MÜRSELÂT - MULKİYÂT ilişkisine bakmıştık…
Sonra ÂSIFÂT-NÂŞİRÂT ile devam etmiştik…

“Âsıfât” ve “Nâşirât”tan sonra “Fârikât” kelimesi gelmektedir ve biz de önceki iki yazımızdan itibaren bu kelime üzerinde durmaya başlamıştık. (Mürselat Suresi, 77/1-6)
Kaldığımız yerden devam ediyoruz…

Hizmette Tedris, Terbiye, İrşat ve Tâlim vardı.
Bu dört kutbu birbirine bağlayan hizmetler olmalıdır. Tedris ile Terbiye arasında “tescil” yani noterlik vardır. Tüm sözleşmeler yazılarak topluluğun hafızasına alınır. Terbiye ile İrşat arasında “kontrol” vardır. Üretilenlerin yaşama ile ilgili olup olmadığı, ihtiyaçları giderip gidermeyeceği bu kurum tarafından gerçekleştirilir. Buna “tespit” diyoruz. Olanı olduğu gibi tespittir. Terbiye ile Atılım arasında ise “tahkik” vardır. İddiaların doğru olup olmadığı soruşturularak tahkik edilir. Nihayet Talim ile Tedris arasında “tahkimin tescili” vardır. Bunlar kaydedilir ve saklanır, gerektiğinde ibraz edilir.
***
EkonomiNİN dört kutbu Mal, Para, Emek ve Yapılar idi. Çarşılarda imalat yapılabilmesi için halktan “emek” gelmelidir. Pazardan “ham madde” gelmelidir. Bankadan da “sipariş” gelmelidir. Bunlara dayanılarak “imalat” yapılır. Şantiyede de inşaat yapılabilmesi için pazardan “inşaat malzemesi”, halktan “artık emek” ve bankadan da “çalışma kredisi” gelmelidir. Bunlar birleşince “inşaat” yapılabilmektedir. Öyleyse mal ile emek arasında “ham madde”, para ile emek arasında “sipariş kredisi”, mal ile yapı arasında “malzeme”, para ile inşaat arasında “çalışma kredisi” verilmelidir. Bu  kredilendirme ve satın almalar hangi malzemelerin nerelerde kullanılacağını, hangi emeğin nerelerde harcanacağını belirler ki; burada “seçicilik” açıktır.
***
HayatIN kutupları olarak Işık alışı ve Isı verişi, Madde alışı ve Madde verişi idi.

Bunların canlılığı oluşturması için her şeyden önce irsiyet var olmalıdır. Yani yavrular ana babasına benzemelidirler. Bu yeterli değildir. Değişik şartlarda uyum sağlamalıdırlar. Yani bir taraftan atalarına benzeme, diğer taraftan da çevreye uyumlu olma ile farklılaşma durumu vardır. Bu olay insanlarda son derece belirgindir. Tüm insanlar insan olarak birbirine benzer ama sima olarak hiç kimse hiç kimseye benzemez. İnsanın insana benzemesiyle insan diğerlerinden ayırt edilir. Simanın farklı olmasıyla da insanlar arasında ayırt etme ortaya çıkar. Burada her ikisi de madde ile yapılmakta ve doğuşla ilgilidir. Dolayısıyla ışık alışı ile madde alışı arasında “irsiyet”, madde alışı ile ısı verişi arasında “uyum” söz konusudur. Diğer taraftan yeryüzü yaratılmıştır ve yok olacaktır. Hayat evrime tabidir ve nesiller inkıraz etmektedir. Evrim ve inkıraz da bir “seçicilik”tir. İnkıraz güneş enerjisinin tükenmesi ile ilgilidir. Evrim ise ısının oluşması sonunda meydana gelmektedir. Böylece ışık ile atık arasında “inkıraz”, atık ile ısı arsında “evrim” vardır. Yani hayat daha üstün bir hayatın oluşması için sona ermektedir.
***
Usul ilmiNDE seçiciler “istimal” olarak adlandırılır. Vaz’ ile dil oluşur. İstimal ile dil kullanılır. Konuşan kimse kelimeleri seçerek kullanır. Cümleleri ayırt ederek söyler. Dinleyen de seçilen kelimelerle konuşanın kastını anlar. Buradaki anlama vaz ile değildir. Muhkem ile Nas arasında “hakiki sarih”, Nas ile Müteşabih arasında “mecazi sarih”, Müteşabih ile Müşkül arasında “kinayeli mecaz”, Muhkem ile Müşkil arasında “kinayeli hakikat” vardır. Hakikat demek, bir kelimeyi bir cümle içinde kullanılmadan da anlaşılan manadır. Cümle olarak da herkesin aynı şey anladığı manadır. Kullanılan cümle içinde kelimede anlaşılan değişik manadır. Mecazda kelime hakiki manasını kaybeder. Sarih de hakikat gibidir. Yani söylendiği gibi anlaşılan manadır. Ancak yine ifade ettiği cümlelerin gereği anlaşılan manadır. “Güneş doğdu” dediğinizde aynı zamanda “aydınlık oldu” demiş olursunuz.
(Devamı var; İLİM ve FIKIH ile devam edeceğiz.)