Tarih boyunca dünyayı tek başına yönetmek isteyenler hep
var olagelmiştir. Günümüzde bu iddiada olanlar; yeni-dünya düzeni ile tek
devlet, tek para, tek din, tek hayat tarzı ve tek dünya görüşü gibi söylemlerle
kendilerini ifade etmektedirler. Son ve gerçek din olan İslam, bütün yeryüzünü
ilim ve adalet ile ıslah etmek isterken; batıl davada olanlar;
Korku,
Cehalet,
Açlık,
Savaş, ayrımcılık ve çatıştırma,
İnsanların zihinlerini köleleştirme gibi çeşitli
yöntemlerle dünyayı zulüm, karmaşa ve yıkımla ifsat etmektedirler.
Bu yazımızda insanların düşünme ve kendi başına hareket
etme yeteneklerinin ellerinden alınarak onların nasıl modern kölelere
dönüştürülmeye çalışıldığı üzerinde durmaya çalışacağız:
1. İnsanların zihinlerini köleleştirmenin ilk adımı;
onlara müreffeh yani kaybetmekten korkacakları rahat bir hayat sunmaktır.
Böylece insanlar bir taraftan sisteme güvenip tembelliğe alışırken diğer
taraftan huzurlarının kaçması endişesi ile korku içinde yaşayacaklar ve düzene
tabi olacaklardır. Hadisi şeriflerde dünya sevgisi kavramı ile ifade edilen bu
meseleye; Firavun tarafından köleleştirilen ve çölde aç susuz kaldıkları için
Mısır da köleydik ama en azından çocuklarımız açlıktan ölmüyorlardı! diyerek
Hz. Musa yı suçlayan ve eski köle hayatlarına dönmek isteyen Yahudileri örnek
verebiliriz.
2. Bu müreffeh hayatın devamı olarak insanların düşünme
ve üretme faaliyetlerine engel olacak tarzda bir eğitim ve çalışma hayatı
tasarlanmıştır. Dünya genelindeki eğitim sistemlerinin neredeyse tamamı;
insanların iyi birer tüketici ve iyi birer işçi olmalarına yönelik
planlanmıştır demek çok da yanlış olmayacaktır. Buna örnek olarak;
Ekonomistlerin ve stratejistlerin mevcut teorilere göre
planlama yapmaları ve bu öğrenilmiş söylemler üzerine teori/proje üretmeleri,
Mühendislerin üretim ve icattan çok sadece mevcut
şeyleri pratiğe döken memurlar gibi çalışmaları,
Doktorların ilaç üretim ve kullanımlarını öncelikli
olarak ilaç firmalarının araştırmalarına göre yürütmeleri gibi öğrenilmiş olan
birçok bilginin sanki tabiat yasası veya kutsal bilgi olarak kabul edilmesi
misal olarak yeterlidir. Oysa ticaret ve siyasette durmak ve tereddüt etmek;
iflas etmek demektir. İki günü eşit olan aldanmıştır/zarardadır.
3. Eğitim sistemi ve çalışma hayatındaki bu tekdüzelik;
medya tarafından da desteklenmektedir. Reklamlar bize üretmeyi, tutumu ve
ticareti değil de tüketmeyi ve israfı empoze etmektedir. Çizgi filmlerde
özellikle büyü, hile ve cin gibi argümanlarla çocuklarımızın zihinleri kolay
yoldan hayatı kazanmaya alıştırılmaktadır. Kumarın haram oluşunun israf
haricindeki bir diğer gerekçesi de kolay yoldan hayatını sürdürmenin men
edilmek istenmesidir. Faiz de yine emeksiz kazancın makbul görülmemesinden
dolayı haram kılınmıştır.
4. Bazı filmlerde özellikle büyük devletlerin her şeyi
bildiği ve her şeye gücü yettiği imajı verilerek insanlar korkutulmakta ve
insanların sistemi kabul etmelerine yönelik propaganda/lar yapılmaktadır.
Nitekim Firavun da kendi düzenini devam ettirmek için her şeyi bilmek
istemiştir. Ama neticede her şeyi en iyi
bilen ve en iyi plan yapan Allah Teâlâ dır. Bu yüzden Firavun düzeni yıkılıp
gitmiştir. Maalesef Müslüman olarak bizler; Allah Teâlâ nın da her şeyi
bildiğini ve bir gün bizi her şeyden hesaba çekeceğini unutarak; düzenin ve
sistemin her şeyimizi bilip takip etmesinden daha fazla korkuyoruz.
5. Yine bazı filmler; başarı ve kahramanlık gibi bazı
duygularımızı sanal yollardan tatmin ederek bizi gerçek hayatta eylemlerde
bulunmaktan alıkoymaya çalışmaktadır.
6. Şeytan ve takipçileri; ilahi sistemde kendilerine
düşen rolleri ifa etmektedirler. Onlar, kendi batıl davaları için gece gündüz
çalışmakta, canlarını ve mallarını ortaya koyarak mücadele etmektedirler. Bize düşen sadece onların yaptıklarından
şikâyetçi olmak ya da onları eleştirmek değil; üzerimize düşeni yapmaktır.
7. Tembellik ve ataletin bir başka örneği de
sorumluluklarımızı başkasına yüklemektir. Müslümanlar; bizim elimizden ne gelir ,
biz ne biliyoruz ki ne yapalım gibi daha birçok bahane ile kendi
sorumluluklarından kurtulmak istemektedirler. Fakat unutmamak gerekiyor ki
mahşerde herkes, kendi hesabını kendisi verecektir. Kimsenin hesabı bizden
sorulmayacağı gibi bizim hesabımızı da bir başkası ödeyemeyecektir. O yüzden
aklı başında olan her insan; dünya ve ahiret saadeti için üzerine ne düştüğünü
bilmek; bilmiyorsa öğrenmek ve sormak; sonra öğrendiklerini ve bildiklerini
bizzat uygulamak zorundadır. Efendimiz SAV; Ya öğrenen ol ya da öğreten ol ama
sakın üçüncüsü olma sonra helak olursun buyurmuşlardır.
Batıl, zulüm ve küfür; köpüktür. Köpük gider su kalır.
Lakin köpüğün kaybolup gitmesi için suyun akması; dahası temiz akması
gerekmektedir. Akan su pislik tutmaz. Durgun su ise elbet bir gün bulanacak
temiz bir su olmayacaktır.
Sistem kurmak zordur. Bu sistemi korumak daha da zordur.
Fakat sistemi yıkmak ise kolaydır. Bu sistem batıl olduğunda yıkılması daha da
kolaydır. Bize düşen ise hakikat yolunda sabır ve gayret göstermektir.