Basının “müjde” algısı çok ilginç. Bankaların emeklilere vereceği “promosyon” parasını “hükümetten emekliye müjde” sayıyorlar mesela. Veyahut sıkıntılı bir süreçten geçen ekonomiden “müjdeli haber” olarak “kampanyalar” neticesinde artan konut veya beyaz eşya satışlarını gösteriyorlar.
Kampanya neticesinde satışların artması, vatandaş için “ekonomiden müjdeli haber” olarak değerlendirilebilir mi acaba? Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı azalsa, misal benzinin, motorinin fiyatı düşse, ev kiraları ucuzlasa, gıdadaki yangın sönse veya işsizlerin sayısında ciddi bir düşüş olsa, bunlar vatandaş için “müjdeli haber” sayılabilir. “Kampanyalı konut satışları” ise olsa olsa müteahhitler için “müjde” olacaktır ancak.
Türk-İş, Şubat ayı için “açlık ve yoksulluk sınırı” rakamlarını açıklamış. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (ki “açlık sınırı” deniyor buna) 1.502 lira olmuş. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı ise (bu da “yoksulluk sınırı”) 4 bin 893 TL olarak hesaplanmış.
Türk-İş’in araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin “insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi” sağlaması için yapması gereken toplam harcama tutarı 2017’nin ilk 2 ayında 229 TL artmış ve bunun da 70 TL’si gıdadaki artıştan kaynaklanmış. Buradan bakınca “müjdeli haber” bulmak mümkün değil.
4 bin 893 TL’nin altında gelire sahip bir aile “yoksul” iken ve daha 2 ayda “yaşama maliyeti” de 229 TL artmış iken, “konut ve beyaz eşya kampanyalarından” müjdeli haber çıkarabilmek gerçekten de ilginç duruyor. Meseleye üretim ve emek açısından değil de finans ve inşaat açısından bakınca “müjdeli haber” algısının değişmesi normal gerçi.
Bir diğer rapora bakalım. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın raporuna göre, Türkiye’nin ihracatında yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde 2.2 olurken; ortalama 150 gram gelen 600 dolarlık bir cep telefonunu ithal edebilmek için 2.7 tonluk (yani 2 bin 700 kg, yani 2 milyon 700 bin gram) maden ihraç etmemiz gerekliymiş.
Ürettiğimiz malların kıymeti düşük maalesef ve biz onun kıymetini artırmak yerine hala inşaat peşinde koşuyoruz. Üreterek büyümenin değerini ortaya koyan çok iyi bir örnek aslında bu. El kadar bir telefonu alabilmek için bir minibüs ağırlığında mal satmak!
Bütün bunları alt alta sıralayınca ekonomimiz adına “müjdeli haber”den bahsetmek biraz acayip değil mi? Ortada duran meseleyi doğru tahlil etmek varken, birtakım yüzeysel ve geçici tedbirleri (konutta ve beyaz eşyada KDV indirimi) “müjde” kabilinden değerlendirmek “cambaza bak” oyunu değil midir?
Her ile stadyum yerine fabrika, istihdam üreten bir tesis vs açmak bir “müjde” olabilir mesela. Veyahut çalışanların sırtındaki ağır vergi yükünün hafifletilmesi, adil bir gelir dağılımı, ekonominin çarklarının borç parayla değil de üretimle dönmesi, paradan para kazananların değil de emeğiyle, alınteriyle kazananların ihya olması da “müjdeli haber”in alasıdır.
Yoksa 3-5 tane müteahhidin elinde kalmış olan konutları satması için kampanya yapılması, vatandaşa değil de bir seferde 90 tane daireyi “paket yapıp sardıran” yabancılara “müjde”dir ancak.
Varsa yoksa inşaat olduysa ekonomik sistemin adı, bunlar normal tabi..