"Her mahallede 3 milyoner" diye başlık atmış iktidara yakın gazetelerden birisi Türkiyedeki milyonerlerin sayısı yüzde 15 artarak 51 bini bulunca. Ekonomik büyümenin giderek yavaşlayıp "sert düşüş"le birlikte yüzde 3 civarında olduğu, siyasi iktidarın enflasyondan büyümeye, bütçe açığına kadar olan tahminlerinin hiçbirinin tutmadığı 2012de milyonerlerin sayısının yüzde 15 artması neyin nesidir diyen yok tabii. Haberi Menderesin resmiyle de süslemişler ki, o meşhur "her mahallede 1 milyoner" sözüne ve "Menderesin yolundayız" açıklamalarına atıf yapılmış olsun.

Milyonerlerin sayısının artmasıyla borsanın coşması arasında bir fark yok aslında. İkisi de ülkenin zenginleştiğine delalet değil çünkü. "Borsanın coşması", bu ülkenin temel direği milyonlarca insanın ekmek mücadelesini zerre ilgilendirmediği gibi "milyonerlerin sayısının artması" da aynı aslında. Tersine birilerinin tüm olumsuz koşullara rağmen daha da zenginleştiğini, tipik bir kapitalizm çıkarımı olarak geniş halk yığınları geçim derdindeyken çok küçük bir azınlığın giderek semirdiğini gösteriyor. Krizi fırsata dönüştürenlerin başında çarpık ekonomik sistemin kendisi geliyor, sonra da ondan nemalananlar tabii.

Milyonerlerin sayısının artmasıyla ülkenin zenginleşmesi arasında bağ kurma çabasındakiler, 150 kişilik işe 10 bin kişinin başvurduğu iş ilanlarını, yem masrafını karşılayamadığı için süt ineğini satan üreticileri, milyonlarca genç ve okumuş işsizi, çaresizlikten kredi ve kredi kartı batağına mahkum edilenleri, dükkanını kapatmamak için direnen esnafı, tüccarı, sanatkarı, patlama yapan karşılıksız çekleri her nedense görmüyorlar. Varsa yoksa bankalarda, bankaların ahlaksız kârlarında, borsada, sıcak parada, milyoner hesaplarda gözleri. Sanki milyonerlerin sayısı artınca gelir dağılımı düzeldi, paylaşım adilleşti, milyonlarca insan geçim derdinden kendini kurtarabildi.

Görmek istemeyen gözler şu acı gerçeği bile görmüyor, göremiyor veya görse de anlamlandıramıyor. Bahsi geçen 51 bin milyoner hesap Türkiyedeki 705 milyar liralık toplam mevduatın yüzde 46.5inin, yani 327 milyar liranın sahibi. 52 milyon hesaptan sadece ve sadece 51 bini, toplam pastanın neredeyse yarısını alıyor. Tam bir "bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa" durumu.

Bir de şöyle bir çarpıcı gerçek var. Sürekli surette Türk halkının borç batağına sürüklendiğinden, hane halkının borç yükünün arttığından ve bundan bankalar başta olmak üzere rantiyenin kazançlı çıktığından bahsediyoruz. Buyurun bir örnek daha. 2002 yılında 3.4 milyar lira olan hane halkının kredi ve kredi kartı borcu, geçen 10 senede tam tamına 73 kat artarak 251.7 milyar dolara çıkıyor. Yaklaşık yüzde 750 civarında bir artış yani!

Her fırsatta ekonominin göz kamaştırdığından bahsedenler, 1946-2002 arasındaki büyüme ortalamasıyla, kendi iktidarları dönemindeki (son 10 yıl yani) büyüme ortalamasının hemen hemen aynı olduğunu da görmek istemiyorlar. "Büyümede rekor kırıyoruz" söylemleri havada uçuşuyor ama birkaç sene kaydedilen yüksek oranlı büyüme dışında parlak bir tablo yok. Tersine, Türkiyenin orta gelir tuzağından kaçabilmesi için uzun süre boyunca yüzde 6-7 gibi büyümesi gerekliliği bulunuyor. Tabii, bu dışa bağımlı ekonomik yapı ile, bu kısa vadeli çözümlere odaklı bakış açısı ile bunu gerçekleştirmek zor.

Baştaki gazete haberiyle bitirelim. "Her mahallede 3 milyoner" diye böbürlenenlerin aklına aynı mahallelerde acaba kaç tane borçlu, kaç tane işsiz, kaç tane müflis olduğu da geliyor mu hiç