Kabul etmeliyiz ki, dijital afyon çağında artık ülkeler

birbirini fiziki olarak işgal etmiyorlar. Askerlerini bir ovaya dizip,

birbirleriyle karşılıklı olarak vuruşmuyor, savaşmıyorlar. Artık kültürel işgal

dönemi başladı. Dünyanın bir ucunda üretilen değer veya başka bir şey, gerek

medya aracılığıyla, gerek teknolojik araç gereçlerle anında evimizin bir

köşesine yerleşiveriyor. Dünyanın öbür ucunda üretilen bir kültürel virüs,

insanların yaşam biçimlerine köklü şekilde etki edecek biçimde, farklı

kılıklarla hayatımıza giriveriyor. Bir film, bir dizi, bir tiyatro, bir şarkı,

bir dans türü, bir reklam kılıktan kılığa bürünerek, insanlarımızın kültürel

kodlarında ve genetik yapılarında değişimlere yol açıyor.

Kendi tarihine yabancı, kendi tarihsel mirasından

habersiz, tarih bilincinden azade insanlarımız, bu afyonlama harekatı ve

manipülasyon karşısında, tutunacak hiçbir dal bulamıyorlar. Zira özellikle

Cumhuriyet tarihi boyunca, bu ülkenin genetik kodlarında var olan değerleri

ortaya koyan, bu toprakların sesi olabilecek nitelikte kültür insanları

yetiştirme noktasında da müthiş bir kısırlık çektik. Bir şekilde bir sanat

dalının zirvesine yerleşmiş olanlar da, bu ülkenin manevi donanımlarına, bu

ülkenin ahlâk değerlerine ve İslam dan beslenen unsurlarına savaş açmış bir

görüntüde beyanatlar vererek, hem prim yapmaya çalıştılar, hem de marjinal

olduklarını ortaya koyma çabası içine girdiler.

Örneğin, piyanist Fazıl Say ı ele alalım Dünya müzik

düzleminde adı ve sanı duyulmuş diye, sürekli manevi değerlerimize

saldırmasıyla, manevi donanımlarımızı tahkir etmesiyle farklı ve marjinal

olduğunu ortaya koymaya çalışan Say, geçtiğimiz günlerde 10 ay hapis cezasına

çarptırıldı. Yani, İslami değerleri rencide etmeye çalışması dolayısıyla bir

cezaya muhatap oldu.

Geçtiğimiz süreç içinde, bu ceza davasının görüldüğü

günlerde, Fazıl Say ı arkalayan ve onun gibi düşünenlerin, Bizi de Fazıl

Say ın pankartıyla mahkeme önüne doluştuklarını da görmüştük.

Neden Türk müziği, Kapıkule nin dışına çıkamıyor Neden

sinema eserlerimiz dünyanın en prestijli film festivallerinde, yüzümüzü

ağartacak ödüller kazanamıyor Neden bir romancımızın eseri, dünyanın her

köşesinde tiraj rekorları kıramıyor Neden bir tiyatro eserimiz, Amerika nın en

prestijli bir tiyatro salonunda sahnelenemiyor

Sebep işte budur Aydın yabancılaşması Sözde aydınların

hayatımıza müdahale etmeye kalkıştığı kadar, kendi sanatlarıyla ilgilenmemesi,

dünya ölçeğinde zirve noktaya gelebilmek için değil, kendi kendilerini tatmin

eden yapımlar ortaya koymaya çalışması.

Bizleri, yıllardır aynı isimlere mahkûm ettiler Bizleri,

hep aynı tınılarda, ezgilerde ve laf salatası pop müziklerle avuttular.

Bizleri, sanat diye kendilerinin bile inanmadığı tiyatro eserleriyle uyuttular.

Bizleri, reyting getiriyor diye hep aynı terane olan dizilerle, yapımlarla

afyonladılar. Bizleri, kendi sanat bataklıklarında, kendi karanlık

koridorlarında, kendi örümcek ağlı zihinsel yapılarında mahkûm ettiler.

Türkiye, bu sanatçı prototipiyle devam ettiği müddetçe,

hiçbir değerimiz dünya genelinde kabul görmeyecektir. Bu manipülasyon devam

ettiği sürece, tüm sanat kollarımızda meyve vermeye çalışan genç neslin de önü

tıkanacak, genç sanatçı adaylarımız da bu aydın yabancılaşması kısır döngüsünün

içinde hapsolup gidecektir.