihine düşmanlık besletmesidir.
Cumhuriyet neslinin (bir kısmının) Osmanlı’ya düşmanlık
beslemesinin nedeninde hem yeni kurulan bir Cumhuriyet hem de yönetim ve
yaşayış olarak farklılıklar yatmaktadır. Bu nedenle de inkılâplar
yerleştirilmeye çalışılmış ve bu inkılâpların yerleşmesinde sorunlar
oluşmuştur.
Bir insanın kendi tarihi bir yana yaşadığı yönetimde de içinde
bulunduğu hükümetlere karşı düşmanlık besleyebilir. Bu düşmanlığın sebebi de
benzer nedenlere dayanır. Ülkeyi iyi idare edememek, kendi düşüncesiyle
uyuşmayan bir hükümetin iş başında olması vs…
Resmi ideolojinin yöntemlerine göre yalan/yanlış bir tarih
dayatması, gayri resmi bir tarihin insanlarca kabul görmeye başlaması tarihe
düşmanlığın içine düştüğü tezatları da beraberinde getirmektedir.
Tabiatıyla Batı, Doğu ile hemen hemen hiçbir şekilde dostluk
içinde olmadı. Batı daima Doğu’yu sömürme düşüncesi içinde bulundu, bu hasmane
tutumunu sürdürdü ve sürdürmektedir. İçimize ajanlar, provokatörler
yerleştirdi. Satılık hainleri buldular; gerek bu hainler vasıtasıyla ve gerekse
gönüllü işbirlikçiler (Batıcılar) vasıtasıyla tarihimize, dilimize ve dinimize düşman
nesillerin yetişmesi için var gücüyle çalıştılar. Son gücüyle omuz verdikleri
bu mesai henüz bitmiş değildir. İnsanımızın kendi tarihine düşmanlığında bu dış
mihrakların da önemli bir payı olduğunu düşünmekteyiz.
BATICI OLUYORLAR ÇÜNKÜ…
İnsanlarımızın Batıcı olmaları birçok nedene bağlanabilir.
Ancak en önemli nedenlerinden birisinin izleri yetmiş seksen yıl öncesine
aittir. Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında Batı’dan ithal edilen fikirlerin
yasalara geçirilmesi, tamimlerle desteklenmesi; yeni bir nesil yetiştirilmesine
çalışılmıştır. Batı’ya giden sözde aydınların çabaları da bu işin tuzu biberi
olmuştur.
Bu ülkede Batıcı olmak için sayılamayacak ölçüde nedenler
bulunmaktadır. Bu nedenlerden birini Attilâ İlhan’ın bu düşüncelerinde görmek
mümkündür: “19. yüzyılda ve sonrasında
BATI, ‘medeni dünya’yı temsil eder duruma geldiğinde, Ruslar, Türkler ve
Japonlar batıya öğrenci yolladılar... Gidenlerin her biri değişik bir algıyla
ülkesine dönmüştü.
Ruslar ileri buldukları ideolojileri kopyaladılar…
Türkler iyi eğitim veren okulları ülkeye getirdiler...
Japonlar teknoloji ve sanayiyi ülkelerine transfer ettiler.
Ve en doğru yolu seçtiler. En yanlış uygulamayı Türkler yaptı.
MİLLİ değil YABANCI eğitimi esas aldı!.. Yabancı okullar
ortalığı sardı. Sonunda ‘Batıya itaatkâr kuşaklar’ yönetimi ele aldı!”
Kökü dışarıda olan fikirler, hep dışarıya bel bağlamalar
neticesinde milli ve manevi duyguları olmayan bir nesil kendilerine kolay olan
yolu seçmişlerdir. Taklit ve özenti hastalığına yakalananmış insanlar Batı’nın
özgürlükçü tutumunu bir matah sanmaktadırlar. Bu özgürlükçü düşünce ve hayat,
ailenin dolayısıyla milletin ahlâki yapısını tarumar etmiş ve kendine karşı bir
yabancılaşma başlamıştır. Bu yabancılaşma nedeniyle yabancı bir filmde İsevi
veya Yahudi bir inanışa ses çıkarmaz ama çok basitte olsa bir Türk filminde dua
eden veya dini inancı yaşamaya çalışana tepki gösterilir. Müslüman’ca bir yaşam
içindeki insanlar filmlerde hakir gösterilir ve dini duygulara gizli veya açık
düşmanlık beslenir ama bu durum normal bir davranış gibi görülür veya
düşünülür.
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkmış bir
siyasi görüşün adıdır Batıcılık. Osmanlı’nın Batı karşısında geri kalmış
olduğunu ileri sürerek, her tür alanda Batı medeniyetinin örnek alınmasını
isteyen zihniyet Batı’nın fenninden ziyade kokuşmuş ahlâkına talip olmuştur.
Hülasa, işte ne olmuşsa bu ahlâkla olmuştur bütün
yaşanılanlar.