Bir fidenin toprağın bağrına gömülmesi bir nutfenin anne rahmine düşmesine benzer.

Daha sonra o fide bir insanın anne karnında dokuz ay kaldığı gibi gelişimini tamamlayana kadar o korunaklı ve güvenli bölgede kalır.

Zamanı geldiğinde, o küçük fidenin ilk filizi, toprağın karanlığından sıyrılıp gün yüzüne çıkarak, yepyeni bir hayata gözlerini açar. Tıpkı bir insanın doğarak dünya hayatına gelmesi gibi…

Gözlerini yeni bir hayatın penceresine açan filiz; zamanla büyür, gelişir, olgunlaşır ve nihayetinde koca bir ağaca dönüşerek, hayatın meyvelerini sunar. Bu süreç, bir insanın bebeklik, çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılık evrelerinden geçmesi gibi hayatın döngüsünü yansıtır.

O ağaçtan toprağa düşen her bir meyve, yeni bir hayatın ve yeni bir döngünün başlangıcına vesile olur. Tıpkı hayatın devamlılığı için insanın evlenip, çocuk sahibi olması gibi…

O meyve veren ağaç artık vadesini doldurana kadar bekleme/sürekli olgunlaşma evresine girmiştir. Vadesini doldurduğunda ise tekrar geldiği yere toprağa yani aslına geri döner. Tıpkı bir insanın hayatının sonuna gelip, bu dünyadan asıl vatanına göçmesi gibi…

Ne kadar da tuhaf değil mi?

Bazen ayaklarımız altında ezilen ufacık bir fideciğin işaretinde, kendi kısacık ömürlerimizi tahayyül ve tasavvur etmemiz…

O ufacık fidede, koca bir evrenin, hayatın tüm döngüsünün, doğumun, büyümenin, olgunlaşmanın ve ölümün izlerini görmek…

Ve o izlerin, kendi hayatımızın izleriyle ne kadar da benzediğini fark etmek…