Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.

Müslüman, yolunu Kur’an, Sünnet ve salim fıkıhla bulan kimsedir. Peygamberimiz buyuruyor:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında sıddık; özü sözü bir olan kişi olarak yazılır. Yalandan sakının. Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip, yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim,) Her duyduğunu söylemesi, kişiye yalan olarak yeter. İmanla küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir şahsın kalbinde birlikte bulunamaz. Peygamberimiz buyuruyor: “Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır. Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünde durmaz. Husumet ettiğinde haddi aşar.” (Buhari) Yine temel ölçülerden birisi de şudur: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu zor durumda yüzüstü bırakmaz.” (Tirmizi) Bunlar, dünya hayatında, huzuru ve saadeti sağlayan esaslardır. Bu esaslara uyan topluluklar felah bulur. Bir toplumda bu esaslar göz ardı edildiğinde, o toplum huzur ve saadetini kaybeder. Batı’yı taklit eden, materyalizmi esas alan, ABD ve İsrail emperyalizminin işbirlikçisi olan zihniyet ve siyasal iktidarların ilk tahrip ettikleri şey, bu değerler olmuştur. Türkiye’de yaşanan manevi tahribatın ve ekonomik yıkımın temelinde bu yanlış zihniyet ve iktidarlar vardır.

UYANMAK GEREK

Temel ölçülerden birisi de “İslamsız saadet olmaz” esasıdır. Gerçekten İslam’a her bakımdan itibar edilmeden, maddi ve manevi kalkınma olmaz, milletler bağımsızlık ve hürriyete kavuşamaz. “Biz hangi tarihin evlatlarıyız, hangi inancın evlatlarıyız?” sorusunu herkes kendi nefsine sormalı, ahlakını, ticaretini, siyasi duruşunu, sosyal ilişkilerini Kur’an’la, Sünnetle ve İslam’la muhasebe etmelidir. İslam, bu milletin milli görüşüdür. Millî Görüş; bu milletin inancıdır, tarihidir, kimliğidir. Millî Görüş demek; şehidi şehit yapan, gaziyi gazi yapan manaya sarılmak demektir. Bu manayı temsil eden ise Saadet Partisi’dir. Bu milletin kalıcı iktidarı, Saadet, tabii çözümü Millî Görüş’tür. Kalp gözüyle bakıldığında, görülür ki, Millî Görüş’ten başka Adil Düzen diyen bir zihniyet, Saadet Partisi’nden başka bir seçenek yoktur. Bu gerçekler görüldüğü zaman, yapılacak şey, Millî Görüş’e dönmektir. Saadete ancak Millî Görüş’le ve Saadet iktidarıyla ulaşılabilir.

MİLLİ KURTULUŞ

Dünya Siyonizm’inin, ırkçı emperyalizmin yürüttüğü planlar karşısında, asırlar boyu, hep bu planları engellemiş olan, tarihin en şerefli milletinin evlatları olarak, biz nerede duracağız? Erbakan Hocamız diyor ki; “Irkçı emperyalizmin başlatmış olduğu ve yürütmekte olduğu 20. Haçlı Seferi karşısında AKP gibi onlara destek verip, Müslüman ülkelerin bir bir yutulmasına ve arkadan aziz vatanımızın parçalanıp, bölünüp Büyük İsrail’e vilâyet yapılıp yok olmasına seyirci mi kalacağız. Yoksa asırlar boyu ecdadımızın yaptığı gibi milletimizin ve bütün insanlığın saadeti için yeryüzünün, Filistin gibi kan gölüne çevrilmesini önlemek, hâlihazırda “Zulüm Dünyası” yerine, bir “Saadet Dünyası”nı kurmak için üzerimize düşen insanlık görevimizi mi yapacağız? Asırlar boyu ecdadımız, hep bu kabil felaket dönemlerinde ve dönüm noktalarında ikinci yolu seçti. Millî Görüş’e sarılarak milletimizin ve insanlığın saadetini sağladı. Bugün dahi yapmamız lazım gelen aynı şeydir, milletçe hep beraber Millî Görüş’e sarılarak ülkemizi, sömürülmek, köleleştirilerek ve yok olmaktan kurtarıp, “Yaşanabilir Türkiye”yi, “Yeniden Büyük Türkiye”yi ve hâlihazırda “Zulüm Dünyası” yerine “Yeni Bir Saadet Dünyası”nı kurmaktır. Milletimize düşen görev budur. Vatanımızın ve milletimizin bütünlüğünü, milletimizin ve insanlığın saadetini, milletimizin yok olması yerine bütün insanlığa öncü olmasını isteyen bütün vatanseverlerle beraber, bulunduğumuz tarihi dönüm noktasında, ecdadımıza layık evlatlar olduğumuzu göstermek vatan borcumuzdur, insanlık görevimizdir.” Bu kötü gidişten ve esaretten kurtuluşun tek yolu, milletçe yeniden “Milli Kurtuluş Harekâtını” başlatmaktır. Millî Görüşsüz olmaz. İslamsız saadet olmaz.

ERBAKAN HÜKÜMETİ

Bu millet, 1996-1997 yıllarında bir yıl süre ile “Millî Görüş İktidarını” yaşadı ve gördü.

28 Haziran 1996’dan 2 Temmuz 1997’ye kadar, takriben bir yıl iktidarda kalan Erbakan Hükümeti’nin Millî Görüş zihniyeti ile son otuz yılın en başarılı hükümeti olarak yaptığı hizmetleri üç ana grupta özetlemek mümkündür. 1- Ekonomik atılım. 2- Zulüm dünyası yerine “Yeni Bir Saadet Dünyasının Kurulması” atılımı. 3- Bütün bu hamleler yapılırken Erbakan Hükümeti’nin en büyük önem verdiği hamle ise “Manevi Kalkınma Hamlesi” olmuştur. Erbakan Hükümeti işe başlarken, aynen bugünkü gibi işsizlik, açlık ve borca esir olmuş bir ekonomik yapı vardı. Erbakan Hükümeti, bu şartlar altında çalışmaya başlar başlamaz bilindiği gibi, önce ekonomik yıkımı durdurdu, herkese refahı sağladı, milli ekonomiyi canlandırdı, rant ekonomisinden reel ekonomiye geçiş yaptı, milli güçlü, süratli yaygın kalkınma başlattı, üretim, istihdam ve ihracat seferberliği programlarını uygulamaya koydu. Millî Görüş’ün bu programları çerçevesinde, önce yıllık toplam tutarı 50 milyar dolar olan bütçeye, altı ayda 35 milyar dolar ilave gelir sağladı. Türkiye IMF’nin boyunduruğundan kurtarılarak Millî Görüş’le yapılan bu kalkınma hamlesinde bütçeye yapılan bu büyük ilave, bir kuruşluk yeni bir borç alınmadan, bir kuruşluk yeni bir vergi konulmadan, bir kuruşluk zam yapılmadan tamamen Allah’ın milletimize verdiği milli imkânların harekete geçirilmesi suretiyle milli kaynaklardan sağlandı. “Önce ahlak ve maneviyat” iktidarın önde yürüyen bayrağı oldu. Selam hidayete tabi olanlara…