İnsan dilini, özünü ve ruhunu büyük ölçüde yitirdi. Gönül dili insanın ruh halini yansıtır.

Gönül dili müşfiktir.

Gönül dili merhametlidir.

Gönül dili sevgi yüklüdür.

Gönül deyip geçmemek gerek. Bir millet sevgisini, aşkını, bağlılığını gönlünden akan duru bir hâl ile söze geçirir. Sözcükler insanın ruh halini içlerinde barındırırlar. Söz var dilden dökülürken sert, katı ve kuru olur. Dil var gönülden aktığı gibi yumuşak ve içten olur.

Sohbet ehli yumuşak dil kullanır. Gönülleri fetheder. Gönül dili var yüksek tonajlı ve sert olur. Dudaklardan dökülünce insanın kafasına tokmak gibi sert vurur.

Vaizin sesi buyurucudur. Hatibin sesi buyurucudur. Buyurur ve kendi doğrularını insanların kafalarına taş gibi vurur, oturtur. Ben der, benden başkası yoktur. Ne yanlışını, ne hatasını, ne üslubunun sertliğinin farkına varır. O konuştukça, gönüllere taş yağdırır.

Sohbet ehli içinden gelen sözcükleri ruhundan damıtır. Öz konuşur. Konuştuklarının bilincindedir. Kimi zaman onda hüzün vardır, kimi zaman acı, kimi zaman sevgiye dayalı bir üslup. Karşısındakinin bilgisiz, cahil, umarsız olduğunu asla düşünmez. Sohbet eder, duraksar, karşısındakinin gözlerinin içine bakar. Bekler ki o da sohbete dâhil olsun. Halkanın içinde yer alsın. Bu bir insana değer vermedir. Onun dağarcığı kıt, konuşma dili yetersiz ve hatta sohbetin kıyısında bulunsa da onun da elbet bir sözü vardır. Bu bir tek sözcük olabilir. O kendi içinde biriken bir damlayı damlatsa bile bir karşılığı vardır. Bir insan kendisine değer verildiğini anlarsa, gönül kalbiyle kulak verir, halkaya dâhil olur. Halkaya dâhil olmak ilgi alanı içinde olmadır.

Sohbet meclisinin buyuranı değil, gönül hali yoğaltanıdır. Herkes birbirine gönül verir, omuz verir. İnsanın olduğu yerde kıskançlık damarı elbet kabarır. Sevgiyi sunanın etrafındakiler en çok kendilerinin muhatap alınmayı isterler. Kendilerinin dışındakilere kapılarını kapatırlar. Sohbet ehli kimse, o, sözü de sevgiyle adil dağıtır. Her göz onun dairesi içindedir.

Algılar farklıdır, nasipler de farklı. Kimi birden onu içselleştirir. Kendini adeta sohbet hali ortamındakilere adar. Hürmet eder, hizmette bulunur. Gözü ve günlü söz sultanına yönelir. Sözün sultanı bir ömrün, birikimini, deneyimini, düşünüşünü, kafa yoruşunu yüreğinde yumuşatır, öyle sunar. O, ille de bir insanın ruhuna damlatır gibi değil, toprağa çiseleyen yağmur yumuşaklığında akıtır. Onda nasibi olan var ise alır kişi.

Nasip edinme gönül vermedir. Gönül ve teslim olma.

Nasibini arayan, sabahın rahmet kapılarını aralayarak, besmeleyle evinin eşiğinden dışarı adam atar. Gözlerini sevgiyle dünyaya açar. Hırsa kapılmadan, dünyayı kendine ait sanmadan, sadece nasibinde kendine düşenin peşine düşer. Peşine düşmez o aslında nasibiyle buluşmaya gider. Çıkar, yol boyunca önüne çıkan her nasip onu gelir bulur. Başkasının hakkını asla gasp etmez. Bilir ki o ancak kendisi kadardır, kendisine düşen kadarını alır.

Gönül gözü kapanınca kararır. Karardıkça kendinden başkasını asla düşünmez. Başkasının payını da kendine ait bilir. Doyumsuzdur ne var ne yok onu kendine ati sanır ve talan eder. Kuraklaştırır.

Sevgi dili kulaç attığı okyanusta bir damladır. Bu bir damla, giderek açılır, giderek yayılır. Denizin yaratıkları da ondan hallenirler. Onunla yola düşerler, onun diliyle konuşmaya, onun bakışıyla bakmaya, onun sözcükleriyle var olmaya adarlar kendilerini. Damla deyip geçmeyelim. Okyanuslar damlalardan oluşur. Sevgi dili öylesine güçlüdür ki, bir anda dalgalar halinde yayılır ve dünyayı kuşatır. Sevgili Efendimizin büyük orduları, azman silahları, yığınla köleleri yoktu. Bir başına sevgi diliyle var oldu, çölün kavrukluğunda insanın gönlüne, kalbine ve ruhuna yöneldi. Damlalar çoğaldı, birbirine ulandı ve koca dünyayı kuşattı. Sevginin merhamet dili her gönle ve her kalbe hitap eder. İnsana hitap eder.