Avrupa Konseyi’nin dayatması İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan hükümet oldu. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yöneticilere millî aile yapımızı koruma görevi yüklemekteydi.
Bismillahirrahmanirrahim;
1948’de, Siyonist çete İsrail kurulduğu zaman, Türkiye onu ilk onaylayan ülkeler içinde yer aldı. Şimdi de, AK Parti, insanlığı tarihten silme projesi olan ve dünyanın hiçbir yerinde örneği bulunmayan iffetsiz hayatın benimsendiği, Avrupa Konseyi’nin dayatması İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan hükümet oldu. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yöneticilere millî aile yapımızı koruma görevi yüklemekteydi.
Sözleşmenin aile yapımızı çökertmeyi amaçladığı senelerdir anlatılır. AK Parti içinde bulunan, işin sonunun nereye varacağını gören, sorumluluk duygusuna sahip yazarlar da uyarmaya devam ediyor.
Yeni Şafak Yazarı Yusuf Kaplan’ın yazısının başlığı (03.08.2020), “Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’ni Çöpe Atmalı” şeklindeydi. “Bütün Feminist hareketlerin, eşcinsel oluşumların kalkış noktasının ‘cinsiyetsizleştirme’ ideolojisi olduğunu” söyleyen Kaplan; “Cinsiyetsiz bir cinsel kimlik inşa etmenin, ‘Sen’in verdiğin cinsiyeti kabul etmiyorum’ diyerek Yaratıcı’ya meydan okumak olduğunu” anlattı. KADEM’in sözleşmeyi benimseyen noktada durduğunu hatırlatarak, akıbetimiz konusundaki endişelerini dile getirdi: “Bu toplumu, son iki asır, o büyük yok oluş mevsiminde aile ayakta tuttu. Aileyi de güçlü, sarsılmaz akide. Akide çökerse, aile çöker. Aile çökerse, toplum ayakta duramaz. Toplum çökerse, ülke silinir gider tarihten.”
Hükümet’in kucağında büyüyen TÜGVA da; “Kadının korunması için hazırlanmış, fakat bu konuda etkili olmadığı açıkça görülen bir sözleşmede ısrar edilmemesini, toplumsal sorunları çözecek yeni çalışmalar yapılmasını” önerdi. (Basın açıklaması)
PROVOKATÖRLER DEVREDE
AVRUPA Konseyi’nin dayattığı sözleşmenin arkasında, dünyayı “tek devlet” halinde yönetmek isteyen güçler var. LGBTİ bünyesinde faaliyet gösteren Kaos GL’nin hazırladığı fon kataloğunda, Soros’un himayesindeki Açık Toplum Vakfı’nın, LGBTİ eylemlerinin arkasında olduğu anlatılıyor. ABD ve Batılı ülkelerin büyükelçilikleri de buna destek oluyor. Sema Maraşlı, 3 senedir LGBTİ kuruluşlarına, devlet kurumlarına, kadın STK’larına ciddi paralar aktarıldığını açıklıyor.
İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamak, Yahudi spekülatör, kadife devrimlerin arkasındaki George Soros’un ağına düşmek demektir. Kendini “fakir babası” olarak gösteren Soros, Doğu Avrupa’da nice oyunlar oynadı. Gürcistan ve Libya’da devrimler yaptı. FETÖ’nün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başta olmak üzere, 136 derneğe 17 milyon yardım gönderdiği belirlendi. Türkiye planları deşifre olan Soros’un aleti olmak ne büyük aldanış!
Avrupa Konseyi dayatması olan sözleşmeyi bugüne kadar dünyadaki 205 ülkeden 34’ü imzaladı. Hem de hiçbirinde müzakeresi yapılmadan. Dönemin İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in TBMM’deki oylama konusunda; “Vekil arkadaşlarımızın kahir ekseriyeti neye oy verdiklerini bilmeden el kaldırdılar” dediği gibi. Düşündürücü değil mi?
Avrupa Konseyi üyesi olduğu halde, şu ülkelerin sözleşmeyi imzalamayışları size bir şeyler anlatmıyor mu? İngiltere, Rusya, Azerbaycan, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Moldova, Bulgaristan, Ermenistan, Lihkeştayn, Çekya, Slovakya, Macaristan… Polonya ise, “Anne baba haklarını ihlâl ettiği, zararlı unsurlar içerdiği” (26.07.2020) gerekçesiyle sözleşmeyi reddetti.
TUZAĞA DÜŞMEYELİM
SAVUNUCULARI, sözleşmenin kadın ve aileyi koruduğunu iddia ediyor. Ama apaçık gerçekler aksini söylüyor. Sözleşmenin imzalandığı 2011 yılından bu yana cinayetler, aile faciaları, intiharlar artarak devam etti. Aile çöküşe geçti. Evlenmeler azaldı; boşanmalar çoğaldı. Rakamların dili bu! Kaldı ki, sözleşmede şiddeti önleyici, aileyi koruyucu tek madde yok.
Batılı uzmanlar da bunu söylüyor. Avrupa’da, hukukta otorite bilinen Prof. Dr. Andrew Tettenborn, “Sözleşmenin İngiltere’de ve diğer Avrupa ülkelerinde şiddeti önleyemediğini; gerçekte böyle bir amacı da bulunmadığını” açıkladı.
Türkiye Aile Meclisi İstişare Kurulu Üyesi Şükran Yılmaz, “İstanbul Sözleşmesi’ne katkı vermek geleceğe kurşun sıkmaktır” diyerek, sözleşmenin iptalini isteyen 36 büyük derneğin ismini saydı ve ekledi: “Sözleşmenin kadına yönelik şiddeti önlemekle alâkası yoktur. Kimse feministlerin hileli beyanlarının oyununa gelmesin.” (04.08.2020)
DİN-BİR-DER Genel Başkanı Muhittin Yıldırım, “İslâm gelince kadının statüsü yükseldi. İstanbul Sözleşmesi yükselen statüyü cahiliye seviyesine indirmektedir” diyerek TBMM’yi, siyasi partileri, milletvekillerini göreve çağırdı: “Türkiye mutabakat halinde ‘Aile Huzuru Sözleşmesi’ hazırlamalıdır.”
En onurlu tavır budur. Türkiye, insan onurunu yok sayan, kadına tuzak kuran, aileyi bitirmeye çalışan Batı’nın entrikalarına aldanamaz. Türkiye ile ilgili kanun ve düzenlemeleri milletimizin temsil mekânı olan TBMM yapar. Sözleşmede, kadın ve aile istismar edilmekte; zehir, bal diye yutturulmaya çalışılmaktadır. AK Parti yol ayrımında! Nasıl anılmak istediğine karar verecek.