ÜMMET KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE ERBAKAN IN MÜCADELESİNİN
AŞKINLIĞI BİR ÜMMET MÜCADELESİ:
1. Tarihsel ArkaPlan
ARİHLENDİRİLMESİ hususunda ihtilaf bulunsa da İslam
coğrafyası Batılılar için yaklaşık iki asır öncesine kadar insanlığın her
alanında en güzel örneklikleri sunan merkezler olarak algılanmıştır. İslam
coğrafyasının en önemli gücü olan OSMANLI nın batı karşında her alanda mevzi
kaybetmesi İslam coğrafyasının dört bir yanının batılılar tarafından istila
edilmesine neden olmuştur. Klasik dönemden farklı olarak batı istilası, istila
ettikleri toplumlarda kendi sistemleri doğrultusunda yeni toplum ve toplum sınıfları
ortaya çıkarmış ve etkisi günümüze değin sürecek bir modernleşme sürecini
başlatmıştır.
Modernleşme sürecine giren İslam toplumları modernleşme
öncesi oluşturdukları kavramsal ve bu kavramsal çerçeveye bağlı olarak idrak
biçimlerini terk etmek ve yahut paranteze almak zorunda kalmışlardır. İslam
toplumu dikkate alındığında klasik dönemin idrak biçimlerini yansıtan Ümmet,
Dar ül- İslam, Dar ül Harp, Nizam-ı Âlem ve İttihat-ı İslam gibi kavramlar
toplumun düşünce dünyasında kaybolmaya yüz tutmuştur. Bu kaybolmaya yüz tutuşun
en önemli nedeni; modernleşme öncesi
İslam toplumlarının sorunları çözmede kilit görev üstlenen medrese ve
tekkelerin modernleşme süreci ile etkinliğini kaybetmesidir. Medreseler
varlıklarını kaybederken, zamanı ve tarihi şartları aşma cihetinden kamil bir
teoriye dayanan tekkeler siyasal sınırlar içerisinde toplumun hayatiyetini
devam noktasında tavır geliştirmiştir. Bu tavır için yapılabilecek
kavramsallaştırma sabır muhalefetidir . Böylece İslam toplumu Batılıların her
cihetten istilalarına karşı klasik toplumu taşıyan bütün kavram ve müesseseleri
kendilerine düşen payı aldılar. Kimisi medrese ve devlet düzeni örneğinde
olduğu gibi varlığını kaybetmiş kimisi ise varlığının etkinliğini
koruyamamıştır.
Esasında bu
kaybediş ve koruyamama kaçınılmazdır. Çünkü modernleşme kendi sistemini ve
kendi hareket tarzını ister istemez varlık sahasına sunmuştur. Bu kaçınılmazlık
sosyal hareket, cemaat, siyasal İslam gibi yeni yöntem ve kavramları ortaya
çıkarmıştır. Modernleşmesi bitmiş toplumlar bu kavramlardan hareketle artık
kendilerini ifade edecek kendi varlık alanlarını modern kavramlarla
belirleyecektir. Batı istilasını meşrulaştırmak için toplumun önüne sürülen
imkânlardan istifadelerle batı ve doğu tefekkürleri üzerine kendisini yetiştirmiş
kişiler zaman içerisinde modern olanın dayatmış olduğu idrak biçimleri ile
İslam arasında ki kapanmaz uyuşmazlıkları fark edecek ve modern olana karşı
fikri, siyasi ve ahlaki düzlemde bir başkaldırı girişiminde bulunacaktır.
Mısır da Benna ve Benna ya bağlı olarak İhvan-ı Müslimin hareketi, Türkiye de
Erbakan ve Milli Görüş Hareketi batı tarafından İslam coğrafyasına karşı istila
girişimlerine başkaldırışın önemli örnekleri olacaktır.
Modern ile klasik olan arasındaki farkı anlamak için bu
başkaldırı ve başkaldırının metodu üzerinde bir parantez açmak gerekir.
Müslüman toplumların modernleşme işgali sonrasında kavramlarla birlikte
kaybedilen mevzi süreci tamamen teslimiyete ve yok oluşa doğru yol alıyordu.
Sadece medreselerle, sadece tasavvufla yeni bir çıkış, yeni bir ayağa kalkış
mümkün görünmüyordu. Bu hakikat karşısında her iki lider de, yani hem Prof. Dr.
Necmettin Erbakan hem de Hasan el Benna bizzat topluma gitmiş ve toplumsal alan
karşısında yani bir sistem, nizam ve düzen fikrini ortaya atmıştır. İşte
tarikatla cemaatin yahut bir hareketin ayrıştığı yöntem farkı budur. Bu fark
tamamı ile modernleşmenin zaruri neticesidir.
İslami hareketlerin metodu üzerinden modern olanın ne
oluğunu huşunda açtığımız parantezi kapattıktan sonra, bu makalemizde;
modernleşmenin anlamını belirsizleştirdiği ve var olan anlam farklılıklarını
ortadan kaldırdığı, İslam toplumunun asırlardır temel taşıyıcı kavramı ÜMMET
ile bu kavramın bir diğer ifadesi olan BİRLİK kavramlarını açıklamaya
çalışacağız. Ayrıca bu kavramın taşıyıcıları olan; ortak yönelim, esaslar, imam
ve buna bağlı olarak Hilafet, Dar ül İslam ve Dar ül Harp kavramları arasında
var olan irtibatı ifade edeceğiz. Nihayetinde bu çalışmanın konusu olan ümmet
kavramının modern Türkiye de var olmasının en önemli etkenlerinden biri olan
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN ın mücadelesinin ÜMMET kavramı
ile arasında ki zaruri irtibatı açıklamaya çalışacağız
2. Kavramsal ve
Teorik Arka Plan
Modernleşme öncesi için ümmet kavramı sınırları aşan,
farklılıkları içerisinde barındırmakla birlikte en üst düzeyde bir vasatı
oluşturan en kuşatıcı kavramlardan biridir. Bu kavram asırlar boyunca İslam
aleminin yek vücut olmasını sağlayan ve 1800 yıllara kadar canlı olmanın en
önemli özelliği olan birlikte hareket etme ve birlikte var olma özelliğinin
muhafazasını sağlayan temel kavramdır.
mmet kelimesinin anlamı yönelme ve temel olma başta
olmak üzere birçok anlama gelen E-M-M kelimesinden gelir. Elmalılı Hamdi
Yazır a göre ise ÜMMET terim olarak; Bir amaç için lider etrafında toplanmış
insanlar birliğidir. Bu tanım bize ümmet olabilmenin asgari şartlarını
sunmaktadır. Yazır a göre herhangi bir insan topluluğuna ümmet denilebilmesi
için;
a) O insanlar arasında bir LİDER olması şartı vardır.
b) Yine o insanların bir GAYE birlikteliği olmalıdır.
c) Yine o insanların İNANMIŞ olmaları gerekir.
d) Yine o insanların bir BİRLİĞİ olmak zorundadır.
Yazır ın tanımından çıkan Lider, Gaye ve İnanmışlık
ilkeleri esasında ÜMMET kavramı için temel esas teşkil eden BİRLİK kavramının
hazırlayıcıları olarak anlaşılmalıdır. Birlik kavramına geçmeden şunu ifade
etmek gerekir ki İMAM yani LİDER kavramının ümmet kavramı ile bir ayniliği söz
konusudur. Zira imam ve ümmet aynı kelimeden türetilmiştir. Birlik kavramı
tıpkı imam kavramında olduğu gibi ümmet kavramının kelime anlamında ortaya
çıkan yönelme ve temel olma durumunu da kapsar. Bu birlik kavramı sosyolojik
olmanın ötesinde İslam dininin temel cümlesi olan tevhidin bir yansımadır. Bu
yansıma tarihi süreç içerisinde Halifenin şahsında teklik olarak ortaya
çıkmıştır. Çünkü mesele her düzlemde tevhidin korunması ve ikame edilmesidir.
Halifeliğin kaldırılması ile tevhidin en önemli göstergesi ve tevhidi ortaya
çıkaran en önemli unsur ortadan kalkmıştır. İslam toplumda aşılması zor
sorunların doğmasına neden olan Hilafetin kaldırılması meselesi Müslüman
düşünürleri yeni arayışlara itmiştir. Bu arayışlar sonucunda modern dönemde bu
birlik hali liderin şahsında ortaya çıkmaya başlamıştır. Lider hayatta olduğu
sürece birliğin yani ümmetin tek merciidir. Bu mercii olma durumu İslam ın
temel esasları ile kayıt altındadır. Mezkur tanım dikkate alındığında Ümmet
kavramının oluşabilmesi için her cihetten birliğin zaruri olduğunu belirtmemiz
gerekir. Bu zaruret, modern dünyanın çizmiş olduğu bütün sınırları ve
ayrışmaları anlamsız kılmaktadır. Bu tanımlamada ümmet kavramı ve birlik
kavramları arasında var olan ayniyet başta Irk, Mezhep ve Ulus devlet
anlayışının bir dayatması olan vatan, ya da ülke sınırları dikkate alınarak
kurulan bütün cümlelerin yanlışlığını ortaya çıkarmaktadır. Esasında derin bir
analiz yapıldığında zihnimizde var olan İslam devleti ve buna bağlı olarak
İslam toplumlarına ait kavramların tamamının modernleşme ile ortaya çıktığı
gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Modernleşme öncesi için ümmet kavramı
sınırları aşan, farklılıkları içerisinde barındırmakla birlikte en üst düzeyde
bir vasatı oluşturan en kuşatıcı kavramlardan biridir. Bu kavram asırlar
boyunca İslam aleminin yek vücut olmasını sağlayan ve 1800 yıllara kadar canlı
olmanın en önemli özelliği olan birlikte hareket etme ve birlikte var olma
özelliğinin muhafazasını sağlayan temel kavramdır.
Ümmet kavramı coğrafi bir sınır ile
çerçevelendirilemeyecek kadar sınırsız bir kavramdır. Ümmet kavramının bir
devlete yahut bir ırka ait bir kavram olması düşünülemez. Bu bağlamda ümmet
kavramı ile coğrafyanın ilişkisinin yeniden kurulması gerekmektedir. Klasik
dönemde Ümmet ve Coğrafya arasındaki ilişkinin merkez kavramı Dar ül İslam ve
Dar ül Harp kavramlarıdır. Hattı zatında bu kavramlar bile coğrafyadan daha
ziyade bir coğrafyanın İslam ile olan irtibatı ile alakalıdır. Bir coğrafya ya
İslam ile yönetilir ki buna Darul İslam ve yahut İslam ile yönetilmez ki buna
da Dar ül Harp denir. Dar ül Harbın Dar ül İslama çevrilmesi ise bütün
Müslümanlar üzerine bir vazifedir. Bu vazife dikkate alındığında ayrımın
geçişken olduğu hemen anlaşılır olmaktadır. Bir yer kendiliğinden bir anlam
ifade etmemektedir. Aksine yeryüzü Müslümanlara mescit kılınmıştır. Bu mescit
kılma aidiyet ilişkisini doğurur. Bu cihetten ümmet kavramı aşkın ve
sınırsızdır.
3. ÜMMET
Kavramının Yeniden İnşası ve ERBAKAN
Asırlardır İslam âlemini taşıyan ümmet kavramının
iltizamları olan Darul Harb ve Darul İslam kavramları zamanla işlevliklerini
yitirmeye yüz tuttu. Bu gün mevzu bahis edildiğinde son iki yüzyılda ortaya
çıkan modern dönemim bu kavramlar ile tahlili zor görünmektedir. Bu zorluk
hilafetin son taşıyıcıları olarak bizler için daha da karmaşık bir hal
almaktadır. Hilafetin kaldırılması İslam coğrafyasının bütün köşelerinde
belirli etkiler ortaya çıkarmıştır. Ancak modern Türkiye söz konusu olduğunda
bu etki sarsıcı sonuçlar doğurmuştur.
Batı istilasının en belirgin özelliği olan istila edilen
bölgelerde batı hayat tarzını benimsemiş kişilerin devlet erkinde etkin hale
getirilmesinin sağlanması gerçekliği Türkiye de daha kapsayıcı bir hal almış
toplum olarak gelenekten gelen bütün kavramsal hafızamız silinmiştir. Bu
silinmeden ümmet kavramı da nasibini almıştır. Ulus devlet anlayışının
oluşturduğu sun i sınırlar Türk halkı için önce coğrafi bir ufuk daralmasına
neden olmuş bu daralmanın kaçınılmaz sonucu olarak da suni sınırların ötesinde
bulunan kişilerinde ötekileşmesine neden olmuştur. Böylece ümmet kavramının en
önemli vasfı olan sınırsızlık ve ötekisi olmama durumu ortadan kalkmıştır.
Ötekisi olmama durumu üzerine biraz daha durmamız
gerekir. Ümmet kavramı dikkate alındığında ötekisi olmama durumu bir ön
kabuldür. Çünkü Hz. Peygamber den sonra gelen herkes onun ya ümmeti veyahut
ümmeti olmaya davet edilecek kişidir. Çünkü dünya ve ahiret saadeti ancak
Efendimiz e ittiba ile mümkündür. Bu bağlamda öyle yada böyle teknik olarak
ümmet kavramı dışında kalan hiçbir millet yada ırk yoktur. İslam ümmeti veya
Muhammed ümmeti terkipleri ise bir lütfa mazhar olmakla alakalıdır. Ancak bu
lütfa mazhar olmak esas ve en önemli olandır. Ümmet kavramının meratibli olmak
kaydıyla bütün insanlığı kuşatması Milli Görüş hareketi için Bütün İnsanlığın
Saadeti yani Yeni Bir Dünya çalışmalarının zeminini oluşturmuştur.
Türkiye özelinde modernleşmenin bir sonucu olarak
anlamını yitirmeye yüz tutan Ümmet kavramı temel ilkeleri olan Lider, Gaye
birliği, İnanmışlık ve Birlik dikkate alınarak Prof. Dr. Necmettin Erbakan
tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bu inşa süreci elbette klasik kavramlar
üzerinden yapılmamıştır. Felsefi olarak da klasik kavramlar üzerinde
yapılmasını beklemekte mümkün değildir. Çünkü İslam coğrafyası temel idrak
biçimlerini kaybetmiş veya yenileyememiştir. Her lider kendi çağının
gerekliliklerini üzerinde taşır. Bu durum Erbakan düşüncesinde Ümmet kavramını
yeniden inşa sürecinde en belirleyici yön olmuştur. Ümmet fikrinin üzerine
kurulmuş olduğu saç ayaklarından LİDER yerine LİDER ÜLKE, Mutlak birlik yerine
İslam Ülkeleri Birliği terkipleri tamamen modern dönemim şartları ile
alakalıdır. Ümmet fikrinde değişmeyen saç ayakları ise Gaye ve İNANMIŞLIK
fikirleridir.
Dolayısı ile Türkiye özelinde Erbakan tarafından yeniden
inşa edilen Ümmet Fikri modernleşmenin zaruri bir sonucu olarak lider ülke
fikrini ve İslam Birliği fikrini doğurmuştur. İlerde de değineceğimiz üzere bu
iki fikri terkip Milli Görüş hareketi içerisinde Adil Düzen dolayısı ile
Yeniden Büyük Türkiye nin ve D-8 projelerinin dolayısı ile İttihat-ı İslam
fikrinin çıkmasına zemin oluşturmuştur.
Adil Düzen teorisinin gaye nedeni Yeniden Büyük Türkiye
fikrinin tesisidir. Yeniden Büyük Türkiye fikri bir milliyetçilik üzerine
kurgulanmış değildir. Klasik dönemde ümmet kavramının içerdiği İMAM yani LİDER
fikrinin artık sistemlere devredilmesi böylece sistem kurucuları devletler
olduğundan hareketle ortaya çıkmış bir durumdur. Yeniden Büyük Türkiye demek
İslam birliğine geçişte geçici bir liderliği ifade eder. D-8 ise ittihat-ı
İslam ın motor gücü olacak sistemin adıdır. Ancak D-8 sadece İslam toplumlarını
hedefleyen bir proje olmanın ötesinde bütün İnsanlığın saadetini hedefleyen bir
projedir. D-8 projesi için ümmet kavramı teknik anlamda bütün insanlığı
kuşatır.
4. Netice-i Kelam
ERBAKAN düşüncesinde ümmet olma fikrinin nihai hedefi
ifade ettiğini söylememiz yerinde olacaktır. Bütün sistem bu hedef etrafından
şekillenmiştir. Adil düzenin nihai hedefi ümmet fikrindeki liderlik ilkesinin
modern tahakkuku olan Yeniden Büyük Türkiye fikrinin yani Lider Ülke fikrinin
inşasıdır. Aynı şekilde D-8 projesi ise ümmet fikrinin birlik ilkesinin modern
tahakkuku olan İtihat-ı İslam fikrinin inşasıdır. D-8 projesi için kurulacak
ikinci cümle ümmet kavramının teknik anlamı olan bütün insanlığın saadetinin
projesi olmasıdır. Ümmet fikrinin taşımış olduğu sınırsızlık yani aşkınlık ise
Erbakan düşüncesinde suni sınırların reddi ve anlamsızlaştırılması olarak
ortaya çıkmaktadır. Bu yönden hem D-8 hem de uluslararası arenada yapılan bütün
çalışmalar bu reddin en güzel ifadesidir.
Ümmet kavramının bu gün için ifade ettiği imkânlar nedir
Ümmet kavramının modernleşme sonrası birinci inşası olan İslami Hareketler
özelde Erbakan düşüncesi sonrasında ikinci bir şahlanışının imkanı nedir Bu
şahlanışın hangi araçları içermesi gerekir gibi sorular üzerine düşünüp Erbakan ın düşüncesinden hareketle yeni bir
ümmet inşasının imkânını aramak biz inananlar için öncelikli vazifelerdendir.
Ümmet ve Erbakan için kurulabilecek nihai cümle Erbakan ın gaye ve yöntem cihetinden
bütün çalışmaları Ümmet kavramının klasik tahakkukunun yeniden sağlanması için
olduğudur.