Etrafımızda o kadar çok kötülük varken neden iyiliğin hâkim olmasını isteyenler yani daha özelimizde düşünürsek iyiliğin temsilcisi olması gereken biz Müslümanlar bu sorunlara çözüm üretemiyoruz. Bunu sadece bireysel anlamda yaşananlar olarak değerlendirmemek lazım. Hem ferdi ve toplumsal ilişkilerimizde hem de siyasetimizde, yönetim tarzımızda ve uluslararası ilişkilerde yaşanan her türlü olumsuzluklara karşı çareler üretemediğimiz aşikâr. Ve bizler bu konuyu ne kadar dert ediniyoruz, biraz kendimizi muhasebe etmeliyiz. Çünkü Müslümanlığımızın temel mottosu kötülükle mücadele ve iyiliği hâkim kılmak şeklinde formüle ettiğimiz “emr-i bil maruf ve nehy-i ani’l münker” ilkesidir. Kötülük, bireysel düzeyden küresel ölçeğe kadar her yeri kuşatmışken, Müslümanların buna karşı anlamlı bir direnç geliştirememesi ciddi bir sorgulamayı zorunlu kılıyor.
Bu sorgulamayı hem birey hem de toplum açısından değerlendirmeye açabiliriz. Ferdi olarak en büyük sorun, Müslüman algılayışı içerisinde eylem ahlak bütünlüğünün kaybedilmesidir. Çünkü Müslümanlık sadece bireysel bir ibadet ve ritüeller dizisi değil, aynı zamanda toplumun inşasına yönelik kapsamlı bir ahlaki teklif sunar. Buna karşın günümüz Müslümanlığının dinle kurduğu ilişki, çoğu zaman ritüellere ve şekli amellere indirgenmiş durumdadır. Örneğin salih amel dediğimizde aklımıza ilk namaz, oruç, hac vb. gibi eylemler gelmektedir. Hâlbuki salih amel kavramının içeriğini öncelikle toplumsal sorumluluk, adaletin tesisine katkı, mazlumun yanında durmak, haksızlığa karşı ses yükseltmek gibi ahlâki eylemler oluşturmalıdır.
Ancak bugünkü vasatta, bu amellerden ahlâki yönü soyutlanmış, ibadetler bir nevi otomatik tekrar hâline getirilmiştir. Böyle olunca da İslam, bireyi dönüştürmeyen; birey üzerinden toplumu dönüştüremeyen bir din haline gelmiştir. Neticede şekli olarak dindar görünen bireyler, ahlâki açıdan tutarsız, toplumsal sorumluluk bilincinden yoksun, hatta kimi zaman zulme ortak ya da sessiz kalan kimliklere dönüşebilmektedir. Bu da “dindarlık” ile “iyilik” arasındaki bağın kopmasına ve İslam’ın temel ilkelerinden biri olan marufu emretme misyonunun işlevsizleşmesine yol açmaktadır.
Müslüman toplumlar nezdinde iyiliği hâkim kılabilecek zeminin inşa edilememesindeki en büyük etken Müslümanların ortak hareket edebilme kabiliyetini kaybetmeleridir. Bunun çeşitli sebepleri vardır ama en önemli sebebi Müslüman toplumlarındaki parçalanmışlıklardır. Bu parçalanmışlık, sadece coğrafi sınırlarla kalmamış, aynı zamanda zihinsel ve sosyolojik düzeyde de derin ayrışmalara neden olmuştur. Etnik kimlikler, mezhebi ayrışmalar ve siyasi farklılıklar, Müslümanlar arasındaki dayanışmayı tahrip eden temel unsurlar hâline gelmiştir.
Bu vasatta Müslümanlar, kendi iç mücadeleleriyle meşgul olmaktan, dışarıdan gelen kötülüklerle mücadele edecek enerji ve zamanı bulamamaktadır. Hatta kimi zaman, içsel çatışmalar öyle bir seviyeye ulaşmaktadır ki, bu çatışmalar bizzat kötülük üretme mekanizmasına dönüşebilmektedir. Müslüman toplumlar kötülükle mücadele etme noktasında bir irade ortaya koymak istese bile; farklılıkların düşmanlaştırıldığı bir ortamda Müslümanların birleşerek, kötülüğün örgütsel gücüne karşı durabilecek ve iyiliği esas alan örgütsel bir yapıyı oluşturması oldukça güçtür.
İyiliği hâkim kılabilecek bireysel ve toplumsal bir anlayışı inşa etmenin yolu, zihinsel mesafelerin kapanmasından geçmektedir. Bireysel düzlemde Müslümanlar İslam’ın vaaz ettiği ahlâki ilkelerle eylemleri arasına kurulan engelleri aşmayı başarmalıdır. Dinin lafzından çok ruhunu, şekillerinden çok amacını kavramaya yönelmelidir. Bu yöneliş, ibadetleri içselleştirilmiş ahlaki davranışlara dönüştürmenin anahtarı olacaktır.
Toplumsal düzeyde ise farklı mezhep, etnik ve ideolojik gruplar arasında önyargılardan arınmış, karşılıklı güvene dayalı bir iletişim hattı kurulması elzemdir. Ortak acılar, ortak değerler ve ortak tehditler, Müslümanlar arasında yeniden bir dayanışma zemini inşa edebilir. Bu zeminde inşa edilecek ittifaklar, sadece teolojik tartışmaları değil, aynı zamanda eğitim, kültür, ekonomi ve siyaset gibi alanları da kapsamalıdır.