Böyle saçma bir soruyu, sorumluluk makamında biri olarak kendi kendime soracağım hiç aklıma gelmezdi. Olaylar ve gelişmeler insana neler yaşatıyor. Ne yazık ki son yıllarda Müslümanların içine düştüğü bir durumu imliyor bu ve benzeri sorular. Elbette ki, bu soruyu öncelikle kendime sormalıyım. Karşılığını da bulmalıyım. Kalem sahibiyiz, söz söyleyecek sahih yerlerimiz var. Gazetemiz, dergimiz, televizyonumuz vs. konuşuyoruz, toplantılara katılıyoruz. Bütün bunlar bizim sorumluluğumuzu daha da arttırıyor. Çünkü, bilgi sahibi olmak da bir sorumluluk ve yükümlülüktür. "Hiç bilenle bilmeyen arasındaki fark" bizim gerçeğimiz. İçinde bulunduğumuz zamanın sorumlu insanları olarak bize çok daha büyük işler düşmekte. Öyle ise daha bir dikkatli, üsluplu ve titiz olma zorunluluğumuz var.

Her gün ileti adresime Filistin haberleri geliyor. Kaynakları sağlam. Bu haberleri okudukça, haberlerin karşısındaki tepkime bakıyorum. Ben ne düşünüyorum, ne yapıyorum Neredeyim.. gibi. Sonra da Türkiyeli Müslümanların hali de geliyor gözlerimin önüne. Dünya Müslümanlarını bir kenara bırakıyorum. Çünkü o da bir başka sorun. Sorunların kendisi de sorun. Zihni karışıklıklar, koşullanmışlıklar, sıradanlıklar yumağında debeleniliyor. Kimse kendisinin ne anlama geldiğini bile bilmiyor, bilmek bile istemiyor. İşte bütün bunlar sorun.

Sadece Filistin haberleri mi, Afganistan, Irak, dünyanın birçok yeriyle ilgili haberlerden de haberdar oluyoruz. Yeryüzünde, Müslüman olsun ya da olmasın bütün insanlıktan sorumluyuz. Bu, bizim işimizi daha da güçleştiriyor. O kadar çok neden var ki, bunların başında bir kanıksanmışlık, bir küllenmişlik, bir ilgisizlik, bir nemelâzımcılık, bir sıradanlık Daha neler var. Adına ne denirse densin bir insanlık sorunu var. Tabii beni düş kırıklığına uğratan birçok şey bulunuyor.

Frankfurt kitap fuarına katılmak üzere Almanya ya gittiğimde uçakta, radikal eserler yayımlayan bir yayınevimizin bir yöneticisiyle yan yana oturduk. Türkiye tablosunun en keskin tarafından durarak bakıyorum. Günümüz siyasal iktidar ile gelişmeleri konuştuk. Irak ı konuştuk, Filistin i konuştuk. Dünya Müslümanlarının halini konuştuk. Son zamanlarda gelişen bir düşünüş ve duygu hali var. Şöyle ki: Siyonizm den, Irkçı emperyalizmden, zulüm işleyen diğer oluşlardan söz ettiğimizde verilen tepki şu. "Gerilim ve kavgadan mı yana olacağız, uzlaşmadan mı Gerilim siyasetiyle ne yapılabilinir " Müthiş ve yadırgatıcı bir karşılık bu. Bir zalimin yanında ve tarafında yer alarak kavganın tarafı olmama düşüncesi.

Filistin yeryüzünün en ağır bir hapishanesi. Hastanelerde, hastalar, yaralılar tedavi edilemiyorlar. Elektrikleri kesik, ilâç ulaşmıyor, yardımların gitmesi engelleniyor. Her gün onlarca hasta ve çocuk bu kuşatmadan dolayı mağdur durumda. Zulüm işleyen taraf belli. Ee, dünyanın en güçlü gibi görünen saldırgan tarafa karşı bir tepki verememek, sessiz durmak, kavganın tarafı olmamak için zalimin safında durmak Daha da kötüsü sessiz kalmak. Yutkunmak, sonra Sonrası nemelazım deyip çekilmek, kulaklarını tıkamak, sağır rolü oynamak, gördüklerini görmemek.  Demek ki, iktidar olmak için böyle bir yol ve yöntem gerekliymiş. Demek ki, bizi dokunmayan yılan bin yıl yaşasınmış gibi bir ruh ve anlayış egemen.

Bağdat ta, kültür tarihimize ait müze mi talan olmuş, binlerce tarihi eser mi bombalanmış yıkılmış Bunları görmemeliyiz. Çünkü gerilim politikasından yana değiliz. Çünkü susmalıyız yoksa biz iktidar yapmazlar. Çünkü göz yummalıyız, şimdilik kimse bize dokunmuyor.

İşimiz giderek zorlaşıyor. Eskiden dışımızdakilere anlatıyorduk, etkili de oluyorduk. Türkiye koşulları çok değişti. Anlayışlar değişti. Biz çevremizdekilere anlatamıyoruz. Asıl sorun burada. Siz ne anlatırsanız anlatın onların tırnak içinde yüksek sesli bir "ama"ları vardır. Ne derseniz deyin bir duvara toslar gibi "ama" deyip işin içinden çıkıyorlar. Cehepe bir amadır, Yahudiler bir amadır, abede bir amadır. O kadar çok ama var ki. Bahane üretmenin yolu amalardan geçiyor. "İnsanlık neyimize, biz bize mi bakalım " bu da buz dağı gibi önümüzde duran "ama"lara toslayıp dökülüyor.