Birinci ve İkinci Dünya Savaşının baş tetikçisi olan Churchill kendisinin hakiki ve gerçek bir Siyonist olduğunu söylemiştir. Bununla iftihar etmiştir. Obama’nın yardımcısı Joe Biden gibiler de zaman zaman böyle sakar laflar ediyorlar. Lakin mahrem sohbetlerinde Siyonistlerden veya Yahudilerden yaka silkiyor ya da yakındıkları rivayet edilmektedir. Bu da mümkündür. Bununla birlikte, Churchill’in Araplarla ilgili sözleri yenilir yutulur cinsten değildir. Çanakkale Savaşı sırasında İngilizler Yahudilerden bir katır birliği oluşturmuşlardır. Bizim Kore Savaşına Mehmetçik sevk etmemiz gibi Birinci Dünya Savaşı sırasında Churchill yine Filistin cephesine bir Yahudi tugayı sevk etmek istemiştir. Bu tugay ona göre ilerideki Yahudi devletinin ordusunun çekirdeği olacaktır. Bazıları Churchill’e bunun tehlikeli bir fikir olduğunu ve Arapları İngilizlerin aleyhine kışkırtacağını söylerler. General Wivel’in haklı itirazlarına kulak asmaz, dinleme zahmetine bile katlanmaz. Ne dese beğenirsiniz, hiç düşünmeden şunu söyler: Bir tek Arap köpeği bile havlayamaz! Hatıratında, Yahudi Ajansının o dönemki Başkanı Weizmann’a Wivel’e rağmen bir Yahudi tugayı kurmasını emreder. Kabaca Churchill Arapları köpeğe benzetmektedir. Ona ve benzerlerine göre Araplar sadece sopadan ve kötekten anlar. Lisan-ı haliyle şu deyimi mırıldanır gibidir: Nush ile uslanmayanı etmeli tektir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Yahudileri tarihte hep sahte Yahudiler ve dönekler kurtarmıştır. Bunlardan birisi de Churchill’dir.
*
Churchill’in haleflerinden Reagan’ın nazarında da Araplar köpektir. Kaddafi ile yıldızlarımız hiç barışmamıştır. Bununla birlikte Reagan, Kaddafi Arap olduğundan dolayı 1986 yılında karargahına saldırdığında televizyondan ona ‘köpek’diye hitap etmiştir. Bu ifade artist bozması Reagan’ın seviyesiz seviyesini göstermektedir. Reagan da Churchill’in izinden gitmiş ve Arapların köpek olduğunu ve sadece sopadan ve kötekten anladığını savunmuştur. Onların teorisyenlerinden Bernard Lewis de öyledir. Şahin Alpay onun bu yöndeki yalpalamalarını şöyle not etmiştir :” 11 Eylül’den sonra Lewis, Bush yönetiminin Ortadoğu politikalarının fikir babalarından biri olmakla kalmamış, İslamofobi’nin Batı’daki baş körükleyicilerinden biri haline gelmiştir. 28 Temmuz 2004’te Alman Die Welt dergisine verdiği mülakatta şunları söylemiştir: “Yüzyılın sonuna kadar Avrupa’ya İslam hakim olacaktır... Avrupa Arap batısının, Magreb’in bir parçası haline gelecektir.” 31 Ekim 2005 tarihli The New Yorker dergisine göre de Lewis, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’e şu tavsiyede bulunmuştur: “Araplara yapılması gereken şeyin iki gözleri arasına büyük bir sopayla vurmak olduğuna inanıyorum. Onlar yalnızca güce saygı duyar.” Tepkiler üzerine dergiye gönderdiği açıklamada da Lewis, “Evet, Arapların yalnızca güce saygı duyduklarını düşündüğüm doğrudur” demiştir. İslam ile ilgili yukarıda aktardığım olumlu değerlendirmeyi söz konusu makalenin son baskısından çıkarmış olması dikkatlerden kaçmamıştır. (Bkz: Ian Buruma, The Two Minds of Bernard Lewis, The New Yorker, 14.06.2004)..”
*
Şimdi galiba deveran tersine dönüyor. İsrail’in Türkiye’den özür dilemesini değerlendiren isimlerden birisi olan İsrail’deki Arap milletvekillerinden İbrahim Sarsur, İsrail’in ancak güç dilinden anlayacağını ve alttan almanın bir yarar taşımayacağını ifade etmektedir. Medenilere galebe ikna iken vahşilere galebe kötek ile olmalıdır. Şimdinin dünyası, kendilerini medeni gören vahşilerin dünyasıdır. Hüsnü Aktaş Hoca’nın Medeni Vahşet kitabının başlığı da bu gerçeği yansıtıyor ve ona tercüman oluyor.