O gazeteye Ahir zaman gazetesi demek esprisi ve fikri
benim değildi; ben duyduğum o andan sonra öyle yazıyor olsam da...
Ahir zaman gazetesi...
Ahir zamandan haber veren hadis-i şerif in hariçte
saydıklarından biri de budur, dedirtecek gibiydi ilk duyduğumuzda bizlere.
Topkapı da olduğumuz bir gündü. Misafirimize, o günlerde
Koru cuları tarafından iyice popüler kılınmış o gazetenin müslümanları inciten
bir haberi gösterilmişti. Misafirimiz şöyle bir baktı ve üzülmediğini belli
edercesine eliyle itelerken masanın üstünden öteye doğru, işte o anda
söylemişti.
Ahir zaman gazetesi.
Belki de o çok değer verdiğim misafirimizin değmez i
anlatan tavrını önemsediğimden midir bilmem, her yanımı kollamak duygusu
kaplardı, oradan bir şey okumak istediğimde.
Hoca mıza Sivas ta peygamber dediler iftirasını atan orda
yazıyordu. Hoca mızın kravatına dahi düşman olduğunu höyküren Ataköylü olmuş
şahıs orada yazıyordu. Onlara geçmişte dediklerimizi bir daha okumak isteyenler
arşivlerimize baksın.
Ahir zaman gazetesi...
Sadettin Karaduman ın 6 Mayıs Cuma günkü yazısını okuyana
kadar kendimizi koruduğumuzu sanıyordum, sırtımızda yaralar açtırmadığımızı
sanıyordum.
Bunlar nasıl bir ahir zaman gazetesiymişler...
Şimdi anlatmalılar çıkarıldıkları mahkemelerde,
Bizans ın çocukları başlığını ve haberini niçin yazdıklarını ve neyin
karşılığında yazdıklarını...
Ne istemişlerse almıştılar, yapılan resmi açıklamalara
göre...
Ahir zaman gazetesinin yalan haberi bir gün sonra
dikkatimizi çekti diyor Sadettin Karaduman. Telefonla sorumlu aramışlar sonra.
Aradıklarında bulunmaz olmak marifetliler kaçıyorlarmış hep.
Aracılar ricasıyla yapılan ziyaret ve miting kayıtlarının
verilmesi bir düzeltme yaptırmaya yeter mi sanıyorsunuz
Biz neredeydik o günlerde O alışverişlerin hesabını
niçin sormadık
Dörtyüz vekil verselerdi başlığından rahatsız olanlar
cam çerçeve indirirlerken, biz neden bize yapılan iftiraların başkalarına yol,
su, elektrik, gemi, liman, rant olarak dönmesine sessiz kaldık
Şimdi yanalım bari.
Bir koyundan iki post çıkmaz derlerdi. Çıkarıyorlarmış...
Onu da yeni öğrendik.
Erbakan ı da hançerlemiş.
İsrail i otorite olarak kabul eden Paralel Yapı nın
Siyonizmin korkulu rüyası Erbakan Hoca yı nasıl bir kumpasla etkisiz hale
getirdiği gün yüzüne çıktı.
Böyle duyurmuşlar Sadettin Karaduman ın iç yangılarını da
yansıttığı o yazıyı.
O günleri yaşamamışlar, olanlardan ve alış verişlerden
hiç haberleri yokmuş gibi yazmışlar.
Buna ikinci post çıkarma derler ve ayıptır...
Durun, daha bitirmedik!
Diyorlardı ki: Ne istediniz de vermedik.
Buraya gizlenen sızlanma modunu önemsememiştik. Zira
ölümüne yas tuttukları Demirel den Vermişsem ben verdim talimi gelenekleri
olmuştu siyaset dünyalarında.
Lakin itiraf edemediklerini şimdi anlamak düştü bize.
Ne dediniz de inanmadık!
KAFA MESELESİ
Erzincan ın üçüncü başbakanı imiş. Şemsettin Günaltay.
Yıldırım Akbulut. Binali Yıldırım. Gökyüzüyle irtibatlandırabilirdik amma, biz
muhalifiz. Fakat Adnan Öksüz ün ve Tokatlı olsa da Davut Şahin in hatırına şu
espriyle noktalayalım. Üçünün de aklı havalarda imiş!
KiMi AZiZ, KiMi
DEĞiLSE...
Kulağıma ilk gelen hasret türkülerindendi. Şanlıurfa
yöremizinmiş. Mevlana müzesinde rebapı görmem o çocukluk yıllarımda, bu türküyü
bıkılmaz kılmıştı bende.
Tanburam rebap oldu diye başlayan türkümüzden
bahsettiğimi anladınız. İkinci dörtlüğünü tartışmak istiyorum. İtirazımın
sebebi kelimeler oradadır.
Ördek suya dal da gel,
Yardan haber al da gel.
Eğer yarim gelmezse,
Tut kolundan al da gel!
Birbirlerinden kopyalanarak türediklerinden midir, türkü
sözü aradığınızda karşınıza çıkan sitelerin hepsinde yukarıya aldığım yazılış
vardı.
Okuyucular, solistler, hanendeler bu kelimelerle
söylüyordu, Muzaffer Sarısözen in derlediği türkümüzü. Hatta taş plaklarda
kayıtlı, derleyen değerli insan Bakır Yurtsever de...
Peki bizim farkımız ne idi ve nereden kaynaklanıyordu
Neden biz bugünün çocuklarını ve gençliğini biraz talihsiz, özensiz ve
sorgulamak fiilinden çok uzakta buluyorduk, yaşadığımız yıllar aklımıza
geldiğinde
Yarine hasret biri, haberini bekleyen biri, yarini
yanında isteyen biri böyle mi der Allah aşkına ey insanlar!
Sevgisi, saygısı, özlemi varsa; onu düşünme, onu hayal
etme anları varsa...
Kolundan tutun getirin!
Yontma taş devri insanlarını anlatan karikatürlerin
kadınları saçlarından tutulurdu; hatırladınız mı
Tut kolundan al da gel!
Nazlanma hakkı yok, hayır deme hakkı yok, böyle mi olur
deme hakkı yok. Gelmezse diye bir ihtimal yok. Tut, getir.
Bu satırları okuduğunuzda, size neyi çağrıştırdı bu emir
kipi li efelikler Bir düşünün...
O kupa buraya gelecek!
İtiraf edin, kulaklarınızda bu cümlenin çınladığını
şimdi. Normal insanların tepkisi ve bulacakları doğru cevap budur; ilmen,
tıbben, aklen, naklen...
Acaba diyorum, birkaç yıldır böyle kupa lı cümleler
kuranlar ve yeni yeni kurmaya başlayanlar, bu türkümüzü dinlediler ve etkisinde
mi kaldılar
Yare layık görülen, o kupa ya görülmez mi
Farkımızı anlatacaktım.
Türkümüzün ikinci kıtasında sözünü ettiğimiz mısralara
geldiğinde bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin türkü okuyanları radyolarda,
düğün evlerinde, dost meclislerinde yahut okul müsamerelerinin korolarında,
seslerini iyice yanıklaştırırlar, iyice yakıcılaştırırlar söylerlerdi.
Eğer yarim gelmezse,
Yalvar, yakar da al gel!
Ona karşı bir hatamız, bir kabahatimiz olmuşsa bilmeden
işlediğimiz; gelmeme ihtimalinin derecesinden anla bunu lütfen. Özür dile,
yalvar, yakar, tekrarlamayacağımızı söyle, hasretine dayanma gücümüzün
kalmadığını anlat, alkış oku, dua et, razı et... Ama incitmeden...
Bizim, yar i böyle öğrenmemizi istemişlerdi, bizi
türkülerimizle de eğiten büyüklerimiz.
Mafyalı dizilerin çirkin ağızlı şımarıklarına özenenleri
örnek almamalarını istersek çocuklarımızın, türkülerimizi de
doğrulaştırmalıyız, diyorum.
Bana katılır mısınız
BİR TAKIM,
ÜZÜLENLERİ KADAR TAKIMDIR
Tarafsızlığına inandığınız, güvendiğiniz bir yazarın koca
bir makalesinde katılacağınız bir cümleyi zor bulduğunuz zamanlar olur.
Habertürk yazarı Meriç Müldür ün 14 Mayıs tarihli Onu çok ararsınız yazısının
sadece başlığına evet dememiz gibi...
Mesela GS ve BJK arasında oynanmış son maçı, uzun
yazısının bir yerinde bir cümle ile yorumlamış.
Ben derbiyi kaybettiğine üzülen tek GS li görmedim.
Sayın Meriç Müldür ün görebileceği uzaklıktaki beş on bin
GS lının üzülmemişlikleri ölçü olabilir mi
Efendim onlar antiüzüntü ilaçlarına vurmuşlardır
kendilerini, gibi basit bir mazeret cümlesine de sığınamayacağımıza göre...
Hem sonra sayın Müldür ün bu karar cümlesine iştirak
etmememizi sağlayacak bir sebebimiz var bizim.
Bizim burada, yani gazetemizde ve benim görüş alanımdaki
bir GS lı. Orhan Hekim gelecek endişeli bir arkadaştır. Nasılsın diye mi
sordunuz Ne olacak bu memleketin hali der gibi bakar durur yüzünüze.
İşte onu, sayın Müldür ün yazısının yayımlandığı gün çok
üzüntülü gördüm. Hayrola Orhan, neyin var, dememe verdiği cevabı sayın Meriç
Müldür de duysun isterdim.
Roller değiştiğinde, skor değişmezse...
Aynen böyle demişti Orhan adam. Hangi diziden
bahsediyordu, bilemedim Ne demek istediğini tam olarak anlayamadığımı da kabul
ediyorum ama, zaten yapmak istediğim üzüntülü durum yaşayanların varlığından
sayın Müldür ü haberdar etmekti.
İşte ben böyle bir kişi gördüm.