lV. Haçlı Seferi (1204-1261)

Selahaddin Eyyubi 1193 yılında ölünce oğulları ve kardeşleri

arasında taht kavgası başladı. Papa lll.İnnocentius, bu durumdan yararlanmak

için yeni bir haçlı seferi organize etti.

Bonifacio de Monferrato’nun yönettiği dördüncü haçlı seferi

deniz yolundan yapıldı. Bu seferin hedefi Mısır olarak belirlenmişti. Bunun

temel nedeni de Richard’ın, İslam dünyasının en hassas noktasının burası

olduğunu işaret etmesi ve Mısır’ın dize getirilmeden Filistin’in alınamayacak

olunmasından kaynaklanmıştı. Fakat, alt tabakadaki askerler bu fikre sıcak bakmıyorlardı.

Çünkü onlar kutsal ülkeyi kurtarmak için sefere katılmışlardı. Bu arada Mısır’a

saldırmayı Venedikler ticari çıkarlarına uygun görmüyorlardı..

Bu arada, haçlılar Venediklerin kendilerini nakletmesi için

yaptıkları antlaşmanın karşılığı olan parayı ödeyemediler. Ayrıca, borçlanmış

oldukları Venedikli tüccarlar tarafından da sürekli sıkıştırılıyorlardı. Bu

para karşılığında, Macaristan kralının elindeki Zara (bugün Zadar) kentini

Venedik hesabına ele geçirdiler. Böylece, borçlarını ertelemiş oldular.

Bu sırada tahttan indirilen Bizans İmparatoru İsaac’in oğlu

Alex’in tahta geçmek için Papa ve Haçlılardan yardım istemesi ve bunun

karşılığında para, asker sözü vermesi üzerine haçlı seferinin yönü İstanbul’a

çevrildi. Aslında ilk düşünce gerçekten de Alex’e yardım edip para almaktı.

Fakat daha sonra İstanbul’daki kargaşanın arması ve şehrin zenginliği ile

savunmasız olması buranın Latinler adına alınmasına neden oldu. 

Bizans’a yönelik kalan bu sefer sonunda Bizans

imparatoru’nun damadı İznik’e çekilirken İstanbul’da Latin İmparatorluğu

kuruldu. (1204)  İstanbul’un yıkılmasıyla

Bizans yıkılmadı. Çünkü Bizans İmparatorluk aileleri, Bizans’ın topraklarında

üç ayrı krallık kurdular. Bunlar; doğuda Gürcistan kraliçesi Thamara’nın

yardımıyla David Komnenos tarafından kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu, Diğeri

de Selanik Krallığıydı. Bunlardan en önemlisi İznik’de Theodoros tarafından

kurulan İznik imparatorluğuydu. Biznslıların gözünde gerçek meşru Bizans

imparatorluğu burasıydı.  

İstanbul tarihindeki en büyük yağmayla karşılaştı. 9 asır

boyunca hristiyan medeniyetinin merkezi olan bir şehir yine hristiyanlar

tarafından, üstelik hristiyanlarca kutsal sayılan bir sefer sırasında yok

edilmiştir. Haçlılar, vahşi bir tahrip duygusuyla hareket ederek naralar atarak,

uluyarak kitleler halinde sokaklarda ve evlerde dolaşıyor, parıldayan her şeyi

alıyor, ancak öldürmek, ırza geçmek veya susuzluklarını gidermek için şarap

içmek amacıyla ara veriyorlardı. Ne manastırlara, ne kiliselere ve ne de

kütüphanelere hürmet ediyorlardı. Ayasofya kilisesinde bile ipekli duvar

halılarını yırtıp mihraptaki büyük gümüş şemsiyeyi parçalayan, aziz tasvirleri

ve kutsal kitaplar üzerinde tepinen sarhoş savaşçılara rastlamak mümkündü.

Bunlar mihrablardaki mukaddes kaplardan büyük bir neşe içinde şarap içerken,

bir Fransız orospusu patriğin tahtına çıkarak hareketli bir Fransız şarkısı

söylemeye başlamıştı. Rahibelere manastırlarda tecavüz edildi. Yağmacılar

saraylara olduğu gibi fakir kulübelerine de dalıyorlar ve buraları tahrip

ediyorlardı. Yaralı kadın ve çocuklar ölüm halinde sokaklarda debeleniyorlardı.

Bu korkunç yağma ve cinayet dalgası, muazzam ve güzel şehiri bir harabe yığını

haline gelinceye kadar, üç gün sürdü. Tarihçi Niketas “Araplar bile daha

merhametli hareket ederlerdi.” Diye feryat etmiştir.

İstanbul’un haçlılar tarafından alınması, Ortodokslarla ile

Katolikler arasındaki nefreti artıracak, hristiyan dünyası bir daha birleşme

ümidini kaybedecekti. Bu sefer haçlıların, Venedikler tarafından aldatıldığını

ve seferin istikametini kendi ticari isteklerine göre yönlendirdiklerini

göstermektedir. Bu sefer, haçlı seferlerin dini olduğunu ve kutsal olduğunu

iddia edenlere bütün iddialarının geçersiz olduğunu, haçlı seferlerin tamamiyle

emperyal amaçlarla yapıldığını göstermektedir. Bu olayın doğurduğu diğer

sonuçlar ise; batı için öldürücü olmuştur. Çünkü, Bizans aslında batıyı Türk ve

Müslümanlara karşı koruyordu. Her ne kadar zayıflamış olsa bile hala güçlü ve

zengindi. Batılıların bizzat kendi elleriyle savunma kulelerini yıkmaları,

Türklerin ilerlemelerini hızlandırmıştır. Hatta, Fatih’in orduları İstanbul

önlerine yığıldığında, İmparatorun batıdan yardım isteme teklif halk tarafından

şiddetle red edilmiş ve 4. haçlı seferini hatırlatmışlardı. İstanbul’un

alınmasından sonra, Franklar çok güçlendiler. Ürdün’e kadar olan yerleri tahrip

ettiler. Bunun üzerine Melik Adil Nasıra’yı onlara verdi. Ardından, Mısır’a da

akınlar düzenleyerek bir çok ganimetler aldılar.

1261 yılında kuzeyden gelen Bulgarlar, İmparator

ll.Baudouin’i mağlup ederek, Latin İmparatorluğuna son verdiler. Aynı yıl

içinde Bizans hanedanın İznik sülülesinden Mihail Palegolos İstanbul’u alıp

Bizans imparatorluğunu yeniden kurdu.

Haçlı Çocuklar Seferi (1212)

Bu sırada Avrupa’da ilginç bir haçlı seferi düzenlendi. Bu

seferin düzenleyicileri ve askerleri çocuklardı. Fakat bu çocuklar daha Avrupa

yollarında iken perişan oldular. Bir çoğu açlık ve yorgunluktan öldü. Bu arada

Hugues Ferreus ve Guillaume Porcus isimli iki kişi, bu çocukları Filistin’e

götürme vaadiyle gemilerine aldılar. Gemilerin ikisi battı. Kalan gemiler ise

Cezayir’de Bucaya ve Mısır’da İskenderiye limanlarına götürülüp içindeki

çocuklar Müslümanlara satıldılar. Gemilerle batan çocukların şerefine daha

sonra Papa lX. Greguar Sen Piyer adasında bir kilise yaptırdı. İşin ilginç yanı

sayıları 30 bine kadar ulaşan bu çocukların durumlarıyla devlet ve din

adamlarını ilgilenmemeleri ve onları engellememeleriydi.

V. Haçlı Seferi (1218)

lV.Haçlı seferinin hedefinden sapması, tasarının yeniden ele

alınmasını zorunlu kıldı. 1213’ten Papa İnnocentius lll’ün emriyle başlatıldı.

1218’de Kudüs kralı Jian de Brienne savaşı Mısıra kaydırdı. Çünkü o kral

Richard’ın Mısır’a gösterdiği önemi unutmamıştı. Mısır elegeçirilirse,

Müslümanlar en zengin eyaletlerini kaybetmeyecek aynı zamanda tek güçlü

donanmalarını da kaybedeceklerdi. Böylece doğu Akdeniz’de bir donanma

bulundurma imkanını yitireceklerdi. Bunun sonucunda Akka ve Süveyş üzerinden

yapılacak bir kıskaç saldırısı soncunda Kudüs’ü de ellerinde uzun süre

tutamazlardı. Bunun üzerine Nil’in anahtarı pozisyonunda olan Dimyat limanını

kuşattılar. Franklar, 1169 yılında edindikleri tecrübeyle buraya kara ve

denizden aynı anda saldırmaları gerektiğini biliyorlardı. Eyyubiler, haçlı

seferinin Mısır’a yöneldiğini anlayınca hazırlıklarına ağırlık verdiler.

Dimyat’ı kuşattıkları sırada Melik Adil vefat etti. Bunun üzerine Eyyubiler

arasında taht kavgası yaşandı. Fakat Melik Kamil, diğer hanedan üyelerinin

desteğiyle başa geçerek haçlıları yendi.