(1) Ne kadar iyi olmaya çalışırsa çalışsın, ne kadar çok iyilik yaparsa yapsın; kendini iyi bilmeyecek, nefsini tebrie ve tezkiye etmeyecek (ak ve pak görmeyecek), asla "Ben iyiyim" demeyecek, içinden de böyle bir şey geçirmeyecek.

(2) En büyük düşmanının kendi nefs-i emmâresi (kötülükle çok emr eden nefsi) olduğunu iyi bilecek.

(3) Kendi ayıp, kusur ve hatalarına bakmaktan, onları görmekten, onlar için üzülmekten dolayı başkalarının kusur, günah ve ayıplarını görmeye vakti olmayacak.

(4) İlk asırların büyüklerinden Süleyman Daranî hazretleri gibi, "Bütün cihan halkı beni kötülemekte birleşseler, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler" diyecek.

(5) Kendini bütün Müslümanların derece itibariyle en sonuncusu, en alçağı olarak görecek. "Yahu benden kötüsü vardır elbette, ben sondan ikinci olayım" derse belasını bulacağını bilmek. (Hakikî derece ve rütbesini Yaratan bilir...)

(6) Yaptığı hayırlı amelleri, işleri, ibadetleri, hasenatı kesinlikle yeterli görmeyecek. "Azdır, daha fazla yapmam gerekir" diyecek.

(7) Ezelde elest bezminde Allah ile yapmış olduğu ahd ve misakı, dünyada Müslüman olarak Kelime-i Şehadeti ikrar ederek bu ahd ve misakı tazelemiş olduğunu hiç hatırından çıkartmayacak.

(8) Peygambere biat etmiş olduğunu da hiç unutmayacak, hayatını bu ahd ü misaka, bu biata göre tanzim edecek.

(9) Hazret-i Adem Safiyullah aleyhisselamdan beri tek hak ve geçerli dinin İslâm olduğunu bilecek. İslâm ın usülünde (temel hükümlerinde) hiçbir değişiklik olmadığını, sadece çeşitli peygamberlere (aleyhisselam) gelen şeriatlarda, füruatla ilgili hükümlerde değişiklik olduğunu bilecek ve böyle inanacak.

(10) Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemden sonra, Allah katında tek hak ve geçerli dinin İslâm dini olduğunu kesin bir şekilde bilecek.

(11) Ehl-i Kitab ile aramızda amentü bakımından büyük farklılıklar, ihtilaflar, uçurumlar olduğunu iyi bilecek.

(12) Bir kimseye, Muhammed aleyhisselamın risâleti (peygamberliği), dâveti (çağrısı) ulaştıktan sonra, o kişi bunu kabul etmezse onun için selamet ve kurtuluş olmadığını bilecek.

(13) Peygamberin dâvetini reddeden, O na yalancı diyen, ilahî kitap Kur ân için düzmece kitap diyen, İslâm dinini kul yapısı sahte bir din olarak gören "gerçeği örtücü ve gizleyicilerin" cennetlik olmadığını bilecek.

(14) Müslüman âlimlerinin, şeyhlerinin, âmirlerinin, başkanlarının İslâm ı bütün insanlığa en uygun şekilde, akıl ve kültürlerinin kavrayabileceği bir şekilde anlatmakla yükümlü olduklarını, bu vazifeyi hakkıyla yapmadıkları taktirde vebal altında kalacaklarını bilecek.

(15) İslâm ın temel emirlerinden ve farzlarından birinin doğruluk (istikamet) olduğunu, savaş hile ve hüd âsı dışında Müslümanın kesinlikle doğruluktan ayrılmayacağını, "Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılabilir..." fetvasının şeytanî olduğunu, Müslümanın kesinlikle haram yiyemeyeceğini çok iyi bilecek.

(16) "Müslümana herşeyin en iyisi layıktır" fetvasının da şeytanî olduğunu, bu fetvanın gölgesinde lüks, israf, kibir, gösteriş, aşırı tüketim, gurur sergileyenlerin yanlış yolda olduğunu iyi bilecek, bu gibi şeytanî fetva ve ruhsatlardan uzak duracak.

(17) Tesettürün farz olduğuna kesin şekilde itikat edecek. Tesettürün sadece başına alaca bulaca bir örtü örtmekten ibaret olmadığını da iyi bilecek. Kadın ve kızlarını elinden geldiği, gücünün yettiği kadar şer î tesettüre uygun bir kıyafete sokacak ve onların "Takıp takıştırıp, sürüp sürüştürüp gezip tozmalarını" önleyecek.

(18) İnsan aklının tek başına yeterli olmadığını, aklın mutlaka ilahî bir ışığa, rehberliğe ihtiyacı bulunduğunu; Kur ân ı, Peygamberi, Şeriatı rehber edinmeyenlerin dalalette kalacaklarını bilecek.

(19) Doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin sadece akılla bilinemeyeceğini, bunları bilmek için din ve şeriata tâbi olmak gerektiğini bilecek.

(20) Peygamberi en büyük önder, rehber, başkan, kılavuz, âmir olarak kabul edecek. O na itaatın, Allah a itaat olduğunu bilecek.

(21) İslâmî bilgileri, hükümleri, talimatı ana kaynaklardan kendi kafası ile çıkartmayacak. Din, şeriat hüküm ve bilgilerini, ucu  Resullerin Seyyidi olan Peygamberimize bağlanan bir icazet (diplomaya) sahip gerçek din bilginlerinden öğrenecek.

(22) Kur ân-ı Kerim i kesinlikle kendi re yi, kendi kafası, kendi yetersiz kültürü ile yorumlamayacak. Kur ân dan kendisi hüküm çıkartmaya yeltenmeyecek. Muteber, güvenilir tefsir alimlerinin eserlerini ve yorumlarını esas kabul edecek.

(23) İslâm dininde, şeriatında kesinlikle reform, yenilik, değişiklik yapılamayacağına itikad edecek. islâm da nasıl reform yapılabilir ki, bu din Allah tarafından konulmuş ve gönderilmiştir. Bu din tahrife uğramamıştır. Kur ân gönderildiği gibi bütünüyle elimizdedir. Dinde reform, değişiklik, yenilik istemek -hâşâ- Allah ın yanılmış olduğu, Peygamberin yanılmış olduğu mânasına gelmez mi Böyle bir düşünce sapıklık değil midir

(24) Hazret-i Muhammed aleyhisselamdan sonra Kıyamet e kadar artık başka birPeygamber (veya Peygamberler) gelmeyeceğini bilecek. Gizli ve açık peygamberlik iddia edenlerin kezzab (yalancı) oldukları hususunda en küçük bir şüpheye sahip olmayacak, böyle adamların peşinden gitmeyecek.

(25) Dinlerarası diyalog ve hoşgörü ideoloji, doktrin ve cereyanının Müslümanları sapıttırmak için Hıristiyanlar ve Siyonistler tarafından çıkartılmış bir tuzak olduğunu bilecek ve bu tuzağa düşmeyecek. Ancak, harbî olmayan "gerçeği örtücülere" karşı şiddetli olmayacak. Onları İslâm a, en uygun şekilde davet edecek.

(26) Bir Müslüman olarak dinin temel hüküm ve ilkelerinden asla taviz vermeyecek, bu sahada asla tolerans (hoşgörü) göstermeyecek.

(27) Bütün mü minleri kardeş bilecek. Mezhep, meşreb, tarikat, cemaat, fırka, hizip farklılıkları dolayısıyla bu kardeşliği bozmayacak. Mü minlere düşmanlık etmeyecek.

(28) Kâfirleri dost ve velî ittihaz etmeyecek.

(29) Ribanın her şeklinden, doğrudan doğruya olanından, dolaylı olanından, "ribamsı" muamelelerden uzak duracak. Kur ân-ı Kerim de ribacıların, Allah a ve Resulüne savaş ilan etmiş kimseler olarak vasıflandırıldığını iyi bilecek. Riba ile elde edilen kazançların ateş, felaket, bela, ebedî mutsuzluk getireceğini bilecek.

(30) Mal, para ve zenginlik ihtiraslarına kapılmayacak. Peygamberin, uğursuz bir güruh için "Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır..." demiş olduğunu hatırından hiç çıkartmayacak, dünya serveti hırsının kendisini Cehenneme götüreceğini, ebedî saadetini kaybettireceğini bilecek.

(31) İlimlerin, kültürün, bilginin ikiye ayrıldığını, bir kısmının iyi ve hayırlı, bir kısmının ise kötü ve zararlı olduğunu bilecek. Daima iyi, hayırlı, faydalı, kıymetli bilgiye, ilme, kültüre yönelik olacak, bunları öğrenmek için çalışacak. Ehlinden ilim öğrenecek.

(32) "İki günü birbirine eşit olan ziyan ve zarardadır" hadîs-i şerifini kendisine düstur ve rehber edinecek. Bu hadîsi kafasının içine levha gibi asacak. İlimde, ibadette, hayırlı işler yapmakta, tevbe etmekte, zikirde bir gün öncesinden daha ileri olmaya çalışacak.

(33) İyi bir Müslümanın aynı zamanda iyi insan, iyi  vatandaş, iyi komşu olduğunu bilecek.

(34) Fitnenin uykuda olduğunu bilecek, onun uyandırmayacak, uyanmış fitneleri büsbütün kışkırtmayacak.

(35) Din sömürücülerini, mukaddesat bezirgânlarını İslâm ın ve Müslümanların en büyük düşmanı olarak bilecek ve görecek. Onlara yardım etmeyecek, onları öğmeyecek, onlara destek ve para vermeyecek.

(36) Helâl bir liranın, haram bir trilyon liradan hayrılı ve iyi olduğunu çok iyi bilecek. (Bu farkı anlamayanın, idrak etmeyenin imanından şüphe edilir.)

(37) Dine aykırı bir kötülük, münker iş, haram, günah, fitne, fesat, nifak, şikak, sapıklık  gördüğünde en azından bundan nefret edecek, bunu kalben kötüleyecek. Böyle yapmadığı takdirde imanının tehlikede olduğunu bilecek. (Hadîste "Bir kötülük görüp de kalben buna buğz etmek, imanın asgarîsidir" buyurulmaktadır."

(38) Dünya menfaatleri, başkanlık, makam ve mevki için dinini, vatanını, halkını satmayacak.

(39) Ben demeyecek, biz diyecek.

(40) Makam, mevki, başkanlık, servet, lüks, israf, aşırı konfor, aşırı tüketim gururuna kapılmayacak. Allah ın gururlu ve kibirlileri sevmediğini, böylelerinin er veya geç tokat yiyeceklerini, Hak sillesinin sedasının olmadığını, bir geldi mi hiç devasının olmadığını iyi bilecek.

23.08.2005