Reklamı Kapat

İstanbul Sözleşmesi, kutsal metin değildir!

Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Komitesi tarafından 7 Nisan 2011 tarihinde Strazburg’da onaylanan ve Türkiye’nin öncülüğünde 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılması münasebetiyle İstanbul Sözleşmesi olarak anılan mahut sözleşme, 11 Kasım 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla TBMM’ye sevk edilmiş, 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de görüşülerek AKP, CHP, MHP ve BDP’nin (HDP) oybirliğiyle Meclis’te onaylanmıştır. 10 Şubat 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca imzalanan sözleşme, 8 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmış, 1 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe konulmuştur.

Sözleşmeye her ülke adına dışişleri bakanları imza attığı için Türkiye adına imzalayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’dur. Davutoğlu ile TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin sözleşmeyi sahiplenmiştir.

Sözleşmenin TBMM’de görüşülmesi sırasında CHP’nin desteğini Ayşe Gülsün Bilgehan, BDP’nin (HDP) desteğini Pervin Buldan açıklamıştır. MHP adına söz alan Mehmet Şandır, “Bu kanuna Milliyetçi Hareket Partisi olarak tabii ki biz de destek veriyoruz ama bu uluslararası sözleşmenin iç hukuktaki yansımaları da hızla tamamlanmalı” demiş; AK Parti adına Nurettin Canikli, sözleşmeyi, “Parlamentosundan geçiren, yasalaştıran ilk ülke olma onuru da inşallah bize ait olacak biraz sonra; hepimize ait olacak, bütün milletvekillerimize, bütün gruplarımıza ve Türkiye’ye ait olacak” sözleriyle savunmuştur.

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni sanki kutsal metinmiş gibi hem imzalayıp hem de onaylayan ilk ülkedir ve sözleşmenin bizzat tarafıdır. Herhangi bir çekince, şerh ve itirazda bulunmamıştır. Sözleşmedeki toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı gibi ifadelere Avrupalı Hıristiyan ülkelerden bazıları, dini, kültürel ve toplumsal yapıya aykırı olduğu gerekçesiyle çekince koyarken, sözleşmeyi imzalayan hükümetin ve onaylayan iktidar- muhalefet bloğunun, Avrupa Konseyi ülkelerinin bir kısmı kadar, Vatikan kadar, gözlemci ülke Rusya ve ABD kadar dini ve kültürel kaygı taşımaması çok vahimdir. Müslüman bir ülke olmamıza rağmen sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki “cinsel tercih ya da cinsel yönelimin” güvence altına alınmasına dahi itiraz etmemiştir.

LGBT gibi sapkınlıkları meşrulaştıran, teminat altına alan ve fıtratı bozan, bu tür sapkınlıklar hakkındaki eleştirilerin önüne geçmek için hazırlanan mahut sözleşme, genel olarak kadına yönelik şiddeti içermesine rağmen “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle sapkınlıklar sözleşmenin içine ustaca yerleştirilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi iki yönüyle zararlıdır. Birincisi “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle LGBT sapkınlığını teminat altına alması. İkincisi de sözleşmeye uyum için çıkartılan 6284 sayılı kanun ile ailedeki huzursuzluğu ve mağduriyetleri artırması.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan’ın geçen günlerde Saadet Partisi YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk Bey’i ziyareti esnasında sözleşme hakkında, “İçimizde bazı sıkıntılar var, lütfen bizi destekleyin” dediği rivayet ediliyor. Geçen hafta TV5’te sevgili dostumuz Mustafa Deniz ile Hasan Basri Akdemir’in 4. Güç programına konuk olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın, “İstanbul Sözleşmesi 2012’de imzalanmış. İstanbul Sözleşmesi aslında bir paket. Bu paketin içerisinde ruh ve anlam olarak başka kapıları açan başka anahtarların olduğunu da zaman içerisinde görmeye başladık” demesi bu konuda bir gelişme olacak mı sorusunu gündeme getirmektedir.

Burada sorulması gereken soru şudur: İstanbul Sözleşmesi’nin imza ve onay sürecinde birçok Hıristiyan ülke sözleşmedeki “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelere dini, kültürel ve toplumsal yapılarından dolayı şerh ve çekince koyarken, Türkiye’deki siyasi iktidar bu metni incelememiş midir? Yoksa Batı taklitçiliğini/Batı hayranlığını içselleştirmenin etkisiyle medeniyet projesi olarak gördükleri Avrupa Birliği’ne aşırı güven ve “Avrupa bize yanlış yapmaz” anlayışıyla mı hareket edilmiştir?

İstanbul Sözleşmesi, kutsal metin değildir. Pekâlâ, imza sürecinde itiraz edilebilir, en azından bazı maddelerine şerh konulabilirdi. Bu yapılmamış, üstelik sözleşmeye ön ayak olunmuştur. Buna rağmen eğer sözleşmeyi imzalamaktan dolayı pişmanlık duyuluyorsa sözleşmenin 80’inci maddesinde, “Her taraf istediği zaman Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne yapacağı bir bildirimle bu sözleşmeyi feshedebilir” denilmektedir. Yani mevcut iktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çekilebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün eski bakanlar kurulunun bütün yetkilerini haizdir. Tek imzayla istediğini yapabilme yetkisine de sahiptir. TBMM’de bir karar almak gerekirse Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu da yeterlidir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Siyami Akyel - Mesaj Gönder



Şehir Markaları

Siz de şehir markaları arasındaki yerinizi mutlaka alın...

+90 (212) 697 10 00
Reklam bilgi

Anket Akaryakıt fiyatları Erdoğan'ın imzası ile zamlandı! ÖTV zam kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tüm anketler