Malatyada yaşanan gerginliği bilmeyenimiz yok. Özetleyelim; bir
alevi aile sahur davulundan rahatsız oluyor. Aile, sahur davulunu
susturmak için sahur davulcusunu darp ediyor. Aile davulcuyu darp
etmekle kalmıyor; "Davulunuzu susturduk, ezanınızı da susturacağız" diye
çemkiriyor. Bunun üzerine, mahalleli ailenin evini taşlıyor. Baştan
söyleyelim; her iki tarafın davranışı da hiç hoş değil; tasvip
etmiyoruz.
Yaygın tabirle merkez medya denilen, benimse kâfir medya dediğim
medya kesimi sahur davulcusunu neredeyse vatan haini ilan edip söz
konusu aileyi de İstiklal gazisi gibi gösterdi. Önceki gün yani Perşembe
(02.08.2012) günü ise, davulcunun tutuklandığı haberi yer aldı medyada.
Demek ki devleti yönetenler sahur davulunun susmasına razı. Ezanı
susturmak mı İşte buna kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir. Bu millet
ezan susmasın diye savaştı Çanakkalede... Ezan susmasın diye saygın din
âlimleri idamı göze aldılar; İstiklal Mahkemeleri ezanı susturmak için
binlerce Müslümanı idam etti ama yine de susturamadı. Çok şükür ezan
susmadı, Allahın izniyle sonsuza kadar da susmayacak!
Son zamanlarda Türkiyede tuhaf olaylar olmaya başladı. Malatya
hadisesinden başka Hatayda da bir milletvekilinin oğlunun polisleri
sıraya dizdirip kendisine bağıran polisi teşhis etme görüntüleri de yine
güzide medyamızı bayağı meşgul etti. Paranın ve makamın gücü polisleri
tek sıra haline getirmişti. Sıradan vatandaşa her gün binlerce kez
bağıran polisi hiçbir vatandaşımız teşhis edemezken, milletvekili oğlu
olmak böylesine bir teşhis imtiyazı sunuyordu söz konusu olayda. Kendi
kendime vay be dedim; gariban vatandaşa aslan kesilen güzide Türk
polisi, milletvekili oğluna adeta -teşbihte hata olmaz- süt dökmüş kedi
gibi. Bu olayda kim haklı kim haksız demeyeceğim; milletvekilleri bu
ülkenin imtiyazlı, gökten gelmiş insanlarıdır bu bir. İkincisi ise, eğer
o görüntüler provokasyon değil de gerçekten öyle sıraya dizilmişlerse
polisler, o polislerin yerinde olsam orada polislikten istifa ederdim.
Hem de Muhyiddin İbn-i Arabî Hazretlerinin şu sözünü söyleyerek; "Sizin
taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır."
Niyetim bu iki olayı hatırlatıp ortalığı karıştırmak değil;
Türkiyedeki bazı gerçekleri göz önüne sermektir. Cumhurbaşkanımızın
dilinden düşürmediği bir tanım var; Türkiye mozaiği. Türkiyenin halk
yapısında zengin bir mozaik olduğunu her fırsatta vurguluyor
Cumhurbaşkanı. Bu mozaik ifadesinin içeriği şöyle; değişik ırk ve dinden
farklı düşüncede ve yaşayıştaki insanlardan oluşuyor Türkiye;
dolayısıyla herkes kendi düşünce ve yaşantısında hürdür. Hep birlikte
kardeşçe yaşayalım. Bu ifadeler birer temenni cümleleri olarak gayet şık
duruyor ama gelin görün ki Türkiyede gündelik hayatımızda hiç de öyle
şık değil.
Bakın neden
Türkiyede, İslamı yaşayanlara İslamı yaşamayanlar saygı
göstermiyor. Yani Müslümanlardan şunlar isteniyor; Müslümanlara
deniliyor ki;
Sen oruç tutuyorsun ben buna saygı göstermem ama ben oruç tutmuyorum
üstelik caddelerde sokaklarda orada burada püfür püfür sigara içiyorum
sen bana saygı göstereceksin.
Sen başörtülüsün ben buna saygı göstermem ama ben mini etekliyim sen benim mini eteğime saygı göstereceksin.
Sen Sünni bir Müslümansın sakal bırakır takke takarsın cübbe giyersin
camilerde namaz kılarsın ben bunlara saygı göstermeyi bırak tahammül
dahi edemem ama ben aleviyim saçım sakalım karışık bıyıklarım ağzıma
girer cem evlerinde kadın erkek karışık sazlı sözlü meşk yapar buna
ibadet derim sen bunlara saygı göstereceksin.
Sen Türksün Türkiyeyi seversin Çanakkale Zaferini çok önemsersin
ben bunlara saygı göstermem ama ben Ermeniyim İngilizim Fransızım
Rumum üstelik Çanakkale Zaferi hiç umurumda değil sen bana saygı
göstereceksin.
Sen hayatın her alanını Müslümanca düşünürsün devletin bütün
kademelerinde Müslümanca iş görülsün istersin ben bunlara saygı
göstermem ama ben laik kafalıyım Türkiye Cumhuriyeti benim babamın
çiftliği sen bunlara saygı göstereceksin.
Sen Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı devletten uzaksın seni
devletin çeşitli kademelerine getirmemek için askeri darbe bile yaptık
sen devleti yönetmeye talipsin ama ben senin bu taleplerine saygı
göstermeyi bırak elimden gelirse seni kurşuna dizerim ama ben devletin
yegâne sahibiyim sen bana saygı göstereceksin.
Bunları daha uzatabiliriz. Her konuda bu böyle.
Evet, Türkiyede her gün bunlar yaşanıyor.
"Çanakkale geçilemez" denilmişti ama demek ki Çanakkale geçilmiş ta Malatyaya kadar varılmış bile! Hayırlısı olsun...