Çocukluğumda okuduğum ve benim çocuksu hayal dünyamı çok
etkilemiş olan bir kitaptı İnsan Harası (Haras Humain). Çağlayan Yayınevi
tarafından 1953 yılında I. Basımı yapılmış olan bu kitabın yazarı Louis-Charles
Royer, çevirmeni ise B. Ersoy du. Sonradan Royer in bu ünlü kitabını 5 çevirmen
daha Türkçeye çevirdi.
Kitabın içinde biraz gerçek, biraz da hayal gücü vardı.
Tarih içeren kurgu romanı da denilebilir bu kitaba. Nazilerin üstün insan ırkı
(Ari veya Aryen ırk) yetiştirmek amacıyla kurdukları bir insan çiftliğini
anlatmaktadır özetle. Etrafı yüksek dikenli tellerle çevrili olan bu çiftliğe
sadece savaşta kahramanlık göstermiş Alman erkekleri ve Alman arî ırkının tüm
verilerini taşıyan genç ve güzel kadınlar kabul edilmektedir. Giriş vardır ama
vazgeçmek veya da kaçış yoktur.
Kıbrıs ta tam da müzakereler bütün hızı ile sürerken Rum
tarafında siyasi faaliyette bulunan ve Rum halkının müzakereler ile ilgili
görüşlerinde bir miktar da etkili olmayı başarmış olan Vatandaşlar
İttifakı nın, yurt dışında yaşayan ve sadece İngiltere de sayıları 300 bine
ulaşmış olan Kıbrıslı Türklerin vatandaş olabileceğine ilişkin itirazı bana
İnsan Harası romanını anımsattı anında. Romandaki çiftliğin, etrafı yüksek
dikenli tellerle çevriliydi ve girişi kontrollüydü. Nüfus artışı belli
kurallara bağlıydı. Aynen Anastasiadis in yeni kurulacak devlette 4 Kıbrıslı
Rum a karşın 1 Kıbrıslı Türk ün olabileceği kuralını yarattığı gibi. Kıbrıslı
Türklerin 1 kişi artması durumunda Yunanistan dan da 4 Yunanlı adaya
getirilecek ve nüfus oranı sabit tutulacakmış bu hastalıklı ve Nazi beyinli
Anastasiadis e göre.
Vatandaşlık İttifakı, üstelik bir de, Sayın
Anastasiadis, 4 e 1 nüfus oranını güvence altına aldığını nasıl iddia ediyor
diye de hesap soruyor. Yani 4 e 1 nüfus oranı Anastasiadis ve Akıncı arasında
artık anlaşılmış ve garanti altına alınmış da, böyle bir artış nasıl olur diye
de utanmadan ve tüm insan haklarına da aykırı olarak sorguluyor bu ülkede
doğmuş ve yurt dışında çoluk çocuğa karışmış insanlarımızın ileride bir gün
olası geri dönüş isteğini.
Nüfus oranı konusundaki paranoyaları o denli büyük ki,
Acaba çözüm geldiğinde yerleşiklerin meşrulaştırılmasını kabul etmekle
Kıbrıs ın meşrulaşmış Türkleşmesine mi gideceğiz sorusu ile içlerindeki nüfus
dengesindeki olası değişikliğin korkusunu dile getiriyorlar. İstiyorlar ki,
Türkler hep azınlıkta olsun, o veya bu nedenle, parasız bırakılarak, silahla
tehdit edilerek, elinden toprakları alınarak ve can korkusu yaşatılarak
yurtdışına göç etmeye zorlanmış Türkler bir daha adaya asla geri dönmesinler ve
adada hep Rumlar ezici çoğunlukta olsunlar.
Geriye dönüp Kıbrıs adasının tarihini ve göçleri okumak
gibi bir niyetleri hiç olmadı bugüne değin Rumların. Onlar ne yaptıysa meşru
(yasal), biz ne yaptıysak hep gayrimeşru (yasa dışı) oldu. Yunanistan ın 15
Temmuz 1974 tarihinde darbe yapıp adayı Yunanistan a bağlamak girişimini
kimseye söylemezler ama Kıbrıs ta olayların 20 Temmuz 1974 tarihinde
Türkiye nin adada yaşanan kanlı olaylara müdahale etmesini, Kıbrıs sorunun
başlangıcı olarak ileri sürerler hep. 1963-1974 arasında tam bir soykırım
yaşadığımızı mahir bir şekilde saklarlar ama 1964 Mart ında adaya niye BM Barış
Gücü nün geldiğini bir türlü ağızlarına almak istemezler, açıklamasını ise hiç
yapmak istemezler.
Nüfus aktarımı konusunda 20 nci yüzyılın başında
Anadolu dan, Yunanistan dan ve Orta Doğu dan Kıbrıs adasına, İngiliz Sömürge
Yönetimi nin teşviki ile Ortodoks Rumların göç ettirildiğini ve adanın nüfus
dengesini nasıl Rumların lehine bozulduğunu hiç bilmezlikten gelirler,
hafızaları adeta kilitlenir ve bu tür olayları hiç hatırlamazlar, kitapları da
yazmaz nedense (Devam edecek.)