Her şey Mısırlı gencin gözyaşları içinde deniz kıyısına inmesiyle başladı. Mısırlı gencin yanında birkaç pet şişe vardı. Pet şişelerin içine birkaç lokma gıda koymuştu. Amacı, aylardır Siyonistler tarafından ambargo altında tutulan Gazze’ye bir lokma ulaştırabilmekti. Elindeki pet şişeleri birer birer Akdeniz’in sularına fırlatırken şunları söylüyordu:

“Gazzeli kardeşlerim! Bizi affedin! Affedin! Bu yiyecekleri size ulaştırmaya gücümüz yetmedi!” Sonra bir pet şişe aldı ve, “Bu pet şişe, belki kıyamet günü beni kurtarır!” diyerek fırlattı. Her şişeyi fırlatırken bir cümle söylüyordu: “Allahım! Hz. Nuh’u dağlar gibi kocaman dalgaların arasında bir gemiyle taşıyıp kurtardığın gibi ne olur bu şişeyi Gazze’ye ulaştır! Allahım! Deniz de senin görünmez ordularından biridir! Denizi Hz. Musa’nın önünde ikiye ayıran Allahım! Ne olur bizim adımıza bu şişeyi Gazze’ye ulaştır!”

Gencin yalvararak pet şişeleri Akdeniz’e attığı görüntüler, önce sosyal medyaya düştü. Ardından 24 Temmuz 2025 Mısır’da yayın yapan el-Ğad kanalı bu videoyu yayınladı. Gencin bir eylem yapma ya da dikkat çekme amacı yoktu. Sadece Allah’a vereceği hesabın korkusuyla Akdeniz’e kadar inmişti. Ahirette kendisini kurtarmak için uçsuz bucaksız denize pet şişeler içinde gıda atıyordu. Bunların Gazze’ye ulaşması için de dua ediyordu.

Gazze, pet şişeye sığmaz

Mısırlı gencin Akdeniz sahiline inmesinin nedeni, sınırları aşıp Gazze’ye ulaşamamasıydı. Ancak görüntünün paylaşılmasından sonra insanlar, bu dehşetli manzarayı görüp sınırları aşmanın yollarını aramak yerine ellerine pet şişeler alarak sahillere ve limanlara koştu. Ağlayarak pet şişeleri atan gencin yerinde, tekbir getirerek zafer havasında eylem yapan göstericiler vardı. Sanki Gazze’ye bir somun ulaştırmanın yolu bulunmuş gibiydi. Mısırlı genci bir kişi anlamıştı ama o da yanlış anlamıştı. İşler daha da büyüdü.

Mısırlı gencin pet şişelerle ahiretini kurtarmaya çalışması üzerine mühendisler de harekete geçti -şaka değil-. Mısır’ın Refah sahilinden Gazze’ye doğru ölçümler yaptılar; dalgaları ve rüzgârı hesapladılar. Akdeniz’e düşen bir pet şişe ya da bidon su, yaklaşık dört km’lik bir eğimle ve 60 derecelik bir açıyla Gazze sahiline ulaşıyordu.

Uydudan görüntüler alarak Akdeniz’in maviliklerinde biriken çöplerin simülasyonlarını hazırladılar. Refah’taki kıvrımlı sahilden çöplerin Gazze’ye ulaşmasını raporladılar. Artık her şey hazırdı ve Gazze’ye bidonlarla gıda ulaştırılabilirdi.

Tasarımcılar, bilgisayar marifetiyle gıda konulacak yelkenliler çizdi. Televizyonlar asrın buluşunu haber yaptı. İlahiyatçılar “işte büyük cihad başlıyor” diye fetva verdi.

STK’lar yeni bir eylem şekli öğreterek kendilerine yol gösteren Mısırlı gencin gözyaşlarını plastiğe çevirdiler. Göz boyamak için yeni eylem şekline can havliyle sarıldılar. Pet şişeler zafer havasıyla birer birer suya atıldı. Vicdanlar rahatlamıştı.

Her kap, içindekini sızdırır

Pet şişeyle icat yapan mühendise, İsrail’i vuracak teknolojiyi üretmesi gerektiği öğretilmedi. Onu yöneten idareciye, ordusunu plastik değil demirden gemilerle, uçaklarla Siyonizm’in üzerine gümbür gümbür yürütebileceği öğretilmedi. Tasarımcıya, nasıl komik hale düşebileceği öğretilmedi. İlahiyatçı, zaten cihadın nasıl olacağını anlatamıyordu; yasak olduğu için değil, bilmediği için! Bundan dolayı hepsinin bilgisi, muhteşem bir plastik şişeye hapsoldu. Plastiğin içindeki bir avuç mercimek, kavgamızı, halimizi ve en önemlisi dünya düzeni ile ilgili tasavvurumuzu ortaya döktü. Pet şişe Gazze sahiline tesadüfen ulaştığında onu bulan gözü yaşlı balıkçı sevinçle Allah’a şükrederken benim utançla başımı yere eğmem bundandı.

Gidenlerin ardından ağlayarak bakanlar: Bekkâîn

Tebük Gazvesi’nde cihada katılamayan ama gözlerindeki yaşlarla meşhur olan yedi kişi vardır. Bunlara bekkâîn yani hıçkıra hıçkıra ağlayanlar derler. İbn Hibbân onları şöyle anlatıyor:

“Çok sıcak ve yerleşim yerlerinde kuraklık olduğu günlerde, gölgede oturmanın güzel geldiği ve meyvelerin olgunlaştığı bir mevsimde Rumlarla savaş hazırlığı başladı. Resulullah, tüm gazvelerine giderken hedefi saklı tutardı. Tebûk Gazvesi, bunun istisnasıdır. Mesafenin çok uzun olmasından ve savaş döneminin ağır şartlarından dolayı Tebûk için hazırlanmayı emretti. Zenginleri Allah’ın dini uğruna savaşacak mücahitler için para harcamaya ve onları teçhizatla donatmaya teşvik etti. Pek çok zengin, harcamada bulundu ve mükâfatını Allah’tan bekledi. Osmân b. Affân, bu uğurda çok büyük bir meblağ sarf etti. Ondan daha fazla infak edebilen yoktu.”

“Sonra bir grup Müslüman, teçhizat alacak paraları olmadığı için ağlayarak Resulullah’ın yanına geldi. Yedi kişiydiler. Onlara bekkâûn yani hıçkıra hıçkıra ağlayanlar dendi (İbn Hibbân, Sikât, II, 92). Resulullah’tan kendilerini savaş için donatmasını istediler. Çünkü fakirdiler; teçhizat alabilecek paraları yoktu. Hz. Peygamber’in de verebileceği bir şey kalmamıştı. Bunun üzerine Resulullah, onlara şu ayeti okudu: “…Kendilerini [teçhizat ve binitle] donatman için sana geldiklerinde ‘Sizi bindirecek, donatacak bir şey bulamıyorum’ dediğin ve bu [cihad] uğrunda sarf edecekleri bir şey bulamadıkları için hüzünlerinden gözleri yaş döke döke dönenlere de bir sorumluluk yoktur.” (Tevbe 9/92) Gidenlerin ardından ağlayarak bakan bu yedi kişiye bekkâîn dendi. Taberî, tefsirinde bunların isimlerini ve künyelerini tek tek aktarır. Peki Tebük’ün hangi ayda gerçekleştiğine dikkat ettiniz mi?

Yine ekim, yine sefer

Tebük Gazvesi, Ekim 630 yılında (Recep 9) gerçekleşti. Yine ekimdi, ekindi. Zordu ve yol uzundu. Düşman güçlüydü ve hava sıcaktı. Tebük Gazvesi’nin adı Kur’an’da “sâatü’l-usre” (zorluk zamanı) tabiriyle geçer (et-Tevbe 9/117). O gün cepheye koşanlar da vardı; olan bitene bakanlar da! Silah ve imkân bulamadığı için ağlayanlar da vardı; işbirlikçi münafıklar da! Bundan dolayı Tebük Gazvesi’ni anlatan ve münafıkları rezil eden âyetler indi. Bu nedenle savaşa “Gazvetü’l-fâdıha” yani “rezil eden savaş” adı verildi. Tebük, herkesin gerçek yüzünü ortaya koydu.

Aksa Tufanı başladığında 7 Ekim 2023 idi. Ambargoydu ve yokluktu. Zordu ve yol yoktu. Düşman güçlü ve hava sıcaktı. İş birlikçiler de vardı onuruyla ölenler de! “Yeni Dünya Düzeni Ne Der Hastalığı”na yakalanıp cihattan kaçanlar da vardı, “dolar yükselir” diye korkup düşmana yılışanlar da! Bir kez daha Ekim gelmiş ve bir kez daha tarih yaşanmıştı. Yahya Sinvâr şöyle demişti: “Gazze, İsrail’le normalleşen herkesi rezil (fâdıha) edecek! Tüm iş birlikçileri utandıracak! Davayı satıp taviz verenlerin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak!”