İsrail'in Filistin'e yönelik saldırı ve manipülasyonları son yıllarda sosyal medya ve geleneksel medya üzerinden yürütülen bilgi akışını kontrol altına alma çabalarıyla dikkat çekmektedir. Bu stratejiler Filistin yanlısı söylemlerin geniş kitlelere ulaşmasını engellemek ve dünya kamuoyunda İsrail yanlısı bir algı yaratmayı hedeflemektedir. Özellikle sosyal medya platformlarında yapılan sistematik içerik kaldırma talepleri, gölge yasaklama uygulamaları ve dezenformasyon kampanyaları bu çabaların bir parçası olmuştur. Ancak tüm bu dijital engellemelere rağmen, Filistin yanlısı söylemler dünya genelinde daha da güçlenmiş, özellikle genç nesiller arasında büyük bir destek kazanmıştır. Sosyal medya üzerindeki #FreePalestine ve #GazaUnderAttack gibi etiketlerin geniş yankı bulması Filistin davasına yönelik küresel dayanışmanın ve kamuoyu desteğinin dijital sansüre rağmen engellenemediğini açıkça göstermektedir.
İsrail’in Dijital Sansür Stratejileri ve Sosyal Medya Üzerindeki Kontrolü
İsrail, Filistin’e yönelik sansür politikalarını geleneksel medyadan sosyal medya platformlarına kadar genişleterek yıllar içinde daha belirgin bir dijital kontrol stratejisi geliştirmiştir. Bu sansür mekanizmaları Filistin’de yaşanan insani krizlerin dünya kamuoyuna aktarılmasını engellemeyi ve İsrail yanlısı bir söylem oluşturmayı hedeflemektedir. İsrail’in dijital sansür çalışmaları hem eleştirel sesleri bastırmak hem de Filistin’e yönelik saldırıları gizlemek amacıyla uygulanmaktadır. Sosyal medya platformları da bu sansür politikalarının önemli bir parçası haline gelmiştir. 7 Ekim 2023’te başlayan İsrail-Hamas çatışmalarında bu strateji daha yoğun bir şekilde uygulanmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ekim ve Kasım 2023 arasında Instagram ve Facebook'ta 1.050'den fazla Filistin yanlısı içeriğin kaldırıldığını rapor etmiştir. Bu içeriklerin yalnızca biri İsrail’i desteklerken geri kalan 1.049 içerik barışçıl Filistin yanlısı mesajlar içermektedir. Bu, sansürün ne kadar tek taraflı uygulandığını gözler önüne sermektedir (Human Rights Watch, 2023).
İsrail’in sosyal medya platformlarındaki sansür uygulamaları sadece içerik kaldırma talepleriyle sınırlı kalmamaktadır. "Gölge yasaklama" adı verilen bir yöntemle, Filistin yanlısı içeriklerin görünürlüğü azaltılmakta ve geniş kitlelere ulaşması engellenmektedir. Özellikle #FreePalestine gibi etiketlerle yapılan paylaşımlar bu sansüre maruz kalmaktadır. Örneğin, Emir El-Hatatbeg gibi bazı Filistin destekçileri, Instagram’daki içeriklerinin savaş öncesine kıyasla çok daha az kişiye ulaştığını bildirmiştir. Paylaşımları, savaş öncesinde milyonlarca kişiye ulaşırken, savaş sırasında bu sayı 160.000 kişiye kadar düşmüştür (Human Rights Watch, 2023). Meta (Facebook ve Instagram) gibi platformlar, İsrail’in Siber Birimi’nin içerik kaldırma taleplerine büyük ölçüde uyum sağlamıştır. 2021 yılında İsrail’in Siber Birimi, Meta’ya 5.990 içerik kaldırma talebi iletmiş ve bu taleplerin %82’si kabul edilmiştir. 2023’te ise bu oran %94’e kadar çıkmıştır. Özellikle Ekim 2023’teki savaş sırasında, İsrail hükümeti Meta’ya 9.500 içerik kaldırma talebi göndermiş ve bu taleplerin %60’ı kabul edilmiştir (Human Rights Watch, 2023).
Dijital sansür stratejilerinin yanı sıra İsrail hükümeti CyberWell ve Act-IL gibi dijital örgütleri kullanarak çevrimiçi dezenformasyon kampanyaları yürütmektedir. Bu örgütler Filistin yanlısı içeriklere karşı yapay zekâ ve sahte sosyal medya hesapları aracılığıyla geniş çaplı bilgi savaşı faaliyetlerinde bulunmaktadır. İsrail’in medya ve sosyal medya üzerindeki sansür stratejileri, dijital platformlar ve geleneksel medyada ciddi bir bilgi akışı engeline yol açmaktadır. Ancak, bu yoğun sansür çabalarına rağmen, Filistin yanlısı içerikler sosyal medyada geniş bir kitleye ulaşmakta ve kamuoyunda güçlü bir destek bulmaktadır. Özellikle TikTok’ta #StandWithPalestine etiketi yaklaşık 4.8 milyar görüntülenmeye ulaşırken, #StandWithIsrael etiketi sadece 600 milyon görüntülenme almıştır. Bu durum, İsrail’in dijital bilgi savaşı çabalarının her zaman etkili olamadığını ve Filistin’e yönelik küresel desteğin güçlü bir şekilde devam ettiğini göstermektedir (Wired, 2024).
Askeri Sansür ve Eleştirel Basına Yönelik Baskılar
İsrail’in Filistin'e yönelik askeri operasyonları süresince uyguladığı sansür ve medya üzerindeki baskılar özellikle Gazze savaşı sırasında daha da yoğunlaşmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) ve güvenlik birimlerinin medya kuruluşlarını tüm materyallerini yayınlanmadan önce sansüre göndermeye zorladığı bilinmektedir. Bu uygulama, İsrail hükümetinin kamuoyuna yansımaması gereken haberlerin kontrol altına alınması için oluşturulmuş güçlü bir mekanizmadır. The Intercept tarafından elde edilen belgeler, İsrail ordusunun medya kuruluşlarına “güvenlik durumu” ve “yoğun medya kapsamı” gerekçesiyle tüm materyalleri sansür kuruluna sunmalarını zorunlu kılan bir emir yayımladığını ortaya koymaktadır. Bu emir, İsrail'in medya üzerindeki sıkı kontrolünü güçlendirmekte ve eleştirel haberlerin yayınlanmasını engellemektedir.
Özellikle Gazze savaşı sırasında, İsrail’in ulusal güvenlik bahanesiyle eleştirel medya kuruluşlarını susturduğu sıkça dile getirilmiştir. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger İsrail’in bu uygulamalarını “medya çoğulculuğuna ve halkın bilme hakkına yönelik açık bir saldırı” olarak nitelendirmiştir. Bellanger, İsrail’in medya üzerindeki baskılarını özellikle de uluslararası medyanın Filistin konusunda bağımsız haber yapmasını engelleme girişimlerini eleştirmiş ve bu durumun dünya kamuoyunun çatışmalar hakkında bilgilendirilmesini ciddi şekilde engellediğini belirtmiştir (The Intercept, 2023).
İsrail'de askeri sansür uzun yıllardır uygulanmakta olan bir sistemdir. 2023 yılı bu sansür mekanizmalarının en yoğun uygulandığı yıllardan biri olmuştur. İsrail Askeri Sansürü, bu yıl içinde 613 makalenin tamamen yayınlanmasını yasaklamış, 2.703 makaleyi ise kısmen sansürlemiştir. Bu rakamlar 2011’den bu yana kaydedilen en yüksek sansür oranlarını temsil etmekte ve askeri sansürün İsrail’de ne denli sıkı bir şekilde uygulandığını ortaya koymaktadır (Wired, 2024). Özellikle Gazze’ye yönelik askeri operasyonlar sırasında, medya üzerindeki bu sansürler gazetecilerin bağımsız haber yapmalarını engelleyerek, savaşın insani boyutlarının dünya kamuoyuna tam anlamıyla yansıtılmasını önlemektedir.
Bilgi Savaşları ve Propaganda Faaliyetleri
İsrail’in dijital sansür stratejileri sadece içerik kaldırma ve sansürleme çabalarıyla sınırlı kalmamaktadır. İsrail aynı zamanda Filistin yanlısı içerikleri etkisiz hale getirmek ve kendi söylemlerini yaymak amacıyla dijital örgütler ve yapay zekâ araçları kullanmaktadır. Bu bağlamda İsrail hükümeti tarafından desteklenen CyberWell ve Act-IL gibi dijital örgütler, Filistin’e yönelik dayanışma hareketlerini bastırmak amacıyla çevrimiçi platformlarda dezenformasyon kampanyaları yürütmektedir. CyberWell, eski İsrail istihbarat yetkilileri ve askeri güçleriyle bağlantılı kişilerden oluşan bir ekip tarafından yönetilmektedir ve bu ekip Filistin’e yönelik dijital savaşta önemli bir rol oynamaktadır (The Intercept, 2023).
Bu örgütler, Filistin yanlısı içerikleri hedef almak ve bu içeriklerin geniş kitlelere ulaşmasını engellemek için yapay zeka teknolojilerinden ve sahte sosyal medya hesaplarından faydalanmaktadır. İsrail’in Siber Birimi ile iş birliği içinde olan bu kuruluşlar, özellikle sosyal medya platformlarında Filistin yanlısı içerikleri kaldırmak veya görünürlüğünü azaltmak için çeşitli taktikler kullanmaktadır. Act-IL gibi kuruluşlar Siyonist söylemleri destekleyen içerikleri yaymak için organize troll ve aktivist gruplarını yönlendirmekte ve Filistin yanlısı hareketlere yönelik taciz ve zorbalık kampanyaları düzenlemektedir (Human Rights Watch, 2023). Bu dijital bilgi savaşları, Filistin’e yönelik eleştirilerin ve insan hakları ihlallerinin dünya genelinde duyulmasını engellemek için yürütülen bir stratejinin parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Medya ve Kamuoyunu Kontrol Etme Çabaları
İsrail'in Gazze'ye yönelik operasyonları sırasında medya özgürlüğüne yönelik ciddi ihlaller yaşandı. İsrail'in Gazze Şeridi'nde gazetecilere karşı yürüttüğü saldırılar medya kuruluşlarının yok edilmesi ve gazetecilerin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Bu süreçte uluslararası basının bağımsız haber yapma yeteneği büyük ölçüde kısıtlandı. İsrail'in medya üzerindeki baskıları, özellikle Gazze'deki gerçeklerin dünya kamuoyuna tam anlamıyla yansıtılmasını engellemek üzere sistematik bir sansür mekanizması oluşturdu.
Gazetecilere Yönelik Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) raporlarına göre, İsrail’in Gazze'deki medya kuruluşlarını hedef aldığı pek çok saldırı gerçekleşti. Bu saldırılar sırasında, İsrail hava saldırıları sonucunda 50'ye kadar medya kuruluşunun tamamen veya kısmen yok edildiği bildirilmiştir. Özellikle Gazze’deki ana haber kaynaklarından olan 24 radyo istasyonunun ya bombardımanlar ya da yakıt tedariğinin kesilmesi nedeniyle susturulduğu rapor edilmiştir (RSF). Bu, bölgedeki basın özgürlüğüne doğrudan bir saldırı olarak görülmektedir.
Gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar da dikkat çekicidir. 19 Ekim 2023'te Han Yunus'taki Nasır Hastanesi yakınlarında BBC, Reuters, El Cezire, AFP ve diğer yerel haber ajanslarına ait ekiplerin geçici çadır merkezleri bir İsrail hava saldırısıyla imha edilmiştir (RSF). Bu saldırılar sadece gazetecilerin fiziksel güvenliğini tehdit etmekle kalmamış, aynı zamanda Gazze’deki gelişmelerin dünya kamuoyuna aktarılmasını da ciddi ölçüde zorlaştırmıştır. Gazze’deki bu tür saldırılar İsrail’in gazetecilere yönelik kasıtlı ve sistematik bir sansür uygulaması olarak değerlendirilmektedir.
Uluslararası basın, İsrail’in bu sansür mekanizmalarına karşı tepkisiz kalmamıştır. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), İsrail’in gazetecilere yönelik bu saldırılarını ve sansür uygulamalarını defalarca kınamış ve dünya kamuoyunun bu konuda daha fazla bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. CPJ, İsrail’in medya üzerindeki baskılarını savaş suçları bağlamında değerlendirmiş ve gazetecilerin kasıtlı olarak hedef alınmasının savaş suçları kapsamına girebileceğini belirtmiştir (CPJ). Bu eleştiriler, İsrail’in medya özgürlüğüne yönelik tehditlerinin sadece bölgesel değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük bir endişe kaynağı olduğunu göstermektedir.
Hashtag Savaşları ve Filistin’in Dijital Platformlardaki Yükselişi
İsrail'in Filistin üzerindeki dijital sansür çabalarına rağmen Filistin yanlısı içerikler sosyal medya platformlarında geniş bir yankı bulmaya devam etmektedir. Özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen "hashtag savaşları," Filistin’in dijital ortamdaki görünürlüğünü artırmıştır. TikTok ve diğer platformlarda #FreePalestine ve #GazaUnderAttack gibi etiketler Filistin’in dünya genelinde daha fazla destek kazanmasına olanak sağlamıştır.
Özellikle TikTok'ta Filistin'e yönelik destek hashtag'leri İsrail yanlısı hashtag'lere kıyasla çok daha fazla ilgi görmektedir. Örneğin, #StandWithPalestine etiketi TikTok’ta yaklaşık 4,8 milyar görüntülenme alırken #StandWithIsrael etiketi sadece 600 milyon görüntülenmeye ulaşmıştır (Wired, 2024). Bu istatistik sosyal medya kullanıcılarının Filistin davasına yönelik daha büyük bir ilgi gösterdiğini ve Filistin yanlısı içeriklerin dijital platformlarda daha fazla etkileşim aldığını ortaya koymaktadır. Bu asimetri sadece TikTok ile sınırlı kalmamış, Facebook ve Instagram gibi platformlarda da benzer eğilimler gözlemlenmiştir.
Bu hashtag savaşları, Filistin’in sosyal medya üzerindeki yükselişinin en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Filistin yanlısı içeriklerin geniş bir kitleye ulaşması, İsrail’in dijital sansür çabalarına rağmen, kamuoyunun Filistin’e yönelik ilgisinin ve desteğinin artmasına olanak tanımıştır. Özellikle gençler arasında bu içerikler hızla yayılmış ve İsrail’in savaş politikalarına karşı direnişin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
Filistin’in Global Destek Kazanma Süreci
Sosyal medya platformları, Filistin yanlısı içeriklere uygulanan sansür politikalarına rağmen, halkın Filistin davasına olan desteği azalmamış, aksine daha da güçlenmiştir. Meta (Facebook ve Instagram) gibi büyük platformlarda, içeriklerin görünürlüğünü azaltmaya yönelik "gölge yasağı" uygulamaları devreye sokulmasına rağmen, Filistin’e yönelik destek büyümeye devam etmiştir. Filistin’e destek veren içeriklerin etkileşim oranları hızla artmıştır.
Aynı şekilde, Gallup tarafından yapılan bir anket, ABD'deki Demokratların %78'inin İsrail’in savaş çabalarına karşı olduğunu ve Filistin’e daha fazla destek verdiğini göstermektedir (The Intercept, 2024). Bu, İsrail’in dijital platformlarda yürüttüğü sansür kampanyalarına rağmen halkın özellikle gençler arasında Filistin davasına yönelik daha güçlü bir destek geliştirdiğini göstermektedir. Sosyal medya sansürleri ne kadar artarsa artsın halkın bu baskılara karşı direnişi de bir o kadar güçlenmektedir. Bu direnç, sokak protestoları ve dijital aktivizm ile kendini göstermekte, Filistin yanlısı hareketlerin dünya genelinde büyümesine katkı sağlamaktadır.
İsrail’in sosyal medya platformları üzerindeki sansür çabalarına rağmen Filistin davası dünya genelinde artan bir destek kazanmaya devam etmektedir. Filistin yanlısı hareketler sosyal medyadaki engellemelere rağmen, küresel ölçekte destek bulmuş ve bu destek sokak protestolarına da yansımıştır. Özellikle Ekim 2023’te yaşanan İsrail-Hamas çatışmalarının ardından dünya çapında büyük Filistin destek gösterileri düzenlenmiştir. Bu gösteriler, sosyal medya platformlarındaki sansür girişimlerine rağmen Filistin davasına olan ilginin azalmadığını aksine arttığını göstermektedir. Meta ve diğer sosyal medya platformları üzerinden yapılan içerik kaldırma talepleri ne kadar yoğun olursa olsun, Filistin’e yönelik dijital ve fiziksel destek, geniş halk kitleleri tarafından sahiplenilmiştir. Filistin yanlısı hareketler bu sansür çabalarına karşı direnerek dijital dünyada büyük bir görünürlük elde etmiştir.
Sonuç: Dijital Baskıya Karşı Küresel Direniş
İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı dijital sansür politikalarına rağmen, Filistin davası küresel ölçekte giderek artan bir destek kazanmaktadır. İsrail medya üzerinde yoğun sansür mekanizmaları uygulasa da sosyal medya platformlarında ve dijital alanda kamuoyunun ilgisini tamamen kontrol altına almakta yetersiz kalmıştır. Bu da, bilgi çağında sansürün sınırlayıcı gücünün erozyona uğradığını ve küresel kamuoyunun Filistin’e yönelik bilgilere daha kolay eriştiğini göstermektedir. Özellikle TikTok'ta #FreePalestine etiketinin 4,8 milyar görüntülenmeye ulaşırken #StandWithIsrael etiketinin yalnızca 600 milyon görüntülenme alması oldukça önemlidir. Bu tür hashtag savaşları dijital platformlardaki sansür çabalarına rağmen Filistin’in küresel düzeyde daha görünür hale geldiğini ortaya koymaktadır. Bilgi çağında, sansürün tam anlamıyla etkili olamaması, kamuoyunun daha fazla bilgiye erişim sağladığını ve dijital engellemelere rağmen direnişin devam ettiğini göstermektedir.
İsrail’in medya ve dijital platformlar üzerindeki sansür faaliyetleri, uluslararası kamuoyunda büyük tepki çekmiştir. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve diğer insan hakları örgütleri, İsrail’in basın özgürlüğüne yönelik ihlallerini sert bir dille eleştirmiş ve bu uygulamaların demokratik değerlere aykırı olduğunu vurgulamıştır. Özellikle gazetecilerin hedef alınması, medya kuruluşlarının yok edilmesi ve sosyal medya üzerinden yapılan sansür girişimleri, İsrail’in medya üzerindeki kontrolünü artırmaya yönelik stratejilerinin bir parçası olmuştur. Ancak tüm bu çabalara rağmen, küresel kamuoyu, Filistin davasına yönelik sansüre karşı dayanıklılık göstermiştir. Sokak gösterileri, dijital kampanyalar ve hashtag savaşları, halkın Filistin’e yönelik desteğinin dijital baskılarla sınırlanamayacağını kanıtlamıştır. Sonuç olarak, bilgi çağında dijital sansür, baskıcı rejimler tarafından kullanılan bir araç olsa da, sosyal medya ve dijital platformlar aracılığıyla kamuoyunun daha fazla bilgiye erişmesi ve sansüre direnmesi mümkün hale gelmiştir.
Mustafa Uzun / Araştırmacı – Yazar / [email protected]
Kaynakça
Human Rights Watch. (2023). Meta'nın Ekim 2023'te İsrail saldırıları sonrası Filistin yanlısı içeriklerin kaldırılması. Human Rights Watch.
The Intercept. (2023). İsrail'in medya kuruluşları üzerinde sansür uygulamaları ve dijital dezenformasyon faaliyetleri. The Intercept.
Wired. (2024). Meta’nın sansür politikaları ve sosyal medya platformlarında içerik kaldırma talepleri. Wired.
RSF (Sınır Tanımayan Gazeteciler). (2023). İsrail'in Gazze'deki medya kuruluşlarına yönelik saldırıları ve medya özgürlüğüne yönelik baskılar. RSF.
CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi). (2023). İsrail'in gazetecilere yönelik saldırıları ve medya özgürlüğü ihlalleri. CPJ.
Gallup. (2024). ABD'deki Demokratların İsrail savaş çabalarına karşı duruşları. Gallup.
Wired. (2024). TikTok'ta #StandWithPalestine ve #StandWithIsrael etiketlerinin kullanımına dair istatistikler. Wired.
The Intercept. (2023). İsrail'in Siber Birimi'nin sosyal medya platformlarındaki kontrol çalışmaları. The Intercept.
Anadolu Ajansı (AA). (2023). Meta'nın Filistin yanlısı içeriklere uyguladığı sansür politikaları ve Facebook'un İsrail lehine içerik moderasyonu. Anadolu Ajansı.
Social Europe. (2023). AB'nin İsrail'e yönelik medya özgürlüğü ihlalleri karşısında harekete geçme çağrısı. Social Europe.
The Guardian. (2024). İsrail-Hamas savaşı sırasında sosyal medyada yayılan dezenformasyon ve sansür uygulamaları. The Guardian.
7amleh (The Arab Center for the Advancement of Social Media). (2023). Filistinlilere yönelik çevrimiçi nefret söylemi ve dijital sansür. 7amleh.