Müslümanlar tarihlerinin en zor günlerini geçiriyor. En
parçalanmış, en dağınık, en karamsar, en umutsuz dönemi. Osmanlı Devleti nin
yıkılışı döneminde coğrafyamız tam anlamıyla parçalanmışken bile çıkış yolları
vardı. Umutsuz değildi, yenilgi psikolojisi yaşamıyorlardı. Bundandır ki
sonuçta çok parçalı da olsa küçük devletler oluştu. Kimi topluluklar veya
kavimler sonuçtan memnun olmasalar da en azından coğrafyamız kimi özelliklerini
koruyordu. Bu parçaların birliktelikleri ya da umut kapıları her zaman için
vardı. Dayanışmaları söz konusuydu.
Köklü devlet geleneğine sahip Türkiye ile İran, sonradan
bağımsızlığına kavuşan Pakistan en azından önemli güçlerdi. Bunlara Mısır,
Kuzey Afrika ülkeleri, Suudi Arabistan, Irak, Nijerya, Bangladeş, Malezya,
Endonezya gibi nüfus ve ekonomik güçleri olan ülkelerin bir araya gelme
kapıları her zaman için açıktı.
Emperyalizm boş durmuyor. Bu oluşların büyük bölümünün
haritalarını kendi elleriyle çizseler de zaman içinde güven duygusu ve
kararlılıklarla yeni umutlar her zaman için beliriyordu.
Arap Baharı diye tanımlanan emperyalizm karabasanı
Müslümanların üzerine çökünce Müslümanlar yakalarını bir araya getiremeyecek
kadar dağıldılar.
Emperyalizm kendi kuklaları olan kralları alaşağı edince
sair kralları bir telâş sardı. Daha sıkı emperyallerin kuyruğuna yapıştılar.
Suudi Arabistan tarihinde ilk kez aktif bir rol üslendi. Sünni toplulukların
öncülüğünde bir birlik oluşturdu. Bu topluluğu da Amerikan ve Batı
emperyallerinin kuyruğu hâline getirdi. Suud ilk kez savaş sahnesinde görüldü.
Önce Yemen i vurdu, şimdi de Türkiye nin safında yer aldı ama ABD merkezi
İncirlik Hava Üssü nde konuşlandı. Bununla kendini güvenceye aldığı
düşüncesinde. Şu unutulmasın ki, emperyalizm geçmişteki kukla krallarını nasıl
gözden çıkardıysa bir gün bunları da gözden çıkarır.
Müslümanları özellikle bu durumda umut kapılarını da
kapattılar. Bundan on beş yirmi yıl önce Müslümanların birliğinden söz
edilebiliyordu. Oluşumular ve girişimler vardı. D-8 oluşumu bunun en somut
örneklerinden. Türkiye nin öncülüğündü birçok oluşum gerçekleşebilirdi. Günümüz
mevcut iktidarının komşularıyla sıfır sorun girişimi önemli adımlardı. Ne yazık
ki şu an hiçbir komşusuyla durumu iyi değil. Gerilimli. Atılabilecek adımlar
yakın zamana kadar vardı onların önü de tıkandı.
Müslümanlar kendi kendilerini bombalıyor. Birbiriyle
savaşıyor. Bir ülke kendi topraklarını, kendi insanını bombalar mı Soruyu bir
de şöyle sormak durumundayız. Bu toprakların insanları kendi kendileri ile
savaşır mı Kavim savaşları çok parçalı ve çok da yaygın.
Türkiye, Suriye kendi topraklarını ve kendi insanını
bombalıyor.
Türkiye nin stratejik ortağı Amerika ve sözde NATO üyesi.
Türkiye nin savaştığı Kürt kardeşleri de Amerika nın stratejik ortağı. Bu
savaşlar hiç kimseye yaramaz. Olsa olsa emperyalizmin işine gelir. Sonuçta
Güneydoğu da hem Türkiye devleti hem de PKK Kürtleri öldürüyor. PKK terör
örgütü, doğrudur ama Amerikan ve Batılı ülkelerden güç ve destek alıyor.
Türkiye ise Amerika sız adım atamıyor. Suriye ise bir diğer emperyalist ülke
olan Rusya nın şemsiyesi altına sığındı.
Biz Türkiye den sorumluyuz. Türkiye kendi içinde adımlar
atmalı. Şu siyasal partiler birbirlerine yakınlaşmalı, ödün vermeli. Buluşma
noktalarını yakalamalı. Türkiye Kürt kardeşleriyle barışmalı, gerekirse ödün
vermeli, birlikte olmanın yollarını bulmalı. Kürtler artık şu kan davasından
vazgeçmeli. Bu zarar en çok da kendilerine. Güneydoğu da yaşananlar
kabullenemez. Kendi insanının soyunun kurumasına, evinden barkından olmasına
neden olunuyor. Oluşacak bu birliktelik önemli bir adım ve örnek bir hamle
olur. Yoksa bu topraklarda hiçbirimizin yaşama alanı kalmaz. Emperyalizm
üzerimize çöreklenir, bizi boğar.