Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

Kraldan fazla kralcılık

Birincisi asla kraldan fazla kralcı olmamalıyız...

Çünkü dün sizin canınız pahasına savunduğunuz ve onun için mücadele ettiğiniz kişiler, ileride bir gün sizi şaşırtacak ölçüdeki bir muhabbetle, geçmişte sizin mücadele ettiğiniz kişileri kucaklayabilirler.

Çünkü "Başarı" kavramı görecelidir.

Bazı başarıların arkasında haksızlıklar, hukuksuzluklar ve demokrasi düşmanlıkları bulunsa bile, gün gelince bunlar unutulur ve elde kalan birikimlere bakılır.

Gereksiz Kavgacılık

İkincisi, asla tam olarak bilmediğiniz ve uzmanlık gerektiren konularda, "Dava adamı" rolünü benimseyip, sizi aşan tartışmalarda taraf olmayın...

Daha düne kadar aynı davanın neferleri olarak kavgalara giren insanların, bugün farklı cephelerde birbirlerinin düşmanları olabildiklerini görmezden gelmeyin.

Bırakın gereksiz kavgaları onlar yapsın.

Siyaset de Bir Meslektir

Üçüncü olarak da "Siyaset"in de bir meslek olduğunu asla unutmayın.

Bütün mesleklerin olduğu gibi siyasetin de kuralları ve kendi içindeki dayanışma mekanizmaları vardır.

Siz siyasetçi olmadığınız halde, bir cepheyi desteklemek için karşı bir cepheyle kavgalara girerken, bir de bakarsınız ki karşıt siyasetçiler uzlaşır ve siz karaya vurmuş balık gibi açıkta kalabilirsiniz.

Sonuç olarak da hiç gerekmediği halde veya gereksiz yere arkadaşlarınızla, meslektaşlarınızla ve en yakınlarınızla bile düşman olabilirsiniz.

Zayıf Bellekler

Çok partili demokrasiye geçtiğimiz günden bu yana gerek iç gerekse dış siyasette ders alınması gereken çok sayıda olay yaşadık.

Ancak belleklerimiz ne yazık ki çok güçlü değil ve yazılı hafızamız pek yok...

Bu nedenle her yaşanılanı sanki ilk defaymış gibi izliyoruz.

Yani artık bu kötü alışkanlığımızı terk etmeyi deneyelim ve almamız gereken dersleri hatırlamaya çalışalım.

Mehmet Akif Ersoy’un dizelerini hep aklımızda tutalım...

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?..”

Aynen böyle oldu.

Zorluklar içinde kurulmuş devletimiz geçmişteki süreçleri unuturcasına 1950’de iktidarı eline alan Menderes Hükümeti ile ilk borçlanmalara tekrar başladı.

Türkiye’nin geliştiğini gören Batılılar borç vermeyi kestiğinde, daha sonra asılacak olan Fatin Rüştü Zorlu, İsmet İnönü zamanından kalma altınları bozdurmuş ve yarım kalan yatırımların bitirilmesini sağlamıştır.

Lakin bir defa daha faizci sistemin ağına düştünüz mü çıkması öyle kolay olmamaktadır. Altınların bitmesi ile 1958 yılında büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiştir. Hükümet bunun üzerine yüzde 200 üzeri devalüasyon ile Türk Lirası’nı değersizleştirdi.

Sonra ne oldu?

Daha sonra olan müdahale ve ihtilallerden sonra Türkiye, kapalı ve daha dikkatli bir ekonomi altında içe kapanmak zorunda kaldı.

(Devamı var)