Siyaset olgusuyla doğrudan ilgili olan Siyaset Felsefesi, Siyaset Bilimi ve Siyaset Sosyolojisi vb. disiplinler bakımından olduğu kadar, gündelik siyasette de Niccolo Machiavelli (1469-1527), beş yüz yılı aşkın bir süreçte tartışılan bir yazar olmayı sürdürmektedir. Gerek yaşadığı dönemin siyasi olaylarında yer alması, gerekse yazdığı eserlerde ileri sürdüğü görüşler bakımından farklı değerlendirmelere konu edilmiş olsa da, Machiavelli’nin, üzerinde yoğunlaşan yaklaşımların kendi istek ve amaçlarını ona yükleme çabası daima öne çıkmış bulunmaktadır.

Öncelikle Machiavelli’nin yaşadığı dönemde İtalya’da siyasal egemenlik beş büyük kent devletin elindeydi. Bunlar Floransa, Milano, Napoli, Roma ve Venedik’ti. Öte yandan XV-XVI. yüzyıllarda gelişen Rönesans ile Ortaçağ Skolastik düşüncesi yerine Yunan ve Roma düşüncesine yönelinmiştir. Böylece İmparator-Papa çekişmesi anlam ve önemini yitirdiği için, Avrupa’da merkezi monarşiler kurulmaya başlamıştır. Sözgelimi İngiltere’de Tudor hanedanının yönetimi ele geçirmesiyle, feodal yapı korunmakla birlikte, kralın yetkileri artarak genişleyecektir. Fransa’daysa XI. Louis bütün yerel yönetimleri, beylikleri, yani fiefleri kendine bağlayacak ve bu politika Richelieu, Mazarin ve XIV. Louis tarafından sürdürülecektir. İspanya’daysa Aragon ve Kastilla krallıklarının birleşmesiyle son Müslüman devletinin yıkılması gerçekleşecek ve monarşi güçlenecektir. Ancak Almanya hâlâ siyasal birliğini sağlamamış ve İtalya ise parçalanmış ve bölünmüş durumdadır.

İşte bu durumda Machiavelli, bir yandan İtalya’nın birliğini savunur ve merkezi güçlü bir devletin kurulmasını amaçlar. Oysa egemenlik sahibi görünen prensliklerin ve cumhuriyetlerin hiçbirinin kendi orduları yoktur, savunma ve savaşlar kiralık askerlerle yürütülmektedir. Bu kiralık askerler ise kötü savaşan ama her an ihanet eden, en çok parayı verenin emrine giren, mümkün olduğunca savaşı uzatan, barışta yağmacılık yapan kimselerdir. Kısaca İtalya, karışıklıkların, iç mücadelelerin, savaşların, korkunç cinayetlerin ve ihanetlerin ülkesidir. Çarpıcı bir örnek olarak, bu dönem İtalya’sını anlatan Stendhal’ın “Parma Manastırı” adlı romanına bakılabilir (çeviren: Bertan Onaran, VII. Basım, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2022).

Machiavelli’nin doğduğu yer olan Floransa’da, zengin bankacı ailelerden Cosime Medicis iktidarı ele geçirir (1434). Aynı aileden Laurent de Medicis, yapılan suikast girişimi nedeniyle düşman bildiklerini öldürtür ya da sürgüne gönderir. Bu olayları bir çocuk olarak yaşar ve etkisinde kalır Machiavelli. Laurent de Medicis’nin ölümü üzerine Fransa kralı VIII. Charles’ın istilasına karşı koyamayan Floransa, yüklü bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalır. Ayaklanan halk, Medicis’leri sürgüne gönderir ve Floransa’da cumhuriyet kurulur ama bu defa da Dominiken papazı Savoranole’nın eline düşer. Ancak Savoranole de Fransiskenler tarafından öldürülür. Bu sıralarda Machiavelli, Floransa Cumhuriyeti’nin hizmetine girer, hem içerde hem de dışarıda çeşitli görevler üstlenir ve milli bir ordu (milis gücü) oluşturma girişiminde de bulunursa da başarılı olamaz.

Bütün bu olaylar içinde Machiavelli, düşüncelerini yazmaya başlar. “Titus Livius’un İlk On Bölümü Üzerine Söylevler” yanında, “İl Principe”, yani “Hükümdar”ı (çeviren: Selahattin Bağdatlı, Sosyal Yayınları, İstanbul 1984) yazar.

Machiavelli, Hükümdar’da, iktidarı, babadan oğula geçen ve yeni hükümdarlıklar şeklinde ikiye ayırır. Hükümdarlığın ya da iktidarın babadan oğula geçtiği yapıda, halk bir aileye boyun eğme alışkanlığı kazandığı için bunda yönetim kolaydır. Yeni hükümdarlıkların ortaya çıkışı ise ya tamamen yepyeni bir hükümdarlık ya da bir başka hükümdarlığın katılımıyla gerçekleşir.

Özetle Machiavelli, yaşadığı dönem İtalya ve Avrupa’da gerçekleşen siyasi olayları gözlemlemek suretiyle, iktidar olgusunu, bir anlamda bilimsel bir nesnellik ölçüsünde irdelemeye çalışmış, ancak şartla ve imkânlar ölçeğinde, o günden bugüne tartışma konusu olacak sorunlara, kimi zamanlar yanıltıcı yaklaşımlarla bakmaya çalışmıştır. Bunların başında, iktidar olgusunu, bilimsel nesnellik çağrışımı uyandıran bir yaklaşım gereği, inanç, ahlak, hukuk gibi insan ve toplum açısından vazgeçilmez ilkelerden ve değerlerden soyutlamaya çalışmasıdır. Hatta bu ilke ve değerleri, iktidarı elde etmede, kullanmada ve yerleştirmede birer basit araçlar şeklinde görme yanılgısı başta gelmektedir. Bu bağlamda, “Makyavelcilik”, ilkesizlik, değersizlik anlamlarında anlaşılmaktadır. Nitekim dönemin bazı Fransız yazarları, bu anlamda değerlendirmelerde bulundukları için, “Makyavelcilik”, siyasette olumsuzluğu çağrıştırmaktadır.