Üzülerek görüyoruz ki bazı Müslüman yöneticiler, Müslüman ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları Müslüman olmayan kuruluş veya ülkelerden beklemektedirler. Nitekim Suriye’deki Müslümanların Nusayri de olsa yine Müslüman olan hükümetleriyle aralarında öteden beri devam ede gelen problemler çözülmeyince bizim idarecilerimizin de tahrikiyle BeşşarEsed iktidarına karşı ayaklandılar. Başarılı olamayınca da Birleşmiş Milletler’in müdahalesi istendi. İsteyenlerden biri de maalesef AKP iktidarının ileri gelenleriydi.  Onlar işe karışınca durum tamamen içinden çıkılmaz bir şekle büründü. Ve hâlâ bu çıkmaz içinde bocalanıp gidilmektedir.

Saadet Partisi bir heyet halinde ayaklanma olmasın diye Suriye Hükümeti nezdinde güzel bir girişimde bulunmuş ve bazı olumlu cevaplar alınmış ise de ülkemizin iktidarı yine oradaki Sünnilerin ayaklanmasını teşvik edince bilinen olaylar başladı ve hâlâ devam etmektedir. Hâlbuki İslam’ın kutsal kitabı şöyle uyarmaktadır: “Eğer müminlerden iki taife savaşacak duruma gelirse (veya savaşacak olurlarsa) onların arasını düzeltiniz! Eğer taraflardan biri diğerine saldırırsa saldıran tarafla hizaya gelinceye kadar savaşın ve hizaya gelince de aralarını adaletle düzeltin ve adaleti sağlayın. Allah adalet yapanların sever.” (Hucurat 9). Ayet-i kerime 6’ncı ayet-i kerimeye atfedildiği için oradaki “Ey iman edenler” hitabını da içermektedir. Zaten Kur’an-ı Kerim genelde Müslümanlara hitap ettiği için 9’uncu ayette de hitap Müslümanlaradır. Yani Müslümanlar aralarındaki anlaşmazlıkları kendileri çözecekler, başkalarından beklemeyeceklerdir.

Aynı sürenin 10. ayeti konunun önemine binaen Sünni-Şii ayırımı yapmadan tekrar şöyle uyarmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler; öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’a sığının ki rahmet olunasınız.” Evet! Müslüman Allah’a sığınırsa rahmete (nimete) kavuşabilir. “Bundan sonra düşmanımız yeşildir” diyerek İslam’a düşmanlıklarını elan edenlere sığınarak bir yere varılamaz.

Ama ne yazıktır ki AKP iktidarı bu düsturu göz ardı etmiş ve Suriye meselesi kangren olmuştur. İnşallah bundan sonra İslam düşmanlarına bel bağlanmaz ve Müslüman milletin temsilcileri İslami kuralları dikkate alarak çözüm aramaya devam eder ve bir daha böyle çıkmazlara düşmezler.

Bayram yaklaştıkça bazı gazetelerde acayip haberler çıkmaya başlar. Bazıları bayram tatili için bazı sayfiye otellerinin reklamını yaparken bazıları da “plajlar bayrama hazır” manşetleri atar. Bazıları da “…sahilleri bayramı bekliyor” gibi yayınlar yapar. Bazı televizyonların da bunlardan aşağı kalır tarafı yok.

Biz neyin bayramını yaptık Allah aşkına! Ramazan dolayısıyla oruç tutmadık mı? Yine bu ay vesilesiyle Teravih namazı kılmadık mı? Ramazan gelir gelmez daha bir gün öncesinden mukabele hatimlerine başlamadık mı? Her gün okunan bir cüzü kaçırmamak için evden işini bırakıp camiye gidenler veya evine davet ettiği bir okuyucuyu takip etmek için ev işlerini tehir edenler olmadı mı? Ayrıca gerek Ramazan bayramı ve gerekse Kurban bayramı BAYRAM NAMAZInı kıldıktan sonra başlamıyor mu?

Gazetelerde yapılan bu yayınların hangisi Ramazan boyu yapılan dini aktivitelere (faaliyetlere) uygundur? Haaa! “Bu haberleri yapanların andığımız etkinliklerle ilgisi yoktur” diyeceksiniz. Öyleyse bu adamlar niçin bayramdan bahsediyorlar. Yoksa bu yaptıklarınızın önemi yoktur, o yaptıklarınızdan aldığınız mesajları unutun ve bizim kurumlarımızı beslemeye gelin diye halkımıza mesaj mı verilmek isteniyor.

Beyler! Sizin dünyanız başka olabilir. Dininize itibar etmeyenlerden de olabilirsiniz ama mütedeyyin Müslümanları Ramazan’da kazandıklarını ellerinin tersi ile itmeye teşvik edemezsiniz. Bayram peygamberimizin dilinde “İYD” kelimesiyle ifadesini bulmuştur. İyd kelimesi ise ziyaret etmek demektir. Dolayısıyla Müslümanlar gerek Ramazan ve gerekse Kurban bayramında birbirlerini ziyaret etmeliler, küçükler büyüklerinin ayağına gitmeli, onların gönlünü almakla kalmayarak onlardan öğüt almalılar. Yaş itibariyle yakın olanlar birbirlerini ziyaret etmeli ve dertleşmeliler. Hatta ülkemizin sıkıntılı bir dönemden geçtiği bu günlerde bu sıkıntıların giderilmesi için fikir teatisinde (alışverişinde) bulunmalıdırlar. Bayramda sadece akrabamızın büyüklerini değil ayrıca köy veya mahallemizin yaşlılarını ve bazı hediyelerle hastalarını da ziyaret etmeliyiz. Onun için bayram üç veya dört gün olarak meşru olmuştur.

Ayrıca bayramlar bayram öncesi yapılan ibadetlerin ecrini (ücretini) alma meclisleri veya sahneleridir. Müslüman bu sahneye İslam’a aykırı kıyafetlerle, Allah ve peygamberin hoşuna gitmeyen davranışlarla çıkamaz. Bu nedenle alkollü sıvı alma hastalığı olan adamlar bayramın hatırına alkolden, hatta sigaradan uzak durur. Baş açık gezen bir müslüman kadın veya genç kız da bayramın ruhuna aykırı olmasın diye bayram ziyaretlerini başörtülü olarak yapar. Müslüman iyi bilir ki “Bayramınız mübarek olsun” şeklindeki duanın kabul edilmesi de hem kıyafetiyle ve hem de davranışlarıyla İslam’a uygun bir pozisyonda olmasına bağlıdır. İşte yazımızın başlığını tekrar etmenin yeri geldi ve tekrar edelim ki “Bayram yapalım bayram seyran değil!” Unutmayalım ki bayram namazlarında iki rekât boyunca söylediğimiz on tekbir (Allahüekber=Allah en büyüktür) sözü altı ilave edilerek 0n altıyı bulmaktadır. Milyonlarca kişinin on altışar defa “Allah en büyüktür” ifadesi arkasından “Benim veya bizim arzularımız daha büyüktür” anlamına gelecek davranışlardan sakınalım.